Cin - Şeytan

إِبْلِيسُ | اَلْجِبْتُ | اَلْجِنُّ | اَلْخَنَّاسُ | اَلشَّيْطَانُ | اَلْعِفْرِيتُ

Müellif: Faysal Arpaguş
Yayınlanma Tarihi: 28.05.2023            

İBLĪS | إِبْلِيسُ

Sözlükte iblīs إِبْلِيسُ “şeytan” demektir. “Ümitsizliğe kapılmak, üzülmek ve pişman olmak” anlamındaki بَلَسَ kökünden türemiştir. Nitekim kişi ümitsizliğe kapıldığında, gam ve kederden dolayı sessizleştiğinde أَبْلَسَ الرَّجُلُ tabiri kullanılmaktadır. اَلْمُبْلِسُ “düşüncelerini içinde saklayıp söylemeyen kişi”; اَلْإِبْلَاسُ ise “Allah’ın rahmetinden ümidini kesmek” anlamına gelmektedir. İblīs kelimesinin buradan türediğini iddia edenlere göre şeytanın iblīs olarak isimlendirilmesi onun Allah’ın rahmetinden ümidini kesmesi, aynı zamanda hayrı ve iyiliği beklenmeyip kendisinden ümit kesilmesi sebebiyledir. İbn İsḥāḳ ve bazı dilcilere göre bu kelime, Arapça değildir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/160; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/340, 2/1193; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 8/328-329; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/74-75). 

Kur’ân’da türevleriyle birlikte 11 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Şeytan (el-Baḳara 2/34; el-ʾAʿrāf 7/11). Bu ayetlerde Allah’ın, Âdem’e secde emrine kibirlenerek karşı çıkan ve bu sebeple lanete uğrayarak ilahi huzurdan kovulan şeytan kastedilmektedir. el-Kehf 18/50 ayetinde onun cinlerden olduğu ifade edilmektedir. Bu durumda İblīs, cinlerden özel kişiliğe sahip bir şeytanın adıdır. 2. Susmak, ümitsizliğe kapılmak (er-Rūm 30/12). 3. Ümitsiz kimse (el-ʾEnʿām 6/44; el-Müʾminūn 23/77).

EL-CİBT | اَلْجِبْتُ 

Sözlüklerde el-cibt اَلْجِبْتُ “kendisinde hayır bulunmayan bir işe yaramaz, rezil, değersiz şey” demektir. Buna ek olarak “kâhin, sihirbaz, şeytan ve sihir” anlamları da verilmektedir. Başta put olmak üzere Allah’tan başka kendisine tapılan şeyleri ifade etmek için de el-cibt tabiri kullanılmaktadır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/214; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/252; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 7/60; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 1/205).

Kur’ân’da sadece bir yerde geçmektedir. Müfessirler en-Nisāʾ 4/51. ayetteki el-cibt ile müşriklerin taptığı putların, kâhinlerin, sihir ve sihirbazların veya Yahudilerin reisi Kaʿb b. Eşref ya da Ḥuyeyy b. Aḫṭāb’ın kastedildiğini söylemişlerdir (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 7/134-141; Māturīdī, Teʾvīlāt, 3/263; Māverdī, en-Nuket, 1/495; Beġavī, Meʿālimu’t-Tenzīl, 2/234). 

EL-CİNN | اَلْجِنُّ

Sözlükte el-cinn اَلْجِنُّ “bir şeyi gizlemek ve örtmek” manasındaki جَنَّ kökünden türemiştir. Nitekim جَنَّهُ اللَّيْلُ “Gece karanlığı onu örttü.”, اِسْتَجَنَّ فُلَانٌ “Falan kimse bir şeyle örtündü.” demektir. Aklın baştan gitmesine جُنُونٌ, deliye مَجْنُونٌ ve bitkilerle örtüldüğü için bahçeye de جَنَّةٌ denir. Savaşan kişiyi darbelere karşı koruduğu için kalkan جُنَّةٌ ve مِجَنَّةٌ, varlığı bilinip rahimde gizli olan çoçuk ise جَنِينٌ olarak isimlendirilir. Bu kullanımlarda kelimenin kökündeki “örtmek ve gizli olmak” manaları müşterektir. Bu sebeple melekler dışında, insana görünmeyen varlıklara da el-cinn denilmiş ve cismani olmaması yönüyle insanın zıddı olarak ifade edilmiştir. Başka bir görüşe göre el-cinn kavramı duyulardan gizli olan her şeyi kapsaması itibariyle melekler için de kullanılır (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/267; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/92-93; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 10/496-503; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 6/409-410; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 175). 

Kur’an’da türevleriyle birlikte 201 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Cennet (el-Baḳara 2/35; Ālu ʿİmrān 3/142). 2. Bahçe (el-Baḳara 2/25; eṣ-Ṣāffāt 37/43).  3. Cin (el-Enʿām 6/100; el-Aʿrāf 7/38). 4. Yılan (en-Neml 27/10; el-Ḳaṣaṣ 28/31). 5. Bürmek, kaplamak (el-Enʿām 6/76). 6. Cenin (en-Necm 53/32). 7. Deli, delilik (el-Aʿrāf 7/184; Sebeʾ 34/8, 46). 8. Kalkan (el-Münāfiḳūn 63/2). (ʿAskerī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 169-170; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 111-112; el-Berīdī - eḍ-Ḍāliʿ, Mevsūʿa, 278-284). 

EL-ḪANNĀS | اَلْخَنَّاسُ 

Sözlükte el-ḫannās اَلْخَنَّاسُ “gizlenmek, gözden kaybolmak; birisinden geride kalmak” anlamındaki خَنَسَ fiilinden türemiştir. Nitekim bir kimse kavminden uzaklaştığında خَنَسَ الرَّجُلُ مِنْ بَيْنِ الْقَوْمِ ve birisi başkasından geride kaldığında ُأخْنَسَهُ غَيْرُه diye söylenir. Güneşin ışığıyla gözden kaybolduğu için yıldız ve gezegenler mecazen خُنَّسٌ olarak isimlendirilir. Allah zikredildiğinde gizlendiği için şeytana el-ḫannās denir. خَنَسٌ ise burnun ucunun az kalkık, gerisinin ise basık olmasını ifade eder (Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 7/173; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 4/264-265; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 304; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/925; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/268). 

Kur’an’da türevleriyle iki yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Şeytan (en-Nās 114/4). 2. Yıldız (et-Tekvīr 81/15).

EŞ-ŞEYṬĀN | اَلشَّيْطَانُ 

Sözlükte eş-şeyṭān اَلشَّيْطَانُ kelimesinin شَطَنَ ya da َشَاط kökünden türediği söylenmiştir. شَطَنَ “uzak olmak” anlamındadır. Nitekim ev uzak olup gözden kaybolduğunda شَطَنَتِ الدَّارُ şeklinde söylenir. İki ucu arasındaki mesafe uzun olup kendisiyle kuyudan su çekilen ince ve sağlam ipe شَطَنٌ, dibi derin olan kuyuya ise بِئْرٌ شَطُونٌ denilir. َشَاط ise etin ateşte kızarmasını ifade eder. اَلْإِشَاطَةُ ise “yakmak” manasında olup ُإِذَا اسْتَشَاطَ السُّلطانُ تَسَلَّطَ الشَّيْطَان “Sultan öfkelendiğinde şeytan ona musallat olur.” sözünde olduğu gibi mecazen “öfkelenmek” anlamına gelmektedir. Şeytana bu ismin (eş-şeyṭān) verilmesi onun Allah’ın emrine asi olup ilahî rahmetten uzaklaştırılması sebebiyledir. Çirkinliği sebebiyle Arapların, yılanı şeytan olarak adlandırmaları; kötülük, aldatma ve zararı dokunan şeylere şeytan veya şeytan anlamına gelen isim vermeleri dikkate alındığında eş-şeyṭānın, شَطَنَ kökünden türediği görüşü isabetli görülmektedir (Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 11/311-313, 390; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 7/293, 7/358; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 502; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/508, 530). 

Kur’an’da 88 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Kâhin (el-Baḳara 2/14). 2. Cin ve insanlardan taşkınlık edip haddi aşanlar (el-Enʿām 6/112). 3. Yılan (eṣ-Ṣāffāt 37/65). 4. İblīs (el-Baḳara 2/102). (el-Berīdī - eḍ-Ḍāliʿ, Mevsūʿatu’l-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 721-723).

EL-ʿİFRĪT | اَلْعِفْرِيتُ

Sözlükte el-ʿifrīt اَلْعِفْرِيتُ “bir şeyi toza toprağa bulamak” anlamındaki عَفَرَ kökünden türemiştir. Nitekim عَفَّرْتُ الشَّيْءَ فِي التُّرَابِ تَعْفِيرًا cümlesinde bu mana vardır. عَفَرٌ “toprak”, عِفْرٌ ise kinaye yoluyla “yüzü gözü toprağa bulanmış kaba yaratılışlı kimse” anlamına gelmektedir. Toprağa ve pisliğe çokça konup kalktığı için yeşil sineğe يَعْفُورٌ denilir.  عَافَرَهُ وَعَفَرَ cümlesi mecazen bir kimseyle güreşip onu yere sermeyi anlatır.  Habis adam رَجُلٌ عِفْرٌ, başın kiri anlamında saç ise عِفْرِيَةُ الرّاْسِ şeklinde isimlendirilir. شَيْطَانٌ عِفْرِيَةٌ وعِفْرِيتٌ tabiri, (insan için kullanıldığında) sevimli, zeki ve kurnaz anlamındadır. İbn Fāris, bu kelimenin “renk, bitki, kuvvet, zaman ve bir tür canlı” olmak üzere beş manası bulunduğunu belirtir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/187-188; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 2/29-30; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 616). 

Kur’an’da bir yerde geçmektedir. Bu yerde bir tür “cin” manasındadır (en-Neml 27/39). Müfessirler tarafından inatçı, güçlü ve kuvvetli, rüzgârı kasırgaya dönüştürebilecek yetenekleri olan bir cin şeklinde yorumlanmıştır. Ayetin وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ “Benim ona gücüm yeter ve [bu konuda] kendime güvenim var.” şeklinde bittiği dikkate alınırsa Sebeʾ melikesinin tahtını Hz. Süleyman’a (a.s.), o yerinden kalkmadan getirmeye gücü yeten, zeki ve yetenekli bir cin olduğu anlaşılmaktadır (Muḳātil, Tefsīr, 3/306; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 18/66-67; Māverdī, en-Nuket, 4/212; Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 4/455).

KARŞILAŞTIRMA 

İblīs, el-cibt, el-cinn, el-ḫannās, eş-şeyṭān ve el-ʿifrīt kelimeleri “cin-şeytan” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır.  İblīs, meleklerin arasında iken Allah’ın Âdem’e secde emrine asi olan bir şeytanın adıdır. Nitekim el-Baḳara 2/36 ayetinde İblīs’ten şeyṭān olarak bahsedilmektedir. el-Cibt kendisine kulluk ve yücelik atfedilen rezil ve aşağılık manasında şeytanın bir niteliğidir. Duyulardan gizli ve saklı olması itibariyle ise şeytana el-cinn denilmiştir. el-Ḫannās gaflete düştüğü anda insanın kalbine vesvese veren, Allah’ın adı anıldığında ise saklanan şeytanı anlatır. eş-Şeyṭān Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılan insan ya da cin türünden olsun şerli bir varlıktır. el-ʿİfrīt güçlü, kuvvetli ve zeki vasıfları yanında yaratılış itibariyle bir takım kabiliyetlerle donatılan özel bir cin türüdür (Kubeysī, Mevsūʿa, 2/402, 8/440).