Bulut

اَلسَّحَابُ | اَلظُّلَّةُ | اَلْعَارِضُ | اَلْغَمَامُ | المُزْنَةُ | ُاَلْمُعْصِرَةُ

Müellif: Halil İbrahim AYDIN
Yayınlanma Tarihi: 07.11.2023            

ES-SEḤĀB | اَلسَّحَابُ

Sözlükte es-seḥāb اَلسَّحَابُ “bulut” anlamında olup “bir şeyi yerde sürüklemek ve kendine doğru çekmek” manasındaki سَحَبَ fiilinden türemiştir. Nitekim سَحَبْتُ ذَيْلِي بِالْأَرْضِ سَحْبًا “Eteğimin ucunu yerde sürüdüm.” anlamındadır. Buluta اَلسَّحَابُ  denilmesi rüzgârın onu sürüklemesi, onun su taşıması ya da havada sürüklenerek geçmesi sebebiyledir. es-Seḥāb, istiare yoluyla gölge için de kullanılır. Yine ileri atılmak, cesaretli davranmak anlamı da vardır. Bir kimse başka birisinin üzerine cesaretle atıldığında mecazen تَسَحَّبَ فُلَانٌ عَلَى فُلَانٍ şeklinde söylenir. Ayrıca aşırı yeme-içme سَحْبٌ ile anlatılır. Fakat bu manayı bildiren asıl kelimenin سَحْتٌ olduğu belirtilmiştir. Bu anlamda obur kimse سُحُوبٌ olarak adlandırılmıştır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/219; İbn Fāris, Mücmel, 489; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 3/142; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 1/146; İbn Sīde, el-Muḥkem, 3/209; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/441; ʿAskerī, et-Telḫīṣ, 275).

Kur’ân’da türevleriyle 11 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır:  1. Bulut, gölge ve karanlık (el-Müʾmin 40/71; el-Baḳara 2/164; en-Nūr 24/40). 2. Sürüklemek (el-Ḳamer 54/48; eṭ-Ṭūr 52/44). 

EẒ-ẒULLE | اَلظُّلَّةُ

Sözlükte eẓ-ẓulle اَلظُّلَّةُ “bulut, örtü” olup “örtmek, bir işi gündüz yapmak” anlamındaki ظَلَّ fiilinden türemiştir. Nitekim أَظَلَّتْنِي الشَّجَرَةُ “Ağaç beni gölgeledi.”, ظَلَّ فُلاَنٌ يَفْعَلُ كَذَا ise “Falan kimse gündüz şu işi yaptı/yapmaya devam etti.”  demektir.  أَظَلَّ يَوْمُنَا gölgenin gün boyu devam ettiğini belirtmek için kullanılır. eẓ-Ẓulle “aydınlık” manasındaki ضِحٌّ lafzının zıttıdır. Güneşin ulaşmadığı her yer ve karaltı için ظِلٌّ; güneşin ışığını örtmesi sebebiyle de gölge için eẓ-ẓulle kullanılır. Ayrıca فُلَانٌ فِي ظِلِّ فُلَانٍ tabiri mecazen birisinin himâyesinde ve güçü altında olmayı ifade eder (İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/153; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 10/9; İbn Fāris, Muʿcem, 3/461; İbn Sīde, el-Muḫaṣsaṣ, 5/135).

Kur’ân’da türevleriyle 33 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Gölgelendirmek, gölge yapmak (el-Baḳara 2/57; el-ʾAʿrāf 7/160). 2. Gölge (el-Baḳara 2/210; el-ʾAʿrāf 7/171). 3. (Yardımcı fiil olarak) bir şeyi yapıp durmak, bir şeye devam etmek (el-Ḥicr 15/14; en-Nahl 16/58; el-Vāḳıʿa 56/65). 4. (Gölgenin sıfatı olarak) koyu, sürekli ve eşsiz (en-Nisā 4/57). (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 23/553; ʿAskerī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 331; Ebū Ḥayyān, el-Baḥru’l-Muḥīṭ, 4/418-419).

EL-ʿÂRIḌ | اَلْعَارِضُ

Sözlükte ʿa-r-ḍ عَرَضَ “enlemesine genişlemek” demek olup عَلَى ile “sunmak, ortaya koymak, yaymak” anlamına gelmektedir. Nitekim عَرْضُ الشَّيْءِ bir şeyin geniş olmasını; عَرَضْتُ الشًيْئَ عَلَى الْبَيْعِ de bir şeyi satışa sunmayı anlatır. عَرَضٌ “mal, mülk ve fayda”; عُرْضَةٌ “engel” ve “enlemesine olmak ve yan tarafa eğilmek” manasındadır. ٌعِرْض ise soy, nesep, ceset, koku ve insanın bedenidir. عَارِضٌ “yan tarafı görünen veya bir kısmı beliren şey, hastalık, yanak ve ön dişler; yağmur yüklü, şeffaf, gökyüzünü kaplayan geniş bulut” manalarına gelir. أعْرَضَ “bir şeyden yüz çevirmeyi ve vazgeçmeyi”, تَعَارَضَ ise karşı saldırıya geçmeyi belirtir (Muḳātil, Tefsīr, 4/23; Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/131-134; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 1/454-469; İbnu’ş-Şecerī, Mā ʾİttefeḳa Lafzuhu, 279-281; Bursevī, Furūḳ, 168).

Kur’ân’da türevleriyle 79 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Göstermek, sunmak (el-Baḳara 2/31). 2. Yüz çevirmek (en-Nisā 4/135; el-İsrā 17/28). 3. Engel ve mani (el-Baḳara 2/224). 4. Genişlik (Ālu ʿİmrān 3/133; el-Ḥadīd 57/21). 5. Mal, mülk, ganimet ve fayda (en-Nisā 4/94; el-ʾAʿrāf 7/169). 6. Yağmur yüklü, şeffaf, genişçe gökyüzünü kaplayan, akşamüstü görünüp diğer gün kaybolan bulut (el-Aḥḳāf 46/24) (Muḳātil, Tefsīr, 4/23; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 21/156; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 321-322; Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 6/140, 28/27-28).

EL-ĠAMĀM | اَلْغَمَامُ 

Sözlükte “bulut” anlamındaki el-ġamām  اَلْغَمَامُ “örtmek, üstünü kapatmak, gizlemek” manasındaki ġameme غَمَمَ fiilinden türemiştir. Nitekim غَمَمْتُ الْحِمَارَ bez parçasına benzer bir şeyle eşeğin burnunu  örtmeyi anlatır.  Devenin gözünü veya burnunu kapatmak için kullanılan bez parçasına غِمَامَةٌ; Güneş’i örttüğü için buluta غَمَامٌ denir. İşin sonucu belli olmaması sebebiyle bir işin kafa karışıklığına neden olması durumunda غُمَّ الاَمْرُ veya اِغْتَمَّ الاَمْرُ  ifadeleri kullanılır. İnsanın normal durumunun dışındaki halini anlattığı için keder ve üzüntü غَمٌّ olarak isimlendirilmiştir (Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 4/522; İbn Sīde, el-Muḥkem, 5/377; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 365)

Kur’an’da türevleriyle 11 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Zorluk, sıkıntılı durum, keder ve üzüntü (Ālu ʿİmrān 3/153, 154; Yūnus 10/71).  2. Bulut (el-ʾAʿrāf 7/160; el-Furḳān 25/25) (Muḳātil, Tefsīr, 1/108; Taberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 1/698-699; 6/149-150).

EL-MÜZNE | ُاَلْمُزْنَةُ 

Sözlükte el-müzne  ُُاَلْمُزْنَة “beyaz ve yağmur yüklü bulut; aydınlık” demektir.  Nitekim فِي السَّمَاءِ مُزْنٌ gökyüzünde beyaz ya da yağmur yüklü bulutun bulunmasını belirtir. Kelime “parlamak; üstün olmak, öne geçmek, dikkat çekmek; doldurmak; gitmek; övmek” anlamındaki مَزَنَ fiilinden türemiştir. مَزَنَ الْقِرْبَةَ tulumu (kabı) suyla doldurmayı; هُوَ يَتَمَزَّنُ عَلَى أَصْحَابِهِ bir kimsenin, yakınlarına lütufta bulunmasını anlatır. Birisi mecazen cömertlik bakımından buluta benzetildiğinde مَزَّنْتُ فُلاَنًا tabiri kullanılır. Şeffaflığı sebebiyle karınca yumurtası ٌمَازِِن olarak isimlendirilmiştir (Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 9/69; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 5/318; İbn Sīde, el-Muḥkem, 9/67).

Kur’an’da bir yerde geçmektedir. Bu yerde başkasının değil Allah’ın bulutlardan yağmur yağdırdığı beyan edilmiştir (el-Vāḳıʿa 56/69). Diğer bulutlar arasında belirgin ya da suyla dolu olduğu için ona bu ismin verildiği söylenmiştir (Beġavī, Meʿālimu’t-Tenzīl, 8/21; Ḳurṭubī, el-Cāmiʿ, 20/214; Ebu’s-Suʿūd, ʾİrşād, 5/265; Kubeysī, Mevsūʿa, 11/106).

EL-MUʿṢIRĀ | ُاَلْمُعْصِرَة

Sözlükte el-muʿṣırā  ُاَلْمُعْصِرَة “sıkmak” manasındaki ʿaṣara عَصَرَ fiilinden türemiştir. Nitekim عَصَرْتَ الْعِنَبَ “Sen üzümü sıktın.” anlamındadır. اَلْعَصْرُ zaman, günün herhangi bir dilimi, akşamdan sonraki vakit, sığınak”; اَلْعُصَارَةُ ise bir bitkinin sıkılmasından elde edilen öz sudur. عِصَارٌ “bulutları iten kuvvetli rüzgâr, dönen rüzgâr, dönerek hareket eden toprak”, ٌمُعْصِرَات ise “yağmur bulutları” demektir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/168-169; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 2/13; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 1/326-328).

Kur’an’da türevleriyle beş yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. (Üzüm veya herhangi bir meyve ya da sebzenin) suyunu sıkmak (Yūsuf 12/36, 49). 2. Toprağı savuran şiddetli rüzgâr, kasırga (el-Baḳara 2/266). 3. Zaman dilimi (el-ʿAṣr 103/1). 4. Yağmur bulutu (en-Nebeʾ 78/14) (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 24/612; İbn Sīde, el-Muḫaṣsaṣ, 9/96; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 325-326).

KARŞILAŞTIRMA

es-Seḥāb, eẓ-ẓulle, el-ʿārıḍ, el-ġamām, el-muʿṣırā ve el-müzne “bulut” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. es-Seḥāb, ister yağmur yüklü olsun ya da olmasın genel anlamda “bulut” manasına gelmektedir. eẓ-Ẓulle gölge yapan beyaz buluttur. el-ʿĀrıḍ, genişlik anlamından ötürü gökyüzünün bir bölümünü kaplayan geniş bulutu anlatır. el-Ġamām gölge yapan koyu ve yoğun bulut; el-müzne ise diğer bulutlardan farklı olarak hızlı hareket eden ve ışık saçan su dolu yağmur bulutudur. el-Muʿṣırā, bol yağmur yağdıran, yağmur yüklü buluttur. (ʿAskerī, et-Telḫīṣ, 275-276; Bursevī, Furūḳ,168; Kubeysī, Mevsūʿa, 11/105).