Uyanmak - Ayılmak

الإِفَاقَة | الإيقَاظ

Müellif: Mehmet Demirci
Yayınlanma Tarihi: 08.02.2022            

EL-İFĀḲA | الإِفَاقَة

Sözlükte el-ifāḳa الإفاقة kelimesi “ayılmak, kendine gelmek” anlamındaki fe-ve-ḳa فَوَقَ kökünden türemiş bir isimdir. فَوْق “yukarı, bir şeyin üstü” demektir. Bu kökte iki temel mana vardır. Bunlardan birisi “yükseklik, üstünlük ve yücelik” anlamıdır. فلانٌ يَفُوق قومَه sözü kişinin şeref ve itibarının yükseldiğini ifade eder. الفائق lafzı güzellik türünden nitelikleri üstün olan kişiyi anlatır. Diğeri ise “dönmek, önceki duruma geri dönmek” manasıdır. فُواق الناقة sağılan bir devenin göğsüne sütün tekrar dolması; deveyi sağarken bir müddet ara verip tekrar sağma anlamlarına gelir. “Rahatlamak, kendine gelmek” demek olan فَواق ifadesi ما لها مِن فَواق “Onun için hiçbir geri dönüş yoktur.” (Ṣād 38/15) ayetinde “geri dönüş” anlamında kullanılır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/346-347; İbn Fāris, Muʿcem, 4/461; Yezīdī, Mā İttefeḳa Lafzuhu, 263). 

Efāḳa أفاق fiili bayılma, sarhoşluk veya cinnet halinden sonra kişinin eski haline dönmesini anlatır. Hastalığın iyileşmesi ve uykudan uyanmak için de aynı fiil kullanılmıştır. أفاق السكران sarhoşun ayılıp aklının yerine gelmesini; أفاقت النافة sütü alınan devenin rahatlamasını belirtir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/347; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 9/338; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 6/41; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 388; el-Munāvī, et-Tevḳīf, 57). 

Kur’an’da Allah’ın dağa tecelli etmesi karşısında Musa’nın bayılıp (el-Aʿrāf 7/143) sonrasında ayılması halini anlatmaktadır. Ayılma ile yükselme anlamı arasında bir ilişkili olmakla beraber kökündeki geri dönme ve eski hale tekrar kavuşma anlamının daha ağır bastığı görülür. Çünkü efâḳa fiili “tekrar dönme” anlamını içermesi nedeniyle ölü hakkında kullanılmamıştır. Baygınlık, hastalık, akıl tutulması, sarhoşluk gibi geri dönüşü mümkün olan durumlardan kurtulmayı ifade eder (Vāḥidī, et-Tefsīru’l-Basīṭ, 9/340; Ebu’s-Suʿūd, İrşād, 2/401; ʾĀlūsī, Rūḥu’l-Meʿānī, 9/46; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 822; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 9/176).

EL-ʾĪḲĀẒ |  الإيقَاظ

el-ʾĪḳāẓ الإيقاظ kelimesi “uyandırmak” anlamındaki ye-ḳa-ẓa يَقَظَ kökünden türeyen bir isimdir. الأيقاظ uyanık ve zeki manasına gelen يَقِظٌ  kelimesinin çoğuludur. يَقَظَ uykunun zıttı olan uyanıklık halini anlatır. Bu anlam köküne göre إستيقظ “uykudan uyandı”, أيقظ ise “Birini uyandırdı.” demektir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/413; İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/494; Yesūʿī, el-Müncid, 251-252). 

يقِظ sıfat olarak uyanık halde olan kişiyi niteler. رجل يقِظ dikkatli, uyanık ve zeki kişi demektir. Zemahşerî’ye göre bu mecâzî bir manadır (el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/1181; (Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 9/260; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/391). 

Kur’an’da bir yerde çoğul olarak أيقاظ şeklinde “uyanık duran kişiler” anlamında geçmektedir: وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقاَظاً وَهُمْ رُقُودٌ (el-Kehf 18/18) ayeti mağaraya sığınan Ashab-ı Kehf’in orada uykuda olduğu halde uyanık zannedilmelerini anlatmaktadır. Kelimede “dikkatli olma, çevrede olan bitenin farkında olma” gibi umumi bir anlam da mevcuttur. Ayette أيقاظ kelimesinin ruḳūd yani yatmak ve istirahat etmek anlamının karşıtı olarak kullanılması bu manayı desteklemektedir (Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 5/388; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 14/49-50).

KARŞILAŞTIRMA

el-İfāḳa ve el-ʾīḳāẓ “uyanma” ifade etmesi açısından yakın anlamlı olsa da aralarında bazı farklılıklar vardır. İfāḳa “yükselme” ve “tekrar eski duruma dönme” şeklinde iki manayı birden barındırır. ʾĪḳāẓ ise uyku halinden uyanmayı ifade eden tek bir anlam içerir. 

ʾĪḳāẓda uykudan uyanma ön plandadır. Kur’an’da bu temel anlam esas alınarak Ashâb-ı Kehf uyanık halde olan kişilere benzetilmiştir. İfāḳada ise kişinin tekrar kendine gelmesi söz konusudur. Kendine gelme uykudaki gibi tabiî bir durumdan değil, bayılma gibi harici sebeplerden kaynaklanan bir sarsıntıdan dolayıdır. ʾĪḳāẓ sözcüğünde “dikkatli, uyanık ve çevrede olan bitenlerin farkında olma” gibi mecâzî anlamda bir uyanıklık da söz konusudur. İfāḳada ise böyle bir mecâzî anlam yoktur (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 10/143; Māturīdī, Teʾvīlāt, 9/28; el-Kebīsī, Mevsūʿa, 12/619).