EL-ATÎḲ | الْعَتِيقُ
Sözlükte ‘atîḳ العَتِيقُ a-t-ḳ عَتَقَ kökünden türemiş olup “eski, antik, güzel, soylu, hür, şerefli” manalarında bir sıfattır. Bu meyanda فَرَسٌ عَتِيقٌ “harika bir kısrak”, امْرَأَةٌ عَتِيقَةٌ “soylu ve güzel kadın” ve البَيْتُ العَتِيقُ yapılan ilk mabed olması sebebiyle “Kâbe” demektir. Ayrıca شُرْبُ العَتِيقِ “uzun zamandır duran şarap veya su” ve العَاتِقُ مِنَ الطَّيْر “tüyünü dökmüş ve yenisi çıkmış kuş yavrusu” anlamlarına gelmektedir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/93-94; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 1/209-210; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 1/64; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 4/1520-1521).
Kur’ân’da iki defa البَيْتُ الْعَتِيقُ şeklinde sıfat tamlaması olarak geçmektedir (el-Ḥacc 22/29, 33). Bu ayette Beyt’ten kastedilen Kâbe’dir. Kâbe’nin ‘atîḳ/eski olarak tanımlanması onun şerefli olması ve değerini her daim koruması sebebiyledir. Nitekim kelimenin kökünde bu mana mevcuttur. Tarih boyunca kâfirler onu ele geçirip küçük düşürmek istemelerine rağmen Allah, Kâbe’nin şeref ve değerini korumuş ve kâfirlerin onu yok etmesini engellemiştir. Bu isimlendirmenin bir diğer sebebi ise Ālu ʿİmrān 3/96 ayetinde zikredildiği üzere Kâbe’nin insanlar için yapılan ilk mabed olmasıdır. Kâbe’nin ilk mabed olması, onun değerini ve şerefini ortaya koyması açısından da önemlidir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/93-94; Māturīdī, Teʾvīlāt, 9/370; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 321; Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 8/155-161).
EL-ḲADÎM| القَدِيمُ
Sözlükte ḳadîm قَدِيمٌ, ḳ-d-m قَدَمَ kökünden türemiş olup “eski, başlangıcı bulunmayacak kadar eski ve kadim” anlamlarına gelmektedir. Mastarı ise الْقِدَمُ kelimesidir. Bu kelime sözlükte “sonradan meydana gelmek” anlamında mastar olan “hudûs” sözcüğünün zıttı olarak “geçmişte gerçekleşen/olan” anlamındadır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/366-367; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 5/2006-2007; İbn Fāris, Muʿcem, 5/65; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 397).
Kur’an’da türevleriyle birlikte üç defa geçmektedir (Yūsuf 12/95; Yā-Sīn 36/39; el-Aḥḳāf 46/11). Bu ayetlerde daha çok kelimenin “zaman” (anlamı) göz önünde bulundurulmaktadır. Kur’an’da Allah vasfedilirken قَدِيم sözcüğü kullanılmamıştır. Ancak kelamcıların Allah’ı bu kelimeyle vasfettikleri görülmektedir (ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 397).
KARŞILAŞTIRMA
‘Atîḳ ve ḳadîm “eski” manası bakımından yakın anlamda olsalar da aralarında bazı farklılıklar bulunmaktadır. ‘Atîḳ kelimesindeki eskilik hem zaman hem mekân hem de rütbe itibariyledir. Ḳadîm de ise esas olan bir şeyin başka bir şeye nispetle önceliği ve bu anlamda eski olması söz konusudur. Nitekim her ne kadar uzun bir müddet varlığını devam ettirse de gökyüzü için إِِنَّ السَّمَاءَ عَتِيقَةٌ denmez. Zira Araplar, zamanın semaya tesir etmediğini düşünmektedirler. Çünkü semanın içinde bulunduğu bir tür bulunmamakta ve türüne nispetle değerlendirilmemektedir. ‘Atîḳ kök anlamı çerçevesinde kendi türüne nispetle eski olan, üzerinden zaman geçtikçe değer kazanan ve değerini her daim koruyan, bu bağlamda değerini yitirmeyen şeyler için kullanılır. Ḳadîm kelimesinde zamanın etkisinin olup olmaması önemli değildir. Önemli olan önceden o şeyin var olmasıdır. Bununla beraber oluş itibariyle zamanla ilişkisi bakımından kadîm kelimesi önceliği ifade eder. Bu nedenle دُخُولُ زَيْدٍ الدَّارَ أقْدَمُ مِنْ دُخُولِ عَمْرٍو “Zeyd’in eve girmesi Amr’dan daha eskidir/öncedir” ifadesinde أَقْدَم kelimesi أَعْتَق kelimesine tercih edilmiştir. Çünkü bu cümlede Zeyd’in eve girmesinin eski olması değil Amr’a nispetle önce olması kastedilmektedir. Kâbe’nin ‘atîḳ olarak nitelendirilmesi onun bütün mabetler içerisinde değerinin yüksekliğini ve her zaman bu değerini koruyacağını göstermektedir (ʿAskerī, el-Furūḳu’l-Luġaviyye, 1/117; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 321).
العَتِيقُ | القَدِيمُ