Anlaşmazlığa Düşmek - Tartışmak

اِخْتَصَمَ | اِخْتَلَفَ | تَشَاكَسَ | تَنَازَعَ |جَدَلَ | حَاجَّ | شَجَرَ | مَارَى

Müellif: Davut Ağbal
Yayınlanma Tarihi: 01.05.2023            

İḪTEṢAME | اِخْتَصَمَ

Sözlükte iḫteṣame اِخَتَصَمَ “tartışmak, münakaşa etmek” anlamındaki خَصَمَ kökünden gelmektedir. Nitekim خَصَمْتُ فُلَانًا cümlesi bir konuda hasmı mağlup etmeyi; أَخْصَمْتُ فُلَانًا ise hasmını mağlup etmesi için bir kişiye delil/hüccet telkin etmeyi anlatır. İki kişinin tartışmasını ifade eden خَاصَمَ فُلَانٌ فُلَانًا ve bir topluluğun münakaşa etmesine işaret eden اِخْتَصَمَ الْقَوْمُ وَتَخَاصَمُوا cümlelerindeki kullanımları ise işteş çatıya sahiptir. اَلْخَصْمُ “tartışmak, düşmanlık yapmak” manasında masdar olmakla birlikte “muhalif, düşman ve rakibe” de işaret etmektir. Kelime bu hâliyle müzekker ve müennes fark etmeksizin hem tekil hem de çoğul için kullanılmaktadır. Ayrıca اَلْخَصِيمُ ve اَلْخَصِمُ kelimeleriyle aynı delalete sahiptir. Bu kökten gelen اَلْخُصْمُ ise “bir heybe yahut çuvalın alt tarafındaki köşesi” ve “her türlü nesnenin yan tarafı” anlamındadır (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/414; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/605, 3/1252; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 7/154-155; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 4/255; İbn Fāris, Muʿcem, 2/187; İbn Sīde, el-Muḥkem, 5/66-67).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 18 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Tartışmak, çekişmek (Ālu ʿİmrān 3/44; ez-Zuḫruf 43/18). 2. Hasım, düşman, tartışan kişi, birbirini dava eden kişiler (Yā-Sīn 36/77; Ṣād 38/21-22). Ayetlerde bu manaya işaret eden ḫaṣīm, ḫaṣım ve ḫaṣm sözcüklerinin her biri sarf özellikleri sebebiyle vurgulu bir anlama sahiptir. 3. Birini savunan, arkalayan kişi (en-Nisāʾ 4/105). Ayetteki bu kullanım tartışma yapan iki taraftan birinin yanında olmayı ifade etmektedir (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 149; Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 2/146; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 2/547; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 1/507-508).

İḪTELEFE | اِخْتَلَفَ

Sözlükte iḫtelefe اِخَتَلَفَ “arkadan gelmek, peşi sıra getirmek” anlamlarındaki خَلَفَ kökünden türemiştir. خَلَفَ فُلَانٌ بِعَقِبِ فُلَانٍ kullanımı bir kişinin diğerinden sonra gelmesini anlatır. Dua cümlesi olarak dile getirilen خَلَفَ اللهُ عَلَيْكَ بِخَيْرٍ ifadesinde ise Allah’tan, söz konusu kişinin peşinden daha hayırlısını getirmesi istenmektedir. اَلْخَلَفُ bir nesilden sonra gelen iyi takipçiler; اَلْخَلْفُ ise kötü takipçiler için kullanılmaktadır. Ayrıca اَلْخَلْفُ arkasında yüklerini bırakarak su içmeye giden topluluğu ve bir yön olarak arkayı da anlatır. اَلْخَلِيفَةُ “kendisinden öncekinin yerine/makamına geçen kişi”; اَلْخِلْفَةُ iftiʿāl babının masdarı olup “bir başkasının peşinden gelen” demektir. خَلَّفَ فُلَانٌ فُلَانًا ifadesi bir kişinin başkasını arkaya bırakmasını ve yine bu anlamla ilişkili olarak اِخْتَلَفْتُ فُلَانًا bir kişiyi arkasından tutmayı anlatır. اِخْتَلَفَ şeklindeki kullanımı aynı zamanda taraflardan her birinin hem davranış hem de görüşlerinde birbirinden farklı bir yol tutmalarını ifade eder. Bu şekliyle اَلْاِخْتِلَافُ zıtlıktan daha genel bir anlama sahiptir. Çünkü her farklılık zıtlık olmayabilir. Bunun yanı sıra kelime kökü farklı yan anlamlara da sahiptir. Örneğin إِنَّ امْرَأَةَ فُلَانٍ تَخْلُفُ زَوْجَهَا cümlesinde, kadının eşiyle tartıştıktan sonra ondan uzaklaşmasına/geri durmasına; خَلَفَ رِيحُ فَمِهِ kişinin ağzının kokusunun değişmesine delalet etmektedir. أَخْلَفَ ise “sözünden dönmek ve boşa çıkmak” anlamında olup masdarı اَلْخُلْفُ kelimesidir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/436-438; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/615-616, 3/1297; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 7/393-417; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 156).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 127 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Anlaşmazlığa düşmek, tartışmak (el-Baḳara 2/113, 176; Ālu ʿİmrān 3/55). 2. Karşı çıkmak (en-Nūr 24/63; Hūd 11/88). 3. Sözünden dönmek, ahdini yerine getirmemek (el-Baḳara 2/80; Ālu ʿİmrān 3/9). 4. Farklılaşan, farklı (el-ʾEnʿām 6/141; er-Rūm 30/22). 5. Çelişkili söz (ez-Zāriyāt 51/8). 6. Bir şeyin arkasından gelmek (el-Baḳara 2/164; el-Furḳān 25/62). 7. Bir şeyin arkasından başkasını getirmek (el-ʾEnʿām 6/133; Hūd 11/57). 8. Geride kalmak, geride kalan (et-Tevbe 9/83, 87, 120). 9. Geriye bırakılan (et-Tevbe 9/81; el-Fetḥ 48/11, 15). 10. Halife tayin etmek, yetkili kılmak, halife (el-Baḳara 2/30; el-Ḥadīd 57/7)  11. Çapraz (el-Māʾide 5/33; el-ʾAʿrāf 7/124). 12. Arka (Ālu ʿİmrān 3/170; el-ʾİsrā 17/76) (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 155-157; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 2/561-565; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 1/522-526).

TEŞĀKESE | تَشَاكَسَ

Sözlükte teşākese تَشَاكَسَ “kötü ahlaklı ve geçimsiz olmak” anlamındaki شَكِسَ kökünden gelmektedir.  تَشَاكَسَ الْقَوْمُ bir topluluğun alışveriş yaparken anlaşamamasını ifade eder. اَلشَّكِسُ ve اَلْمِشْكَشُ alışveriş ve benzeri işlerde kötü ahlaklı, anlaşmazlık çıkaran kişi için kullanılan bir tanımlamadır. اَلشَّكِسُ daha sonra “cimri ve hırslı” anlamlarını kazanmıştır. مَحَلَّةٌ شَكِسٌ ifadesi dar bölge veya mahalleyi; اَللَّيْلُ وَالنَّهَارُ يَتَشَاكَسَانِ cümlesi gece ve gündüzün birbirinin zıddı olmasını anlatır (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/348; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/832; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 10/5-6; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 6/159; İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/675-676; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/517)

Kur’an’da bir yerde geçmektedir. Bu yerde “anlaşmazlığa düşen, tartışan” anlamındadır. ez-Zümer 39/29 ayetinde tevhid ve şirk bir temsil ile anlatılmaktadır. Buna göre kötü ahlakları ve geçimsizlikleri sebebiyle birbiriyle çekişen birkaç kişinin kölesi olmakla sadece bir kişinin kölesi olmak karşılaştırılarak muhataplara bu kölelerden hangisinin durumunun daha iyi olacağı sorulmaktadır (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 266).

TENĀZEʿA | تَنَازَعَ

Sözlükte tenāzeʿa تَانَزَعَ “bir şeyi söküp çıkarmak” anlamındaki نَزَعَ kökünden gelmektedir. Nitekim نَزَعْتُ الشَّيْءَ مِنْ مَكَانِهِ cümlesinde bu anlam vardır. Bu temel anlama ek olarak نَزَعَ الْأَمِيرُ عَامِلًا عَنْ عَمَلِهِ ibaresinde devlet başkanının, zekât memurunu görevinden alması; نَزَعْتُ فِي الْقَوْسِ ifadesinde ok atmak için yay çekmek; نَزَعْتُ عَنْ كَذَا örneğinde bir işten geri durmak ve bir işi sonlandırmak; نَزَعَ بِحُجَّتِهِ cümlesinde ise delil getirmek gibi yan anlamlara sahiptir. Yay çekmekle ilişkili olarak اَلْمِنْزَعُ “menzil oku” ve “Hak yerini buldu.” mefhumuna işaret eden bir deyim olarak عَادَ السَّهْمُ إِلَى النَّزَعَةِ kullanımları vardır. Ayrıca bu kökten türeyen اَلنُّزُوعُ “bir şeye özlem duymak”; اَلْمَنْزَعَةُ “bardağı ağızdan çekip uzaklaştırmak”; اَلنَّزَعَةُ “alnın iki yanındaki çıkıntı” ve “dağda bulunan yol”; اَلنَّزَائِعُ مِنَ الرِّيحِ farklı şekillerde estiği için “rüzgâr ve fırtına” demektir. نَازَعَ kalıbı هَذِهِ أَرْضٌ تُنَازِعُ أَرْضَنَا cümlesinde bir arazinin başka birine komşu olmayı; نَازَعْتُ الرَّجُلَ فِي الْأَمْرِ kullanımında ise bir kişiyle bir mesele üzerinde tartışmayı ifade eder. Bununla irtibatlı olarak اَلتَّنَازُعُ da bir husumet ve benzeri bir durum sebebiyle tartışmaktır. Nitekim تَنَازَعَ الْقَوْمُ “Topluluk tartıştı.” cümlesinde bu anlam bulunmaktadır (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/211-212; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/817-818; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 2/141-143; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 1/388-389; İbn Fāris, Muʿcem, 5/415; İbn Sīde, el-Muḥkem, 1/524-527; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/622-623).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 20 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Anlaşmazlığa düşmek, çekişmek (Ālu ʿİmrān 3/152; el-Ḥacc 22/67). 2. Sökmek, çekip çıkarmak, söküp alan (Ālu ʿİmrān 3/26; en-Nāziʿāt 79/1). (Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 2/238-239; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 487-488).

CEDELE | جَدَلَ

Sözlükte cedele جَدَلَ “eğirmek, bükmek” anlamındadır. جَدَلْتُ الْحَبْلَ cümlesi “İp eğirdim.” manasındadır. Devenin yularına اَلْجَدِيلُ denilmesi bu aslî manayla ilişkilidir.  Kelimenin “bir işi sağlam yapmak” şeklinde yan anlamı da vardır. Nitekim اَلدِّرْعُ الْمَجْدُولَةُ “sağlam kalkan” demektir. Buna ek olarak جَدَلْتُ الشَّاة جَدْلًا جَدْلًا “Koyunu uzuv uzuv kestim.”; جُدُولُ الْإِنْسَانِ “insanın el ve ayak kemikleri”; إِنْسَانٌ مَجْدُولُ الْخَلْقِ “kemik yapısı güzel insan” manasındadır. Bu kökten türeyen اَلْجَدْوَلُ “küçük nehir, dere”; اَلْأَجْدَلُ yırtıcı bir kuş türü olan “doğan”; اَلْجَدِيلَةُ “taraf, yol ve yordam”; اَلْجَدْلَةُ veya اَلْجَدَالَةُ “sert yer” anlamına gelmektedir. Ayrıca hem جَدَلَ hem de جَادَلَ ,تَجَادَلَ ,اِنْجَدَلَ ve جَدَّلَ münakaşa etmeyi ve tartışmayı belirtir. قَدْ جَادَلَ فُلَانًا “O, falan kişiyle münakaşa etti, tartıştı.”; هُمَا يَتَجَادَلَانِ فِي ذَلِكَ الْأَمْرِ “O ikisi bu meselede karşılıklı tartıştı.” demektir. اَلْجَدَلُ mücadele ve tartışmaya; رَجُلٌ جَدْلٌ hasma ve düşmana; رَجُلٌ جَدِلٌ şiddetli bir şekilde mücadele eden kişiye; رَجُلٌ جَدَّالٌ ise değersiz bir görüş dile getiren kişiye delalet etmektedir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/224-225; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/448-449; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 10/649-652; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 7/42-44; İbn Fāris, Muʿcem, 1/433-434; İbn Sīde, el-Muḥkem, 7/322-326; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/126). 

Kur’an’da türevleriyle birlikte 29 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Tartışmak ve mücadele etmek (el-ʾEnʿām 6/25; en-Naḥl 16/125). 2. Savunmak (en-Nisāʾ 4/107, 109). (Dāmeġānī, Ḳāmūs, 103; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 89-90).

HĀCCE | حَاجَّ

Sözlükte ḥācce حَاجَّ “gelmek ve amaçlamak” anlamlarındaki حَجَّ kökünden türemiştir. Nitekim حَجَّ عَلَيْنَا فُلَانٌ “Falan kişi bize geldi.” demektir. اَلْحَجُّ yüce bir kişiye ulaşmayı çok arzu (ḳasd) etmektir. حَجَجْتُ الْبَيْتَ cümlesinde ise “haccetmek” manasını kazanmıştır. Bununla ilişkili olarak ذُو الْحِجَّةِ “hac ibadetinin yapıldığı ay”; اَلْحُجَّاجُ ve اَلْحَجِيجُ tabirleri “hac ibadeti için gelen topluluk” anlamındadır. Haccın senede bir kez yapılmasından mütevellit اَلْحِجَّةُ “yıl” için kullanılmaktadır. Bu kelime aynı zamanda kulak memesine veya kulağa takılan küpeye de işaret etmektedir. اَلْحَجْحَجَةُ “caymak, bırakmak”; اَلْمَحَجَّةُ “belirgin bir yolun ortası”; اَلْحَجَاجُ “gözü kuşatan yuvarlak kemik” ise kelimenin diğer yan anlamlarıdır. حَاجَجْتُهُ فَحَجَجْتُهُ ve اِحْتَجَجْتُ عَلَيْهِ بِكَذَا kullanımları, bir tartışmada kazanmayı anlatmaktadır. Nitekim اَلْحُجَّةُ “anlaşmazlık durumunda kişinin rakibine galip gelmesini sağlayan delil” olup çoğulu اَلْحُجَجُ şeklinde gelmektedir. Kelime kökündeki “amaçlamak” anlamıyla ilişkilendirilerek, istenilen bir hakkı amaçlaması sebebiyle delile, hüccet denilmiştir. Bir deyim olarak لَجَّ فَحَجَّ ısrar edip karşısındaki kişiyi deliliyle yenen kişileri anlatmak için kullanılır (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/286-287; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/86-87; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 3/387-390; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 2/291-292; İbn Fāris, Muʿcem, 2/29-31; İbn Sīde, el-Muḥkem, 2/480-484).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 33 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Münakaşa etmek, tartışmak (el-Baḳara 2/76, 139; Ālu ʿİmrān 3/20). 2. Haccetmek (el-Baḳara 2/158; Ālu ʿİmrān 3/97) 3. Hac ibadeti (el-Baḳara 2/189, 196).  4. Hacı (et-Tevbe 9/19). 5. Delil, hüccet (el-Baḳara 2/150; el-ʾEnʿām 6/83). 6. Sene (el-Ḳaṣaṣ 28/27) (Dāmeġānī, Ḳāmūs, 118; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 107-108; el-Berīdī - eḍ-Ḍāliʿ, Mevsūʿa, 330)

ŞECERA | شَجَرَ

Sözlükte şecera شَجَرَ “anlaşmazlığa düşmek, tartışmak ve karışık olmak” anlamlarında kullanılmaktadır. Nitekim قَدْ شَجَرَ بَيْنَهُمْ أَمْرٌ “Bir iş onlar arasında karmaşık bir hal aldı.” veya “Bir iş aralarında tartışmaya konu oldu.” cümleleri buna örnek teşkil etmektedir. تَشَاجَرَ الْقَوْمُ bir topluluğun kendi aralarında tartışmasını anlatır. Genellikle tartışma esnasında tarafların sözlerinin birbirine karışması, kelime kökündeki “karışık olmak” ile ilişkilendirilmektedir. تَشَاجَرَ الْقَوْمُ بِالرِّمَاحِ kullanımında ise topluluğun mızraklarla birbirini yaralaması anlatılmaktadır. Buradaki “yaralamak” anlamıyla irtibatlı olarak kılıç ve oka اَلشَّجِيرُ adı verilmiştir. Bu kökten gelen اَلشَّجَرُ “ağaç” manasında olup bir gövdesi bulunan, mevsim geçişlerinde ayakta kalarak ilk baharda yapraklanan bitki türlerinin ortak adıdır. Ağaca bu ismin verilmesi, dallarının iç içe geçerek birbirine karışması sebebiyledir. اَلْمَشْجَرَةُ “çok ağaç bitiren yer” ve اَلْوَادِي اَلشَّجِيرُ/اَلشَّجِرُ “çok ağacın olduğu vadi” manasına gelmektedir  (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/307-308; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/458; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 10/528-534; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 6/426-427; İbn Fāris, Muʿcem, 3/246-247).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 27 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Anlaşmazlığa düşmek, tartışmak (en-Nisāʾ 4/65). 2. Ağaç (el-Baḳara 2-35; el-ʾAʿrāf 7/22) (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 255-256; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 3/298-299).

MĀRĀ | مَارَى

Sözlükte mārā مَارَى “deveyi sakinleştirerek sütünü sağmak için devenin memesine elini sürmek” anlamındaki مَرَى kökünden türemiştir. مَرَى الْفَرَسُ وَالنَّاقَةُ cümlesi atın veya devenin üç ayağı üzere durup diğer ayağını yere sürtmesini anlatır. Zamanla kelimenin kullanımı genişleyerek yağmurun yağmasını da anlatmaya başlamıştır. Nitekim rüzgâr yağmurun bolca yağmasına sebep olduğunda مَرَتِ الرِّيحُ السَّحَابَ denilir. بِالشُّكْرِ تُمْرَى النِّعَمِ deyimi ise “Şükürle nimetler bolca akar/bollaşır.” anlamındadır. Kelimenin تَمَارَى ve اِمْتَرَى formları şüphe etmek manasında kullanılır. Nitekim اَلْمِرْيَةُ “bir konuda duyulan şüphe” olup لَيْسَ فِي هَذَا شَكٌّ وَلَا مِرْيَةٌ sözü “Bu meselede ne bir şek ne de şüphe var.” demektir. مَارَى ise “tartışmak, muhalefet etmek” demektir. اَلْمِرَاءُ ve اَلْمُمَارَاةُ ise bunun mastarlarıdır. Bu manadan olmak üzere مَارَى فُلَانٌ فُلَانًا denilir. Haddizatında tartışma esnasında kişinin içinde bulunan sözü ve delilleri ortaya dökmesi, devenin sütünün sağılmasını ifade eden kelimenin ilk anlamıyla ilişkilendirilmektedir. دَعِ الْمِرَاءِ لِقِلَّةِ خَيْرِهِ deyimi “Tartışmayı bırak! Zira hayrı azdır.” demektir. مَرَى kelimesinin “inkâr etmek” anlamında kullanıldığına da rastlanır. Nitekim مَرَيْتُ فُلَانًا “Onu inkâr ettim.” ibaresi buna örnek teşkil etmektedir. Yine أَمْرَيْتُ فُلَانًا birisini yalanlamayı belirtir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/137; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/806, 1069; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 15/283-289; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 10/281-283; İbn Fāris, Muʿcem, 5/314-315).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 20 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Tartışmak (el-Kehf 18/22; en-Necm 53/12). 2. Şüphe etmek (el-ʾEnʿām 6/2; el-Ḥicr 15/63). 3. Şüphe (Hūd 11/17, 109; el-Ḥacc 22/55). 4. Şüphe eden (el-Baḳara 2/147; Ālu ʿİmrān 3/60) (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 467; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 4/1524).

KARŞILAŞTIRMA

İḫteṣame, iḫtelefe, teşākese, tenāzeʿa, cedele, ḥācce, şecera ve mārā “anlaşmazlığa düşmek ve tartışmak” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. İḫteṣame, diğer kelimelerden daha genel bir anlama sahiptir. Hak ispatına yönelik gerçekleştirilen bir tartışmadır. Bir delile dayalı olması ḥācce ile ortak noktasını teşkil etmektedir. İḫtelefe, taraflar arasında bir zıtlıktan ziyade farklılığa istinaden gerçekleşen tartışmadır. Teşākese, bir işin yapılması esnasında taraflar arasında zuhur eden geçimsizlik ve buna bağlı olarak ortaya çıkan anlaşmazlık, sıkıntı ve ayrışmaya işaret eder. Bu tartışmada tarafların düşük seciyeleri etkili olmaktadır. Tenāzeʿa, yapılan tartışmada karşı tarafın söylediğini yahut istediği bir hakkı inkâr esasına bağlıdır. Tenāzeʿada zıtlaşma ve karşı çıkma asıl olup kelimenin zıddı itaattir. Cedele, tartışmada hak ispatında aşırıya gitme anlamı taşır. Genellikle bir hakkın ortaya çıkışını engellemenin ve karşı tarafa galip gelmenin istendiği ve bir düşmanlık makamında kullanılan bir kelimededir. Cidālin anlaşılmasında kelime kökünden hareketle kurulan şu temsil önem arz eder: Sanki tartışmanın her iki tarafı da kendi görüşlerini eğirerek kuvvetlendirmekte ve taraflardan biri muhatabını alıp sert bir yere (اَلْجَدْلَةُ) vurmaktadır. Ḥācce, tartışmanın ve tartışma esnasındaki hak talebinin delile dayalı olarak gerçekleştirildiği tartışmalardır. Ḥāccede bir iddianın ispatı ve karşı tarafa galip gelme arzusu ve amacı ön plana çıkmaktadır. Kelime kökündeki “amaçlamak ve yol” anlamları, ḥüccete arzu edilen şeye ulaşmak için maddî olsun manevî olsun takip edilen açık ve doğru yol anlamlarını kazandırmaktadır. Şecerada dallanıp budaklanan, ayrılıkların çoğaldığı bir anlaşmazlık durumu baskındır. Mārā ise karşı taraftan kendi işine yarayacak birtakım sözler duymak için çaba sarfedilen tartışma şeklidir. Bu tartışmada karşı tarafı sakinleştirerek istediği yöne getirmek amaçlanmaktadır. Kendi görüşünü merkeze alıp karşısındakinin hak olarak sunduğunu inkâra dayalı bir tartışma olduğundan tenāzeʿa kullanımına yaklaşırken cedele ve ḥācceden farklılaşır (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 89-90; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 2/76, 197-198; 3/80-81; 6/23-24, 125; 11/88; Kubeysī, Mevsūʿa, 2/481; 40/102; 6/633; Ṣaʿīdī, el-ʾİfṣāḥ, 119).

İlişkili Maddeler