Azaltmak

بَخَسَ | خَفَّفَ | طَفَّفَ | غَاضَ | قَبَضَ |  قَدَرَ عَلَى | قَلَّلَ | نَقَصَ | وَلَتَ 

Müellif: M. Bahaeddin Yüksel
Yayınlanma Tarihi: 09.11.2023            

BEḪASE | بَخَسَ

Sözlükte beḫase بَخَسَ “bir şeyin değerini düşürmek, azaltmak; hakkını vermemek, zulmetmek” anlamına gelmektedir. Kelimede birisinin hakkını eksiltmek ve bu vesile ile hak sahibine zulmetmek anlamı esastır. Nitekim لَا تَبْخَسْ أَخَاكَ حَقَّهُ “Kardeşinin hakkını eksik verip ona zulmetme!” demektir. البَخْسُ “zulüm” manasındadır. Bu bakımdan muhtemel bir aldatma kastı bulunan alışverişte hak olandan ne eksiltme ne de artırma olmamasını anlatmak için لَا بَخْسَ فِيهِ وَ لَا شَطَطَ kullanılır. el-Beḫs sözcüğünün “susuz bitki yetişen yer; gözü parmak veya başka bir şeyle oymak, çıkarmak” manaları kökündeki eksiltmekle ilişkilidir. Kadınları aptal yerine koyup onları kolaylıkla kandırabileceğini zanneden ancak sonuçta kadının oyununa gelip aldananın kendisi olduğunu gören erkekler hakkında تَحْسَبُهَا حَمْقَاءَ وَ هِيَ بَاخِسٌ “Sen onu aptal sanırsın, oysa o ne zalimdir.” darbı meseli söylenir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/118; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 7/189-191; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 4/270; İbn Fāris, Muʿcem, 1/205-206; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/907-908; İbn Sīde, el-Muḥkem, 5/88; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/48).

Kur’an’da türevleriyle yedi yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Eksiltme, azaltmak (el-Baḳara 2/282; el-Aʿrāf 7/85). 2. Ucuz, az (Yūsuf 10/20). 3. Eksik (el-Cinn 72/13). (Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 77-78; Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 1/183-184; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 64). 

ḪAFFEFE | خَفَّفَ

Sözlükte ḫaffe خَفَّ “hafif olmak; azalmak; küçük ve önemsiz olmak; hızlı ve atik olmak” anlamına gelmektedir. Nitekim bir şeyin hafif olması خَفَّ الشّيْءُ خِفَّةً فَهُوَ خَفِيفٌ; yağmurun azalması خَفَّ الْمَطَرُ şeklinde ifade edilir. Taşımada hafif olan her şeye اَلْخِفُّ; giyilen elbiseye اَلْخُفُّ denilir. Kişinin yerinde duramayacak şekilde kararsız ve tereddütlü hali için خِفَّةُ الرَّجُلِ; hızlı yol alan kavim için ise خَفَّ الْقَوْمُ kullanılır. اَلْخَفَّانَةُ hızlı koşan devekuşunu; اَلْخَفِيفُ hafifi; اَلْخُفَافُ ise daha hafif şeyi anlatır. Daha çok cismanî şeyler  اَلْخُفَافُ; parlak zekâ gibi manevi durumlar ise اَلْخَفِيفُ olarak adlandırılır. Develerin, birbirine bağlansın veya bağlanmasın bir dizi halinde birbirini takip ederek gelmesi جَاءَ الإبِلُ على خُفٍّ وَاحِدٍ ve birisinin diğerine boyun eğip itaat etmesi خَفَّ فُلَانٌ لِفُلَانٍ ile dile getirilir. خَرَجَ فُلَانٌ في خُفٍّ من أصْحَابِهِ birisini küçük bir grup insan ile çıkıp gelmesini belirtir. خَفَّفَ “hafifletmek, azaltmak, kolaylaştırmak” ve اِسْتَخَفَّ ise “hafif bulmak; küçümsemek, hakir görmek; tedirgin edip yerinden uzaklaştırmak” anlamındadır. Birisi korku veya sevinçten yerinde duramadğında اسْتَخَفَّهُ الفَزَعُ و الطَّرَبُ diye söylenir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/426-427; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 7/8-9; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 4/181; İbn Fāris, Muʿcem, 2/154-155; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 275-276; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 4/1353; İbn Sīde, el-Muḥkem, 4/522-523; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 152; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/259; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 1/516-517; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 168; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 3/104-106; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 1362; Kubeysī, Mevsūʿa, 4/179-189).

Kur’an’da türevleriyle 17 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Hafif gelmek/olmak (el-Müʾminūn 23/103; et-Tekāsur 102/8). 2. Kolaylaştırmak (en-Nisā 4/28). 3. Azaltmak (el-Baḳara 2/86; el-Müʾmin 40/49). 4. Kolayca taşımak (en-Naḥl 16/80). 5. Hafif (el-ʾAʿrāf 7/189). 6. Genç erkekler (et-Tevbe 9/41). Zeccâc (ö. 311/923) bu ayetteki خِفَافاً ifadesinin “zengin veya fakir, yüklü veya yüksüz, atlı veya atsız, genç veya yaşlı” anlamında olabileceğini belirtmiştir (Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 133; Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 1/321-322; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 160). 

ṬAFFEFE | طَفَّفَ

Sözlükte ṭaffefe طَفَّفَ “bir şeyi eksiltmek, azaltmak, kısmak, noksan yapmak; cimrilik etmek, cimri davranmak; bir şeyi diğer bir şeyin hizasına kaldırmak; eksik tartmak; (kuş) kanatlarını açmak” anlamına gelmektedir. Nitekim طَفَّهُ “bir şeyi eksiltti, kıstı, daralttı” ve هَذَا شَيْءٌ طَفِيفٌ “Bu hafif bir şeydir” anlamındadır. Kelime kökündeki “eksiltmek, azaltmak” anlamı, alışverişte ticarete konu olan malın eksik tartılması ile ilişkili olarak da kullanılmaktadır. اَلْتَّطْفِيفُ malın üstünden bir miktar alarak eksiltilmesini ve eksik ölçmeyi belirtir. Kişi bir şeyi kendi eliyle bir hizaya kadar kaldırdığında طَفَفْتُ الشَّيْءَ بِيَدي ve kuş kanatlarını açıp havalandığında طَفَّفَ الطَّائِرُ diye söylenir. طَفَّانُ ve اَلطِّفَافُ kefenin dolu olması; اَلطَّفُّ ve اَلطَّفَفُ ölçmek; اَلطُّفَافَةُ ve اَلطُّفَافُ tartının başı;  اَلطَّفِيفُ az, çok az demektir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/52; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/1011; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 13/300-302; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 9/136-137; İbn Fāris, Muʿcem, 3/405; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 4/1395-1396; İbn Sīde, el-Muḥkem, 9/133-134; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/606-607).

Kur’an’da bir yerde geçmektedir. Bu yerde ölçü ve tartıda hile yapan kimseler anlamındadır (el-Muṭaffifīn 83/1) (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 24/185-186).

ĠĀḌA | غَاضَ

Sözlükte ġāḍa غَاضَ “eksilmek, eksiltmek, (su için) çekilmek, fiyatı düşmek” anlamına gelmektedir. Nitekim suyun çekilmesi غَاضَ الْمَاءُ şeklinde söylenir. Ticari malın fiyatının düşmesi غَاضَ ثَمَنُ السِّلْعَةِ şeklinde ifade edilir. Birisi suyu yatağından akıtarak birikeceği yere sevk ettiğinde غِضْتُ الْمَاءَ; ağlamamak için gözyaşlarını tutan ve gözleri dolan kişi için غَيَّضَ الدَّمْعَ ifadesi kullanılır. اَلْمَغِيضُ suyun çekilerek biriktiği yer, küçük göl; اَلْغَيْضَةُ ise sık çalılık, ağaçlık ve ormandır. Zira ormana bu ismin verilmesi, suyun birikerek yeşil alanın oluşmasına elverişli olması sebebiyledir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/296-297; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/907; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 5/103; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/1096-1097; İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/5-6; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/718).

Kur’an’da türevleriyle iki yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Azaltmak, eksiltmek (er-Raʿd 13/8). 2.  Suyun çekilmesi (Hūd 11/44) (Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/1096; İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/5; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/718).

ḲABEḌA | قَبَضَ

Sözlükte ḳabeḍa قَبَضَ “bir şeyi almak, teslim almak, eliyle kavramak; azaltmak, kısmak; çekmek, büzülmek, kısalmak” anlamına gelmektedir. Kelimede dağınık olan bir şeyi avuçlayarak bir araya getirmek, sıkıştırmak ve kısaltmak anlamı esas olup buradan hareketle “azaltmak” için de kullanılır. Nitekim havada uçan kuşun açık kanatlarını bir araya getirip büzmesi قَبَضَ الطَّائِرُ جَنَاحَهُ; iki kaşı bir araya getirip çatmak قَبَضَ بَيْنَ عَيْنَيْهِ فَتَقَبَّضَ ifadesiyle dile getirilir. اَلْقَبْضُ hızlı koşmak, اَلْقَبَاضُ ve اَلْقَبَاضَةُ “sürat ve hız” anlamındadır. Zira hızlı koşan kişi veya hayvan, ileri doğru hareket edebilmek için açık olan azalarını hızlı bir şekilde yeniden bir araya getirip büzer. Ayaklarını hızla kasıklarına doğru çekerek koşan merkebe اَلْقَبَّاضَةُ denir. اَلْقَبَضُ koyunların bir araya toplanması; اَلتَّقَبُّضُ kasılma, büzülme ve kramp; اَلْقُبَاضَةُ develeri bir araya getirip topluca sevk etmek; اَلْاِنْقِبَاضُ bir sebepten dolayı kabuğuna çekilip suskun kalan kişi; رَجُلٌ قُبَضَةٌ bir şeyi sıkıca kavrayıp bırakmayan kişi; رَاعٍ قُبَضَةٌ koyunlarını dar bir merada otlatan çoban; اَلْقَبْضَةُ bir avuç miktarı, kabza ve mülkiyet anlamına gelir. Kelimenin edilgen halinde “ölmek” anlamı olup ölen kimse için قُبِضَ الرَّجُلُ ifadesi söylenir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/353; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 8/349-351; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 5/253; İbn Fāris, Muʿcem, 5/50; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/1100-1101; İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/182-184; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 391; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/47-48; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 3/265-266; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 1065; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 9/201-204; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 828-829; Kubeysī, Mevsūʿa, 10/16-21).

Kur’an’da türevleriyle dokuz yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Kısmak, azaltmak (el-Baḳara 2/245). 2. Almak, avuçlamak (Ṭā-Hā 20/96). 3. Çekmek, büzmek (el-Furḳān 25/46; el-Mülk 67/19). 4. Avuç (Ṭā-Hā 20/96; ez-Zümer 39/67) (Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 268).

ḲADERA ʿALĀ | قَدَرَ عَلَى

Sözlükte ḳadera قَدَرَ “bir şeyin değer ve ölçüsünü belirlemek; bir şeye gücü yetmek, sahip olmak; (rızkı) kısmak, daraltmak ve azaltmak” anlamlarına gelmektedir. Nitekim birinin kumaştan elbise ölçüp yapması قَدَرْتُ عَلَيْهِ الثَّوْبَ قَدْرًا cümlesiyle dile getirilir. اَلْقَدَرُ “isabetli hüküm, Allah Teâlâ’nın bir şeyi yerli yerince takdir etmesi, kader; ölçü, miktar” demektir. Zira جَاءَ عَلَي قَدَرِه bir şeyin diğerine denk gelmesini anlatır. اَلْقَدْرُ “değer, kıymet; ölçü, miktar” manasındadır. Bir şeyin kıymetini ölçmek mümkün olmadığında هَذَا شَيْءٌ لَا يُقَادَرُ قَدْرُهُ şeklinde söylenir. Her şeyin belli bir ölçü ve süre ile var olduğu اَلْأشْيَاءُ مَقَادِيرُ; yağmurun bir ölçü ve miktara göre yağması اَلْمَطَرُ يَنْزِلُ بِمِقْدَارٍ olarak dile getirilir. اَلْمِقْدَارُ kader, ölçü, miktar; güç, kuvvettir. إِذَا بَلَغَ الْعَبْدُ الْمِقْدَارَ مَاتَ kişinin kendisi için belirlenen süreye ulaştığında ölmesini anlatır. قَدَرَ عَلَى الشَّيْءِ قُدْرَةً “bir şeyi yapmaya gücü yetmek” anlamındadır. Kelimenin عَلَى ile kullanımı aynı zamanda bir şeyi kısmaya, azaltmaya ve daraltmaya işaret eder. Birinin rızkını kısmak ve daraltmak قَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ şeklinde ifade edilir. Kısa boylu kimseye رَجُلٌ أقْدَرُ denilmesi; vasat ve orta halli olan şey için المُقْتَدِرُ ve ortalama bir boya sahip olan kimse için رجُلٌ مُقْتَدِرُ الطُّولِ kullanılması sözcüğün “azaltmak, kısmak” anlamıyla ilişkilidir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/365-366; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 9/18-19; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 5/340-341; İbn Fāris, Muʿcem, 5/62-63; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 2/786-787; İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/300-304; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/56-57). 

Kur’an’da türevleriyle 132 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Daraltmak, azaltmak (er-Raʿd 13/26; el-ʾİsrā 17/30). 2. Gücü yetmek (el-Ḥadīd 57/29; el-Beled 90/5). 3. Bir ölçüye göre yapmak, belirlemek (Yā-Sīn 36/39; el-Mürselāt 77/23; el-ʾAʿlā 87/3). 4. Ölçü, genişlik, kapasite (er-Raʿd 13/17). 5. Hüküm, belirlenmiş vakit, risâlet (Ṭā-Hā 20/40). 6. Büyüklük, yücelik (el-Enʿām 5/91; el-Ḳadr 97/3). 7. Değerini bilmek, nitelemek (el-Enʿām 5/91; el-Ḥacc 22/74). 8. Elde etmek, sahip olmak (el-Fetḥ 48/21). 9. Kazan, tencere (Sebeʾ 34/13). 10. Allah’ın bir sıfatı olarak “Her şeye güç yetiren” (en-Nisā 2/149; el-’Enʿām 6/65; el-Ḳamer 54/42). (Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 260-261; Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 2/154-155; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 372).

ḲALLELE | قَلَّلَ

Sözlükte ḳalle قَلَّ “az olmak, azalmak; nadir olmak; önemsiz ve değersiz olmak; küçük cüsseli olmak; istikrarsız olmak, titremek” anlamına gelir. Nitekim bir şeyin az olması, azalması قَلَّ الشَّيْءُ şeklinde ifade edilir. اَلْقِلَّةُ ve اَلْقُلُّ az ve azlık belirtir. Birisinden hiçbir şey alınmadığı مَا أَخَذْتُ مِنْهُ قَلِيلَةً وَلَا كَثِيرَةً ile dile getirilir. اَلْقُلُّ “az olma” dışında “bayağı, rezil; kısa, zayıf cüsseli olmak” manasında da kullanılır. Örneğin kısa ve küçük cüsseli kimse için رَجُلٌ قُلٌّ denilir. اَلْقُلَّةُ “bir şeyin baş kısmı” anlamındadır. Nitekim dağın zirvesi قُلَّةُ الْجَبَلِ olarak isimlendirilir. اَلْقِلُّ titremeyi belirtir. Sinirinden titreyen kimse için أَخَذَهُ قِلٌّ مِنَ الْغَضَبِ kullanılır. تَقَلْقَلَ الرَّجُلُ adamın yerinde duramadığını; تَقَلْقَلَ الْمِسْمَارُ yerinden oynayan çiviyi; فَرَسٌ قُلْقُلٌ de hızlı koşan atı anlatır. أَقَلَّ bir şeyi yüklenmek ve taşımaktır. Birisinin bir şeyi taşıması أَقَلَّ الرَّجُلُ الشَّيْءَ şeklinde dile getirilir. قَلَّلَ ise bir şeyi azaltmak; az göstermektir. قَلَّلَهُ فِي عَيْنِهِ bir şeyi başkasının gözünde az göstermeye işaret eder (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/425; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 8/287-291; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 5/212-214; İbn Fāris, Muʿcem, 5/3-4; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 726; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 5/1804-1805; Yesūʿī, el-Müncid, 186-187; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 9/342-344).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 76 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlardadır: 1. Az, önemsiz (el-Baḳara 2/41, 79; Ālu ʿİmrān 3/77). 2. Az olmak (en-Nisā 4/7). 3. Azalttı, az gösterdi (el-ʾEnfāl 8/44). 4. Yüklenmek (el-Aʿrāf 7/57) (Muḳātil, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 147-148; Hārūn b. Mūsā, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 324-325; Yaḥyā b. Sellām, et-Teṣārīf, 406-408; Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 2/139-141).

NAḲAṢA | نَقَصَ

Sözlükte naḳaṣa نَقَصَ “azalmak, hafiflemek, kıtlaşmak; azaltmak, eksiltmek” anlamına gelmektedir. Nitekim نَقَصَ الشَّيْءُ نَقْصًا ونُقْصَانًا bir şeyin eksilmesini belirtir. Kelimenin mastarı olan نَقْصٌ ونُقْصَانٌ bu cümlede olduğu üzere bazan “azalma”, bazen de “eksilen miktar” için kullanılır. Birisinin hakkını azaltan kimse اِنْتَقَصْتُ حَقَّهُ diye söyler. اِنْتَقَصَ eksilmek ve eksiltmek”; اِسْتَنْقَصَ ise ticari malın fiyatının eksiltilmesini talep etmektir. Birisinin aklı ve dinindeki eksiklik دَخَلَ عَلَيْهِ نَقْصٌ وَنُقَاصٌ فِي عَقْلِهِ وَدِينِهِ şeklinde ifade edilir. اَلنَّقِيصَةُ “ayıp, kusur; insanlar arasındaki şiddet”; اَلنَّقَاصَةُ ve اَلنَّقِيصُ “hoş koku” manasındadır. نَقُصَ الشَّيْءُ نَقَاصَةً فَهُوَ نَقِيصٌ cümlesi bir şeyin hoş, güzel kokmasını anlatır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/257; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 8/373; Ṣāḥib b. Abbād, el-Muḥīṭ, 5/269; İbn Fāris, Muʿcem, 5/470; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 5/1059; İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/208-209; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/299; Yesūʿī, el-Müncid, 230-231).

Kur’an’da türevleriyle 10 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Eksiklik, noksanlık (el-Baḳara 2/155; Hūd 11/109). 2. Eksiltmek, daraltmak (Hūd 11/84; Fāṭır 35/11). 3. Fethetmek (er-Raʿd 13/41; el-Enbiyā 21/44) (Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 322).

VELETE | أَلَتَ

Sözlükte elete أَلَتَ “bir şeyi eksiltmek, azaltmak, zulmetmek, yemin etmek” anlamlarına gelmektedir. Nitekim أَلِتَهُ حَقَّهُ “Onun hakkını azalttı.”; أَلَتَهُ بِيَمِينٍ “Yemin etmek suretiyle onu vurguladı.” demeltir. اَلْوَلْتُ “eksiklik, noksanlık”; اَلْأَلْتُ ise “yemin etme” anlamındadır (Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 14/320; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 9/463; İbn Fāris, Muʿcem, 1/130; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 1/241; İbn Sīde, el-Muḥkem, 9/510, 538; Māverdī, en-Nuket, 5/338; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 4/338).

Kur’an’da iki yerde geçmektedir. Bu yerlerde “eksiltmek, azaltmak” anlamında kullanılmaktadır (el-Ḥucurāt 49/14; eṭ-Ṭūr 52/21). Kelime Ebû Amr kırâatinde vâv yerine hemze ile okunmuştur. Her iki kıraatte de aynı anlamı ifade etmektedir  (Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 14/320; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 9/463; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 4/338). 

KARŞILAŞTIRMA

Beḫase, ḫaffefe, ṭaffefe, ġāḍa, ḳabeḍa, ḳadera ʿalā, ḳallele, naḳaṣa ve velete  “azaltmak” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Beḫase bir şeyin kıymetini ve değerini kasıtlı ve haksız bir şekilde  azaltmaktır. Ḫaffefe bir kişinin sorumluluğunu ve yükünü hafifletmektir. Ṭaffefe malı eksik tartmak suretiyle başkasının hakkını azaltmak ve eksiltmektir. Ġāḍa suyu başka bir yere doğru çekerek bulunduğu yerde azaltmaktır. Ḳabeḍa bir şeyin kendi içine büzülerek ve çekilerek azalması veya bir şeyi avuçla sıkıştırarak onun hacmini azaltmaktır. Ḳadera ʿalā bir şeyin ölçüsünü azaltmak, kısmaktır. Ḳallele bir şeyi başkasının gözünde az göstermektir. Maddi anlamda azaltmanın yanında manevi bir azaltma için de kullanılabilir. Naḳaṣa kişinin nasibinde olan şeyin azaltılması ve kısılmasıdır. Velete en alt seviyede bir eksiltmedir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/52, 296-297; Muḳātil, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 147-148; Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 322; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 4/338; Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 1/183-184, 321-322, 2/154-155; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 160; Kubeysī, Mevsūʿa, 1/529, 4/176-189, 7/528, 9/214, 10/16-21, 15/518).