Boyun Eğdirdi - Hizmetine Sundu

ذَلَّلَ | سَخَّرَ

Müellif: Ahmet Karadağ
Yayınlanma Tarihi: 12.05.2022            

ZELLELE | ذَلَّلَ

Sözlükte “küçümsemek, boyun eğdirmek” manasındaki zellele ذَلّلَ fiili “aşağılanmak, hor görülmek, itaat etmek ve boyun eğmek” anlamlarına gelen z-l-l ذَلَلَ kökünden türemiştir. Bu fiilin mastarı olan züll ذُلّ izzet/onurun; zill ذِلّ ise zorluk/sertliğin zıt anlamlısıdır. İnsanın değersiz, hayvanın uysal ve itaatkâr, meyvenin aşağı sarkmış olduğunu ifade etmek için bu fiil ve türevleri kullanılmaktadır. رجل ذلوليّ “Güzel ve yumuşak huylu kişi” demektir. جاءت الأمور على أذلالها cümlesi işlerin yolunda ve mecrasında gittiğini anlatmaktadır. دعه على أذلاله ile bir kimseyi kendi haline bırakmayı; ذِلّ الطريق tabiri de yolun düz ve alçak kısmını belirtmektedir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/75; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 10/57; İbn Fāris, Muʿcem, 2/345).

Kur’ân’da türevleriyle 24 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Zayıf olmak (Ālu ʿİmrān 3/123). 2. ِAlçak gönüllülük (el-Māʾide 5/54). 3. Aşağılık, alçaklık (Ālu ʿİmrān 3/112). 4. Horlanmak, aşağılanmak (en-Neml 27/37). 5. Boyun eğdirmek, emrine amade kılmak (el-Baḳara 2/71). 6. Yüzün kararması, yüzde beliren utanç duygusu (el-Meʿāric 70/44). 7. Emrine/hizmetine vermek (Yā-Sīn 36/72) (Dāmeġānī, Ḳāmūs, 184; Muḥammed Vāʿiẓ Zāde v.dğr., el-Muʿcem fī Fıḳhi Luġati’l-Ḳurʾān, 21/429; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 598; el-Kebīsī, Mevsūʿa, 4/715-716).

SEḪḪARA | سَخَّرَ

Sözlükte s-ḫ-r سَخَرَ “alay etmek, hor görmek ve aşağılamak” gibi anlamlara gelmektedir. Alay eden kişiye رجل سُخَرَةٌ , alay edilene رجل سُخْرَةٌ , alay edenin eylemine ise  سُخْرِيَةٌ  veya   سُخْرِيّةٌّ denilmektedir. سَخَرَت السفينة cümlesi mecaz olarak rüzgâra boyun eğip savrulan gemiyi anlatır. سَخَّرَ ise “herhangi bir şeyi ilgili olduğu alana zorla sevk etmek, emrine ve iradesine boyun eğdirmek, hizmetine sunmak” gibi anlamları ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu çerçevede bir işi yapmaya yönlendirilen ya da zorlanan kişi için سُخْرِيّةٌّ denir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/226; İbn Fāris, Muʿcem, 3/144; İbn Sīde, el-Muḥkem, 5/75; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 227; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/443; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 3/203).

Kur’an’da türevleriyle 42 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Bir şeyi hizmetine sunmak (İbrāhīm 14/32) 2. Hükmetmek, musallat etmek (el-Ḥāḳḳa 69/7). 3. Alay etmek (ez-Zümer 39/56). 4. Kullanmak, çalıştırmak, köle/hizmetçi edinmek (ez-Zuḫrūf 43/32) (Dāmeġānī, Ḳāmūs, 233-234; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 623).

KARŞILAŞTIRMA

Zellele ve seḫḫara “hizmetine sunmak, boyun eğdirmek” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Zellele kökü olumsuz bir muhtevaya sahip olup bir kimseyi aşağılamak maksadıyla boyun eğdirmeyi bildirmektedir.  Seḫḫara kökü birisini küçümsemek anlamını içermekle birlikte bir şeyi boyun eğdirerek emre amade kılmayı ifade eder. Kur’an’daki kullanımları dikkate alındığında zellele genel olarak boyun eğdirilerek hayvan ve bitkilerin bir kimsenin hizmetine sunulmasını ve kontrolüne verilmesini anlatmaktadır (Yā-Sīn 36/72; el-Mülk 67/15; el-İnsān 76/14). Seḫḫarada ise bir nimeti mahsus olduğu alana sevk ederek istifadeye sunma anlamı ön plandadır. Bu kelime Kur’an’da güneş, ay, gemi, gece, gündüz, deniz, kuş, dağ vb. varlıkların insanın hizmetine boyun eğdirilmesi bağlamında geçmektedir. Dolayısıyla seḫḫaranın yalnızca Allah’a, zellelenin ise hem Allah’a hem de insana izafe edildiği görülmektedir (İbrāhīm 14/32, 33; en-Naḥl 16/12, 14; el-Ḥacc 22/65; el-ʿAnkebūt 29/61; Luḳmān 31/20, 29).

İlişkili Maddeler