Acı - Ağrı

أَذًى | أَلِيمٌ | غَمْرَةٌ | مَخَاضٌ

Müellif: M. Bahaeddin Yüksel
Yayınlanma Tarihi: 31.05.2022            

ʾEZĀ | أَذًى

Sözlükte ʾezā أَذًى kelimesi ʾe-z-y أَذَيَ kökünden gelen bir isim olup “acı, ağrı ve eziyete maruz bırakan maddî veya manevî her şey, sıkıntı, zarar” anlamındadır. Kelimede insan tabiatına uygun olmayan ve hoş görülmeyen bir şeyin kişiye isabet etmesi anlamı esastır. Bu bağlamda deniz yolcularına sıkıntı veren hırçın dalga için اَلْآذِئُ kelimesi kullanılır. Şiddetli ağrısı olan kimseye  رَجُلٌ أَذِيٌّ veya رَجُلٌ أَذٍ denilir. Yine بَعِيرٌ أَذٍ veya نَاقَةٌ أَذِيَةٌ ifadesi “bir ağrısı olmadığı halde bulunduğu yerin -sanki- kendisine acı verdiğini hisseden ve sürekli ayaklarını oynatan deve” anlamında kullanılır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/63; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 15/51; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 10/119; İbn Fāris, Muʿcem, 1/78; İbn Sīde, el-Muḥkem, 10/121; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 15).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 24 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlardadır: 1. Hayız döneminde eşlere yaklaşmanın haramlığı (el-Baḳara 2/222). 2. Hac ibadeti esnasında kişinin başında bulunup ona rahatsızlık veren bit (el-Baḳara 2/196). 3. Savaş esnasında Hz. Peygamber’in ardında kılınan namazda silahları yere bırakma ruhsatına sebep olan yağmurun verdiği sıkıntı ve zorluk (en-Nisā 4/102). 4. Eşcinsellik yapan iki erkeğin kınanıp azarlanması (en-Nisâ 4/16). 5. Yahudilerin Hz. Musa’ya yönelik yaptıkları iftira ve bühtanları (en-Nisā 33/69). 6. Yahudilerin, Allah ve resulüne isyanları (el-Aḥzāb 33/57). 7. Tebük Gazvesi’nden geri kalmak (et-Tevbe 9/61) 8. Yemeğe davetsiz gelip uzun süre kalkmayarak Hz. Peygamber’i meşgul etmek (el-Aḥzāb 33/53). 9. Yapılan iyiliği başa kakmak (el-Baḳara 2/263). 10. Azap (el-ʿAnkebūt 29/10) (Dāmeġānī, Ḳāmūs, 27-29; Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 41-43).

ʾELĪM | أَلِيمٌ

Sözlükte ʾelīm أَلِيمٌ “acı duydu, acı çekti” anlamındaki ʾe-l-m أَلِمَ kökünden türemiş bir isimdir. ʾElīm “acı, ağrı, acı veren, can yakan” anlamlarına gelir. أَلَمٌ “acı, ağrı, gam, hüzün” demektir. Kelimede “şiddetli ağrı, acı” manası esastır. ʿAzāb ile ʾelīm kelimeleri arasında ince bir fark vardır. ʿAzāb daha özel anlamda acı ve ağrının sürekliliğini ifade ederken, ʾelīm kelimesi her zaman sürekliliği ifade etmez. Bu yüzden her azap elemdir ancak her elem azap değildir. Bununla birlikte عَذَابٌ أَلِیمٌ, acı ve ağrının son sınıra ulaştığı şiddetli azap halini ifade eder (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/82; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 10/362; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 5/1863; İbn Sīde, el-Muḥkem, 10/416; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 1/126; Muḥammed Vāʿiẓ Zāde v.dğr., el-Muʿcem fī Fıḳhi Luġati’l-Ḳurʾān, 2/13-44).

Kur’an’da türevleriyle 75 yerde geçer. Bu yerlerde genellikle uhrevî azabın sıfatı olarak kullanılır. Bu ayetlere göre  elim azapla uyarılanlar kâfirler, Ehl-i kitâp, münafıklar, mücrimler, haddi aşanlar, müfteriler ve Müslümanlardır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/82; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 15/51-52; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 10/362; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 1863; İbn Sīde, el-Muḥkem, 10/416; Muḥammed Vāʿiẓ Zāde v.dğr., el-Muʿcem fī Fıḳhi Luġati’l-Ḳurʾān, 2/13-44; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 1/126).

ĠAMRA | غَمْرَةٌ 

Sözlükte ġamra غَمْرَةٌ “etrafını kapladı, örttü, üzerine döktü, bir şeyin içine batırdı, bandırdı, daldırdı, bol bol verdi, his ve duygu gönlü kapladı, doldurdu” anlamındaki ġ-m-r غَمَرَ kökünden türeyen bir isimdir. Ġamra “bol su” demektir. Bol miktardaki suyun akarak zemini doldurup kaplaması sebebiyle istiare yoluyla “zorluk, meşakkat ve sıkıntı” anlamında da kullanılmıştır. Zira başa gelen zorluk ve sıkıntılar insanın kalbini kaplar, duygu ve düşüncelerini kuşatıp istila eder. Bu kelimede “bir şeyin başka bir şeyi kaplayıp kuşatması, örtmesi” anlamı esastır. Buradan hareketle boş ve faydasız işlerle meşgul olmak ve bunlar neticesinde meydana gelen cehalet, gaflet, basiretsizlik gibi haller ġamra sözcüğüyle anlatılmıştır. Zira bu gibi haller kişinin kalbi ve gözünü kuşatıp örterek hakikati görmesine engel olur.  Ölüm anı غَمَرَاتُ الْمَوْت şeklinde ifade edilir. Çünkü ölümün verdiği şiddetli acı ve ağrı kişinin bütün benliğini kaplar. Kalabalık insan topluluğuna giren kimse için دَخَلَ فِي غِمَارِ النَّاس denilmiştir. Kendisini tehlikeye atan kimse فُلَانٌ مَغَامِر/مُغَمِّر tabiri ile anlatılır. Bununla nasıl kurtulacağının bilinmediği bir maceranın kişiyi çepeçevre sarması kastedilmiştir. Tecrübesiz kimse için الغَمْر ifadesi kullanılır. Zira yaşam onun için henüz örtülü bir haldedir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/290; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 8/128; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 5/80; İbn Fāris, Muʿcem, 4/392-394; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 772-773; İbn Sīde, el-Muḥkem, 5/520-522; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/710).

Kur’an’da dört yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlardadır: 1. Ölümün karşı konulamaz ve tahammül edilemez ağrı ve acısı (el-Enʿām 6/93). 2. Basireti örten, gözleri perdeleyen ve hakikate karşı insanı kör eden cehalet, gaflet ve şaşkınlık (el-Müʾminūn 23/54, 63; ez-Zāriyāt 51/11) (Māturīdī, Teʾvīlāt, 5/146; Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 2/373; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 173; Ebu’s-Suʿūd, İrşād, 4/70).

MEḪĀḌ | مَخَاضٌ

Sözlükte meḫāḍ مَخَاضٌ “salladı, çalkaladı, şiddetle sarstı, sütü yayıkta çalkalayıp yağını çıkardı, doğum sancısı başladı, doğum yaklaştı” anlamlarına gelen m-ḫ-ḍ kökünden türemiş bir isimdir. Meḫāḍ ise “doğum sancısı” demektir. Bu kelimede “bir şeyin sallanması, çalkalanması, hareketlenmesi” anlamı esastır. Yağını çıkarmak için sütün yayıkta çalkalanması bu temel anlamla ilişkilidir. Buna teşbihle doğum sancısı tutan kadına المَاخِضُ denilmiştir. Çünkü çocuk doğum için hareketlenmiştir. Devenin boynunda asılı olan heybeyi sallaması المَخْضُ sözcüğüyle anlatılır. Zira heybe, deve hareket ettikçe sallanır. Yayığın çalkalanarak içindeki sütün yağının çıkarılmasına teşbihle bir şeyin içindeki özün çıkarılması, netice vermesi anlamı yaygınlık kazanmıştır. Bu çerçevede bulutların yağmuru yağdırması تَمَخَّضَ السَّحَابُ بِمَائِه, zamanın fitneleri getirmesi تَمَخَّضَ الدَّهْرُ بِفِتَنِهِ ve dağın fare doğurması تَمَخَّضَ الجَبَلُ فَوَلَدَ فَأْرًا cümleleriyle ifade edilir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/125; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 608; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 7/121; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 4/238; İbn Fāris, Muʿcem, 5/304; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 1105; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/198; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 11/51-52; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 1115).

Kur’an’da sadece bir yerde geçmektedir. Bu yerde doğum sancıları başlayan Hz. Meryem’in, hissettiği şiddetli ağrı ve acılarla bir hurma ağacının gölgesine sığındığını anlatmaktadır (Meryem 19/23).

KARŞILAŞTIRMA

ʾEzā, ʾelīm, ġamra ve meḫāḍ “ağrı, acı” bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. ʾEzā, ġamra ve meḫāḍ dünyevî bir ağrı ve acıya; ʾelīm kelimesi birkaç ayet hariç (el-Enfāl 8/32, et-Tevbe 9/74 vb.) çoğunlukla uhrevî bir ağrıya ve acıya gönderme yapar. ʾEzā ve ʾelīm kelimeleri, dışarıdan bir etkiyle meydana gelen; ġamra ve meḫāḍ ise iç bünyeden gelen ağrı ve acıyı ifade eder. ʾEzā, ġamra ve meḫāḍ ağrı ve acının geçiciliğine, ʾelīm uhrevî azaba sıfat olarak çoğunlukla ağrı ve acının şiddetine ve sürekliliğine vurgu yapar. Ġamra, acının bütün vücuda yayılmasına ilişkindir. Meḫāḍ özün dışarı çıkarılmasındaki zorluğa teşbihle doğum sancısından kaynaklanan ağrı ve acıyı ifade eder. ʾEzā ise fizikî ağrı ve acıyı ifade ettiği gibi çoğunlukla dışarıdan bir müdahalenin verdiği manevî acıyı vurgular (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/63, 82, 4/125; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 608; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 7/121, 15/51-52; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 4/238, 10/119, 362; İbn Fāris, Muʿcem, 1/78, 5/304; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 1105, 1863; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 1/126; 11/51-52).

 

İlişkili Maddeler