Avuç

قَبْضَة | غرفة | كفٌّ

Müellif: Halil İbrahim Kaygısız
Yayınlanma Tarihi: 16.02.2024            

EL-ĠURFE | اَلْغُرْفَةُ 

Sözlükte el-ġurfe اَلْغُرْفَةُ “avuç” demek olup “avuçlamak, el ile (elin içi ile) kaldırıp almak” anlamındaki غَرَفَ fiilinden türemiştir. Nitekim “Suyu elimle aldım.” sözü غَرَفْتُ الْمَاءَ بِيَدِي غَرْفًا veya اِغْتَرَفْتُ مِنْهُ cümlesiyle anlatılır. Buradan hareketle el-ġurfe, su ve benzeri bir şeyden el ile alınabilen ve avuçlanan her türlü şey için kullanılır. Bu sözcüğün çoğulu غِرَافٌ; “ yüksek oda, (mecazen) makam” anlamındaki el-ġurfenin çoğulları ise غُرْفَاتٌ ,غُرُفَاتٌ ,غُرَفٌ şeklindedir.  غَرْفَةٌ eli suya çalıp bir kere alma/avuçlamadır. İstiâre yoluyla غَرَفْتُ عَرْفَ الْفَرَسِ “Atın yelesini kestim.”; غَرَفْتُ الشَّجَرَةَ “Ağacı kestim.” ve غَرِفَتِ اْلإِبِلُ “Deve, ğaref ağacını yemekten rahatsız oldu.” diye söylenir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/275; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 4/1410; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 360; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 4/130).

Kur’an’da türevleriyle yedi yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Avuçlamak (el-Baḳara 2/249). 2. Avuç (el-Baḳara 2/249). 3. Oda, köşk, saray (el-Furḳān 25/75; ez-Zümer 39/20). (İbn ʿAṭiyye, el-Muḥarraru’l-Vecīz, 2/13; Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 6/196; Ebū Ḥayyān, el-Baḥru’l-Muḥīṭ, 2/274-275; Ālūsī, Rūḥu’l-Meʿānī, 2/170; İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 2/497-498).

EL-ḲABḌA | اَلْقَبْضَةُ 

Sözlükte el-ḳabḍa اَلقَبْضَةُ “avuç” demek olup “tutup kavramak, avuçlamak, avucunda sıkıca tutmak; el uzatmaktan sakınmak, elindekini vermekten alıkoymak, elinde avucunda olanı esirgemek ve cimrilik etmek” manalarındaki َقَبَض kökünden türemiştir. Nitekim قَبَضَ السَّيْفَ kılıcın kabzasını sıkıca tutup kavramayı ve قَبَضْتُ الشَّيْءَ مِنَ الْمَالِ maldan bir avuç pay almayı anlatır. “Eli açıp yaymak” anlamındaki بَسَطَ fiilinin zıddıdır.  ٌقُبْضَة  “bir tutam, bir sıkım, avuçla tutulan miktar/şey”; رَاعٍ قُبَضَةٌ “develeri bir arada toplayan çoban”; اِنْقِبَاضٌ “bir şeyin kenarlarını birleştirmek” anlamına gelmektedir. Bu kelime mecazen bir şeyi eline geçirmeyi ve emri/hükmü/idaresi altına almayı bildirmekte olup قَبَضْتُ الدَّارَ مِنْ فُلاَنٍ  cümlesi “Falan kimseden evi alıp mülkiyetime geçirdim.” demektir. Ḳabeḍa “koşmak” için istiâre edilir. Çünkü koşan kişi ya da hayvan, yerden bir şey alan gibi tasavvur edilmektedir. Ayrıca ḳabeḍa ölümden kinaye olarak da kullanılmaktadır. Bu açıdan قبَضَهُ اللهُ Allah’ın kulun ruhunu kudret eline almasını bildirir (Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 8/349-351; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/1100; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 390-391; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 4/228-230; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 9/202).

Kur’an’da türevleriyle dokuz yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Alınmış, zaptedilmiş (el-Baḳara 2/283). 2. Avuçlamak (Ṭā-Hā 20/96). 3. Emri, idaresi altına almak; hükmü, kudreti altında tutmak (ez-Zümer 39/67). 4. Çekip almak (el-Furḳān 25/46). 5. İmkânları sıkı tutup kısmak, esirgemek (el-Baḳara 2/245). 6. Cimrilik etmek  (et-Tevbe 9/67). 7. Kuşun hızlıca uçması (el-Mülk 67/19). (Ālūsī, Rūḥu’l-Meʿānī, 10/133; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 9/202-204).

EL-KEFF | اَلْكَفُّ

Sözlükte “el” olarak tanımlanan el-keff اَلْكَفُّ “defetmek, menetmek, alıkoymak; eliyle vurmak, itmek” manasına gelen كَفَّ kökünden türemiştir. Nitekim كفَفْتُ فُلاَناً عَنِ الْأمْرِ “Falan kimseyi bu şeyden/işten alıkoydum.”; كَفَفْتُهُ “Onun eline vurdum.” ve رَجُلٌ مَكْفُوفٌ “görme yetisi engellenmiş/alınmış” anlamındadır. Zarar verecek şeyleri bedenden def edip engellediği ve eliyle o şeyi kontrol ettiği için “ele/avuca” el-keff ismi verilmiştir. Ayrıca keffe “doldurmak, toplamak, bir araya getirmek; dikmek” demektir. Bu açıdan كَفَّ الْإِنَاءَ kabı doldurmayı ve  كَفَّفْتُ الثَّوْبَ elbisenin ilk [kaba] dikişten sonra, yan taraflarını dikmeyi anlatır. كافّةً “hepsi, hep birlikte, topluca” ve كَفَّةُ الْمِيزَانِ “tartının kefesi” manasındadır. تَكَفَّفَ الرَّجُلُ tabiri kişinin isterken elini uzatması/açması ve اِسْتَكَفَّ de isterken veya verirken elini uzatmasıdır (Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 9/454-457; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 6/147; İbn Fāris, Muʿcem, 5/129-130; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 433; Yesūʿī, Ferāʾidu'l-Luġa, 468; Yesūʿī, el-Müncid, 161, 178, 251).

Kur’ân’da türevleriyle 15 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. El, avuç (er-Raʿd 13/14; el-Kehf 18/42). 2. Menetmek/engellemek, defetmek, alıkoymak (en-Nisā 4/77, 84, 91; el-Māʾide 5/11). 3. Hepsi, hep birlikte, topluca (el-Baḳara 2/208; et-Tevbe 9/36). (Ālūsī, Rūḥu’l-Meʿānī, 2/97-98; İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 2/278-279).

KARŞILAŞTIRMA

el-Ġurfe, el-ḳabḍa ve el-keff “avuç” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin  arasında bazı farklar vardır. el-Ġurfe elin, bir şeyi avuçla alıp kaldırması özelliğine işaret eder.  Genellikle avuçtan ziyade “avuçlanan şey/su” için kullanılan el-ġurfe sıvı bir şeyi kepçe gibi alma işlevine binaen “avuç” için kullanılmaktadır. el-Ḳabḍa, bir şeyi sıkıca tutup kavraması yönüyle avuca işaret eder. el-Keff ise elin, bir şeyi defetme ve kontrol altına işlevine binaen “avuç” manasındadır.