Peygamber

اَلنَّبِيُّ | اَلرَّسُولُ

Müellif: Mehmet Şaşa
Yayınlanma Tarihi: 23.11.2023            

ER-RASŪL | اَلرَّسُولُ

Sözlükte er-rasūl اَلرَّسُولُ “inceden inceye işlemek, yavaş ve sâkince yürümek, yumuşak huylu olmak” anlamlarına gelen َرَسَل kökünden türemiştir. Nitekim yavaş ve sakince yürüyen, yumuşak başlı, mafsalları yumuşak olan dişi deve için نَاقَةٌ رَسْلَةٌ denilmektedir. Ayrıca رَسْلٌ deve ya da koyunların birbirlerini takip etmesini de anlatır. جَاؤُوا أَرْسَالًا cümlesi “Art arda geldiler.” anlamına gelir. اَلرَّسَلُ ise hem “deve sürüsü” hem de “herhangi bir şeyin oluşturduğu öbek/küme” için kullanılır. اَلرِّسْلُ sessiz ve yumuşak olmaktır. Bu kapsamda تَكَلَّمْ عَلى رِسْلِكَ ile “Sakince konuş!”; اَلتَّرَسُّلُ في الْأمْرِ وَالْمَنْطِقِ ile “bir iş ve düşüncede yavaş davranmak” kastedilir. أَرْسَلَ “tutmak” manasındaki إِمْسَاكٌ kelimesinin zıddı olup serbest bırakmaya ve göndermeye işaret eder. Zira أَرْسَلْتُ فُلَانًا فِي رِسَالَةٍ ibaresi bir kimseyi bir mesajla göndermeyi anlatır. رَسُولٌ sözcüğü ise فَعُولٌ vezninde ve “elçi” manasındadır. Çoğulu أَرْسُلٌ، رُسُلٌ، رُسْلٌ، رُسَلَاءُ şeklindedir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/117; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/719-720; İbn Fāris, Muʿcem, 2/392-394; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 4/1709; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/353; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 207; Muḥammed Vāʿiẓ Zāde vd., el-Muʿcem, 24/430-440, 447, 449; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 91-92; Tehānevī, Keşşāfu Iṣṭılāḥāti’l-Funūn, 1/860)

Kur’an’da türevleriyle 513 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Peygamber, elçi (el-Baḳara 2/151; el-Fetḥ 48/29). 2. Melek elçi (el-Enʿām 6/61; el-Aʿrāf 7/37). 3. Göndermek (el-Baḳara 2/119; el-Enʿām 6/48). 4. Gönderen (el-Ḳaṣaṣ 28/45; Fāṭır 35/2). 5. Mesaj, risâlet (el-Māʾide 5/97| el-Enʿām 6/124). 6. Peşpeşe gönderilenler (el-Mürselāt 77/1) Bu ayetteki “peşpeşe gönderilenler” kelimesiyle peygamberler, melekler, rüzgarlar veya bulutların kastedildiği zikredilmektedir (Māverdī, en-Nuket, 6/175; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 91; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 195; Muḥammed Vāʿiẓ Zāde vd., el-Muʿcem, 24/438). 

EN-NEBĪ | اَلنَّبِيُّ

Sözlükte en-nebī اَلنَّبِيُّ “gelmek” anlamındaki نَبَأَ kelimesinden türemiş olup “Yüce Allah’tan haber getiren ve apaçık yol” manasına gelmektedir. Nitekim يَنْبَأُ مِنْ أَرْضٍ إِلَى أَرْضٍ “O, bir yerden başka bir yere geldi.” demektir. Benzer şekilde, bir bedevî Hz. Peygamber’e يَا نَبِئَ اللَّهِ şeklinde seslenirken, onun Mekke’den çıkıp Medine’ye gelmiş olmasını kastetmektedir. Bir yerden başka bir yere ulaşan kimse/şey نَابِأٌ olarak isimlendirilir. Buna kıyasla bir mekândan diğerine giden habere de نَبَأٌ; böyle bir haberi getiren kişiye de “haber veren” anlamında مُنْبِأٌ  denir. Bir haberin نَبَأٌ olması için büyük fayda sağlaması, kendisiyle ilim veya zannı galip oluması ve yalandan arınması gerekir. Bir mekândan başka bir mekâna doğru gittiği için “ses”e daha özelde de “kısık ses”e نَبْأَةٌ adı verilmiştir. Nebî lafzının, Arapça’da ya “haber verdi” anlamına gelen نَبَأَ fiilinden ya da “bir şeyin başka bir şeyden yüksek ve yüce olmasını” ifade eden نَبَوَ kökünden türemiş olabileceği nakledilmektedir. Bu açıdan sözlük anlamından hareketle ٌنَبِيّ, “haber veren” ya da “Allah katında değeri ve konumu yüksek olan” anlamına gelmektedir. Bununla birlikte نَبِيئٌ hem ism-i fâil hem de ism-i mef’ûl anlamında kullanılan faʿīl vezninden gelmektedir. Bu durumda نَبِيّ gerek “haber veren” gerekse “haber alan” kimse için kullanılır. أَنْبَأَ ve نَبَّأَ kalıpları “haber vermek”, اِسْتَنْبَأَ ise “haberdar olmayı istemek” anlamlarındadır. (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/179-180; İbn Fāris, Muʿcem,  5/385; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 1/74-5; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 481; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/239; Tehānevī, Keşşāfu Iṣṭılāḥāti’l-Funūn, 1/860; 2/1681). 

Kur’an’da türevleriyle 160 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Haber vermek (el-Baḳara 2/31; Ālu ʿİmrān 3/15). 2. Haberdar olmayı istemek (Yūnus 10/53). 3. Haber (Ālu ʿİmrān 3/44; el-Māʾide 5/27). 4. Peygamber (el-Baḳara 2/61; Ālu ʿİmrān 3/81).  5. Nübüvvet, peygamberlik (Ālu ʿİmrān 3/79; el-ʿAnkebūt 29/27). 

KARŞILAŞTIRMA

er-Rasūl ve  en-nebī “peygamber” manasını ifade etme bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Rasûl ile nebî ayırımına gidenlerin, her iki kelimenin hem sözlük anlamlarının farklı olduğu hem de ilâhî vahiy aldıkları konusunda görüş birliğine vardıkları müşahede edilmekle birlikte her iki kavram arasındaki farkların neler olduğu hususunda ihtilafa düştükleri, kendi aralarında farklı açılardan yaklaşarak farklı değerlendirmeler yaptıkları görülmektedir. Rasūl hem Allah’ın hem de başka birinin elçisi için kullanılabilirken nebī sadece Allah’ın kendisiyle haber gönderdiği kişiler için kullanılır. Bundan dolayı nebī mucize sahibi peygamberleri ifade ederken rasūl eğer Allah’ın elçisi ise mucize sahibi olduğu söylenebilir. Rasūl hem insanlar arasından seçilen elçiler hem de melekler arasından seçilen elçileri, nebī ise sadece insanlardan olan elçileri ifade eder.  Nübüvvet nebīye nispet edilerek نُبُوَّةُ النَّبِي şeklinde kullanılabilirken risâlet sadece Allah’a nispet edilerek رِسَالَةُ اللَّهِ vb. tamlamalarla kullanılabilmektedir. Bir haberin نَبَأٌ niteliği taşıyabilmesi büyük bir fayda sağlaması ve yalandan arınmış olması özelliğinden hareketle nebīlerin bu nitelikte haber getiren kimseler olduğu ifade edilebilir. Rasūlün yeni bir kitap ve şeriatle gönderilen peygamberleri; nebīnin ise daha önce gönderilen bir rasūlün şeriatıyla gönderildiği kabul edilmektedir (ʿAskerī, el-Furūḳu’l-Luġaviyye, 268-269; Curcānī, Taʿrīfāt, 113; Muḥammed Vāʿiẓ Zāde vd., el-Muʿcem fī Fıḳhi Luġati’l-Ḳurʾān, 24/441, 455; Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 23/50).