TĀBE ʿALĀ | تَابَ عَلَى
Sözlükte tābe تَابَ “dönmek; hatasından pişman olup tövbe etmek; tövbesini kabul etmek, affetmek” anlamlarına gelmektedir. Kelimede “dönmek, rücû etmek” manası esastır. Nitekim dönüşün ancak Allah’a olacağı وَإِلَي اللهِ الْمَتَابُ şeklinde ifade edilmiştir. Kişinin günahından dolayı Allah’a samimi bir tövbe ile yönelmesi ve af dilemesi تَابَ إلَي اللهِ مِنْ ذَنْبِهِ, Allah’ın tövbeyi kabul etmesi de تَابَ اللهُ عَلَيْهِ cümlesiyle anlatılır. Tövbe eden kimseye لتَّائِبُ; yapılan tövbeleri çokça kabul etmesinden dolayı da Allah’a اَلتَّوَّابُ denilir. اَلتَّوَّابُ aynı zamanda رَجُلٌ تَوَّابٌ ifadesinde olduğu gibi Allah’a çokça tövbe eden kişiyi anlatır. Yaptığı kusur ve günahın yanlış olduğunu ikrar edip bir daha dönmemek üzere tam bir kararlılıkla Allah’a yönelmeye اَلتَّوْبَةُ denilir. Özellikle Mekke dönemi için اَلتَّوْبَةُ sözcüğü اَلإِسْلَامُ anlamındadır. Bu dönemde şirkten tövbe ederek Müslüman olan kimse için أَدْرَكَ فُلَانٌ زَمَنَ التَّوْبَةِ kullanılır. Kelime عَلَي ile kullanıldığında “affetmek” anlamına gelir. قَدْ تَابَ اللهُ عَلَيْهِ ifadesi Allah’ın tövbe eden kimseyi tövbeye muvaffak kılmasına işaret eder. Tövbe, bir kötülükten dönmek (اَلتَّوْبَةُ عَنِ الْقَبِيحِ) ve Allah’tan af dilemek (اَلتَّوْبَةُ إِلَي اللهِ) şeklinde iki boyuta sahiptir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/191; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 14/332-333; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 9/473; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 1/91).
Kur’an’da türevleriyle 87 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Pişman olmak, tövbe etmek (el-Baḳara 2/54; en-Nūr 24/31). 2. Affetmek, bağışlamak (et-Tevbe 9/118; el-Aḥzāb 33/73). 3. Bir şeyden dönmek (el-Aʿrāf 7/143). 4. Tövbeleri çokça kabul eden (el-Baḳara 2/54; et-Tevbe 9/118). 5. Tövbe (en-Nisā 4/17; et-Tevbe 9/104). 6. Tövbesi kabul edilmiş, dönüş (er-Raʿd 13/30; el-Furḳān 25/71). (Dāmeġānī, Ḳāmūs, 89-90).
TECĀVEZE ʿAN | تَجَاوَزَ عَنْ
Sözlükte cāze جَازَ “bir yerden başka bir yere geçmek, bir mesafeyi katetmek” manasındadır. Nitekim bir yoldan geçip gitmek جُزْتُ الطَّرِيقَ جَوْزًا ومَجَازًا وجُؤُوزًا; bir yeri geçip geride bırakmak أَجَزْتُهُ şeklinde ifade edilir. Herhangi bir şeyin ortasına اَلْجَوْزُ denilir. اَلْجَوْزَاءُ bir yıldız ismidir. Gökyüzünün ortasında bulunduğu için ona bu isim verilmiştir. اَلْمَجَازُ bir lafzın kazandığı yan anlamlardır. Bu kullanımın kök anlamla ilişkisi, kelime anlamının bir manadan başka bir manaya geçmesi, intikal etmesi yönüyledir. تَجَاوَزَ kelimesi عَنْ ile kullanıldığında “kusur veya günahından dolayı kişiyi cezalandırmamak, cezalandırmayı terk etmek” anlamına gelmektedir. Nitekim تَجَاوَزَ عَنْ ذَنْبِهِ suçlu olduğu halde bir kimseyi cezalandırmadan serbest bırakmayı anlatır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/272; Ezherī, Tehẕību’l-Luġa, 11/148-150; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 7/149-151; İbn Fāris, Muʿcem, 1/494).
Kur’an’da türevleriyle beş yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Affetmek, bağışlamak (el-Aḥḳāf 46/16). 2. Geçmek, katetmek (el-Baḳara 2/249; el-Kehf 18/62). (Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 133).
ḤAṬṬA | حَطَّ
Sözlükte ḥaṭṭa حَطَّ “yükü sırttan indirmek, bir şeyi aşağı indirmek, koymak, azaltmak, düşürmek, küçültmek, kıymetini düşürmek; inmek, düşmek” anlamındadır. Nitekim حَطَطْتُ الرِّجْلَ ayağını yukarıdan aşağıya indirmeyi ifade eder. Bu bağlamda vücudunun yere yakınlığından dolayı küçük cariye, kız çocuğu ve yüzde çıkıp yüzün güzelliğini bozan küçük sivilce için اَلْحَطَاطَةُ kullanılır. اَلْحَطَاطَة ,اَلْحُطَائِط ,اَلحَطِيطُ kelimeleri azlık, küçüklük ve kısalığa delalet eder. Ticari malın fiyatı düştüğünde حَطَّ السِّعْرُ; birisine dua edilmek istendiğinde “Allah senin günahlarını indirsin/bağışlasın” anlamında حَطَّ اللهُ عَنْكَ وِزْرَكَ diye söylenir. Bu bağlamda اَلْحِطَّةُ dua olarak “Yüklerimizi indir!/Günahlarımızı bağışla!” manasını taşır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/329-330; İbn Fāris, Muʿcem, 2/13-14; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/1119-1120; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/197).
Kur’an’da iki yerde geçmektedir. Her iki yerde de اَلْحِطَّةُ formunda gelmiş olup “Günahlarımızı bağışla!” demektir (el-Baḳara 2/58; el-Aʿrāf 7/161). (Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 147).
ṢAFEḤA | صَفَحَ
Sözlükte ṣafeḥa صَفَحَ “birisini affetmek, kusurunu görmemek; terk etmek, yüz çevirmek; bir şeyi yaymak, yassı hale getirmek” anlamına gelmektedir. Nitekim birinin yaptığı kabahatin affı için صَفَحْتُ عَنِ الرَّجُلِ kullanıldığı gibi kişinin yaptığı kabahate rağmen onu cezalandırmaktan vazgeçme أَضْرَبْتُ عَنْ هَذَا الْأَمْرِ صَفْحًا veya bir şeyden yüz çevirme için de أَصْفَحْتُ عَنِ الشَّيْءِ إِصْفَاحًا kullanılır. Husumet veya kızgınlık anında birisinin anlayışlı davranması أَبْدَى فُلَانٌ لِي صَفْحَتَهُ cümlesiyle dile getirilir. Herhangi bir şeyin düz ve geniş tarafına اَلصَّفْحُ, kılıç ve kayaların düz ve geniş kısımlarına اَلصَّفِيحَةُ, kişinin yüz veya göğüs genişliği için ise صَفْحَةُ الرَّجُلِ denilmiştir. اَلصَّفْحُ aynı zamanda yapılan hatayı kınamadan affetmek ve bağışlamaktır. Allah Teâlâ’nın affedici olması اَلصَّفُوحُ ile ifade edilir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/399; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 4/255-259; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 2/464-465; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 1/382-383).
Kur’an’da türevleriyle birlikte sekiz yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Aldırmamak, yüz çevirmek (el-Baḳara 2/109; el-Māʾide 5/13). 2. Affetmek, hoş görmek (et-T󠄡eġābūn 64/14). (Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 203).
ʿAFĀ | عَفَا
Sözlükte ʿafā عَفَا kelimesi “silmek, yok etmek; bağışlamak” anlamına gelmektedir. Nitekim rüzgârın izleri silmesi عَفَتِ الرِّيَاحُ الآثَارَ; Allah Teâlâ’nın kulun hatasını affetmesi عَفَا اللهُ عَنْكَ şeklinde ifade edilir. اَلْعَفْوُ “affetmek; bir şeyin en güzel ve en makbul olanı, fazlalık, iyilik” demektir. اَلْعُفَاةُ iyilik dilenen; اَلْعَافِيَةُ ise hem genel anlamda rızık arayan hayvan ve kuşlar hem de Allah Teâlâ’nın kulunu kötülüklere karşı muhafaza etmesi anlamında kullanılır. اَلْعَفَاءُ “toprak”; اَلْعِفَاءُ “kıl, tüy” manasındadır اَلْعَفْوُ ihtiyaç fazlası olan şeydir. Nitekim kişinin, istekte bulunmasına gerek kalmadan malının fazlasını ihtiyaç sahibine infak etmesi أَعْطَيْتُهُ عَفْوَ الْمَالِ ile anlatılır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/192-193; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 3/222; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2431; İbn Sīde, el-Muḥkem, 2/372).
Kur’ân’da türevleriyle 35 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Fazlalık (el-Baḳara 2/219; el-Aʿrāf 7/199). 2. Terk etmek, vazgeçmek (el-Baḳara 2/237). 3. Affetmek, bağışlamak (Ālu ʿİmrān 3/155; et-Tevbe 9/43). 4. Affeden, bağışlayan (Ālu ʿİmrān 3/134). 5. Allah’ın bir sıfatı olarak “Çokça affeden” (el-Ḥacc 22/60; el-Mücādele 58/2). (Muḳātil, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 80-81; Yaḥyā b. Sellām, et-Teṣārīf, 257-258; ʿAskerī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 348-349; Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 2/68-69).
ĠAFERA | غَفَرَ
Sözlükte ġafera غَفَرَ “örtmek, gizlemek; bağışlamak, yarlıgamak” anlamına gelmektedir. Kelimede “örtmek” manası esastır. Nitekim kişinin malını bir kabın içerisine koyup üzerini örtmesi ve gizlemesi غَفَرَ الرَّجُلُ مَتَاعَهُ şeklinde ifade edilir. Benzer şekilde اِصْبَغْ ثَوْبَكَ بِالسَّوَادِ فَإِنَّهُ أَغْفَرُ لِلْوَسَخِ cümlesi “Elbiseni siyaha boya, zira o kiri daha çok örter/gizler.” anlamında kullanılır. Günahların bağışlanması da bu kök anlamla ilişkilidir. Allah Teâlâ’nın günahları bağışlayıcı olması اللهُ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ ile anlatılır. اَلْمِغْفَرُ başı gizleyip koruyan çelik başlık/miğfer; اَلْغِفَارَةُ kadının yağ ve benzeri şeylere karşı kendisini koruması için kullandığı giysidir. اَلْغَفُورُ ve اَلْغَفَّارُ Allah Teâlâ’nın günahları örten ve bağışlayan sıfatlarını; المَغْفِرَة ,الغَفِير ,الغُفْرَان ,الغَفَر sözcükleri ise bağışlamayı belirtir. اَلغَفْرُ ise “hastalığın nüksetmesi, elbisenin tüyünün kabarması ve bağışlamak” demektir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/285; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/778; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 8/105-108).
Kur’an’da türevleriyle 234 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır. 1. Bağışlamak, cezalandırmamak (el-Enfāl 8/38; Ālu ʿİmrān 3/31). 2. Bağışlanma dilemek (Ālu ʿİmrān 3/135; en-Nisā 4/64). 3. Bağışlama dileyen (Ālu ʿİmrān 3/17). 4. Af, mağfiret (er-Raʿd 13/6; Muḥammed 47/15). 5. Allah’ın bir sıfatı olarak “Çokça bağışlayan”. Buradaki bağışlamanın günahları örtmek şeklinde olduğu söylenebilir (el-Baḳara 2/218; ez-Zümer 39/53). (el- Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 244).
KEFFERA ʿAN | كَفَّرَ عَنْ
Sözlükte كَفَرَ “bir şeyin üzerini örtmek, gizlemek; bir şeyin hakikatini inkâr etmek, inanmamak; yapılan iyiliğe nankörlük etmek” anlamına gelmektedir. Keffera ʿan كَفَّرَ عَنْ ile kusur ve günahların üstünün örtülmesi, gizlenmesi kastedilir. Nitekim kişinin günah ve kusurlarını Allah Teâlâ’nın affetmesi için كَفَّرَ اللهُ عَنْكَ خَطَايَاكَ şeklinde dua edilir. Kelimede bir şeyin üzerinin örtülmesi, gizlenmesi anlamı esastır. Zira kişinin birikimini bir kap içerisinde gizlemesi كَفَرَ الْمَتَاعَ فِي الْوِعَاءِ; bulutların gökyüzünü örterek gizlemesi كَفَرَ السَّحَابُ السَّمَاءَ; çiftçinin attığı tohumların üzerini toprakla örtüp gizlemesi كَفَرَ الْفَلَّاحُ الْحَبَّ şeklinde ifade edilir. Bu sebeple çiftçilere اَلْكُفَّارُ denilir. İçinde bulunan şeyleri örtüp gizlediği için denize اَلْكَافِرُ denilmiş ve güneşin denizde batması غَابَتِ الشَّمْسُ فيِ الْكَافِرِ cümlesiyle dile getirilir. Tüyleri içerisinde gizlenmiş olduğu için kuş طَائِرٌ مُكَفَّرٌ; içindeki bitkiyi çevreleyip örttüğü için zar/kapçık ve ayrıca hoş koku اَلْكَافُورُ olarak isimlendirilir. تَكَفَّرَ الرَّجُلُ بِثَوْبِهِ kişinin üzerine elbise giyinerek vücudunu gizlemesini anlatır. كَفَّرَ الرَّجُلُ عَنْ يَمِينِهِ ise yemin veya kusurlarını bir bedel ödeyerek örtmesine işaret eder. Bu bağlamda kusur ve günahların üzerini örten bedel اَلْكَفَّارَةُ olarak adlandırılır. كَفَرَ فُلَانٌ اَلنِّعْمَةَ cümlesinde yapılan iyiliğe karşı nankörlük etme manası bulunmakta olup اَلشُّكْرُ sözcüğünün zıddı olarak kullanılmaktadır. Kişinin bir şeyin hakikatini inkâr etmesi اَلْكُفْرُ ile bu halde olan kişi ise اَلْكَافِرُ ile ifade edilir. Bu anlamıyla الإِيمَانُ kelimesinin zıddıdır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/38; Muḳātil, Tefsīr, 2/110; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 23/59; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 10/193-202; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 433-436; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/140-141).
Kur’an’da türevleriyle 525 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır. 1. İnkâr etmek (el-Baḳara 2/6; Muhammed 47/32). 2. Nankörlük etmek (el-Baḳara 2/152; Ālu ʿİmrān 3/97). 3. Kabul etmemek, reddetmek (İbrāhīm 14/22). 4. Yapılan günahları bağışlamak, affetmek (en-Nisā 4/31; el-Enfāl 8/29). 5. Tanımamak (el-ʿAnkebūt 29/25). 6. Günahın affı için yerine getirilmesi gereken mâlî veya bedenî ibadet, kefaret (el-Māʾide 5/45, 89). 7. Tadı güzel, kokusu hoş olan içecek (el-İnsān 76/5). 8. Çiftçi (el-Ḥadīd 57/20). 9. İnkâr eden, kâfir (el-Baḳara 2/41; Ālu ʿİmrān 3/100). 10. Nankör (Sebeʾ 34/17; Hūd 11/9). (Muḳātil, Tefsīr, 2/110; Muḳātil, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 25-27; Hārūn b. Mūsā, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 33-34; Yaḥyā b. Sellām, et-Teṣārīf, 170/172; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 23/59; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 405-406).
KARŞILAŞTIRMA
Tābe ʿalā, tecāveze ʿan, ḥaṭṭa, ṣafeḥa, ʿafā, ġafera ve keffera ʿan “affetmek, bağışlamak” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Tābe ʿalā yaptığı hatadan samimi pişmanlıkla dönen kulu, Allah’ın, tövbe ile itaate muvaffak kılarak affetmesidir. Tecāveze ʿan, kökündeki “geçmek, aşıp gitmek” manasıyla ilişkili olarak suçlu veya günahkarın suçunu affederek geçip gitmektir. Ḥaṭṭa bir yükün yukarıdan aşağıya indirilmesi anlamına yakın bir şekilde hataların sorumluluğunu kişinin üzerinden indirerek onu affetmeye işaret eder. Ṣafeḥa, hatanın dile dahi getirilmeden ve azarlanmadan affedilmesidir. Ṣafeḥa bu yönüyle ʿafā kelimesinden daha beliğ ve ileri derecede bir bağışlamadır. Çünkü ʿafā, cezayı hak eden birisinin yaptığı kusur ve hatayı silerek bağışlamaktır. Ġafera, günahın üzerinin örtülerek bağışlanmasıdır. Bu kullanımda, yapılan kusur ve günahların silinmesi değil üzerinin örtülmesi söz konusudur. Ġafera zâhirde/görünürde affetmeyi ifade etmekle birlikte bâtında/özünde affedilmiş olmayı zorunlu kılmaz. ʿAfā ile ġafera arasındaki fark şudur: عَفَوْتُ عَنْهُ denildiğinde zem ve ikâbın muhataptan kaldırıldığı ifade edilmiş olur. غَفَرْتُ لَهُ denildiğinde ise muhatabın günahının örtülüp gizlendiği ve teşhir edilmediği ifade edilmiş olur. Ayrıca ġafera cezanın kaldırılmasını, cezanın kaldırılması da mükafat verilmesini gerektirir. Bu açıdan ġufrāna ancak mükafatı hak eden mümin nâil olur. Dolayısıyla ġafera fiilini ancak Allah Teâlâ hakkında kullanmak caizdir. Keffera ʿan kelimesinde de ġafera kelimesinde olduğu gibi kusur ve günahın üzerinin örtülmesi, bağışlanması anlamı vardır. Keffera ʿan daha çok bir şarta bağlanarak kusur ve günahların örtülmesi/bağışlanmasıdır. Ġafera ve keffera ʿan kelimelerinde örtmek anlamı baskın olduğu için ṣafeḥa ve ʿafādan önceki aşamayı ifade eder (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 282; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 4/136; Kubeysī, Mevsūʿa, 7/160; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 753-754; Yesūʿī, Ferāʾidu'l-Luġa, 160; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 7/293).
تَابَ عَلَى | تَجَاوَزَ عَنْ | حَطَّ | صَفَحَ | عَفَا | غَفَرَ | كَفَّرَ عَنْ