Sözlükte imteḥane اِمْتَحَنَ “denemek” manasındadır. “Bir kimsenin sözünden hareketle kalbinde olanları bilmek; birini sınamak; işkence ve azap etmek, vurmak; bir kimsenin başına bela ve zorluklar gelmesi; bir şey için çabalamak, zorlamak; bir şey vermek” anlamındaki مَحَنَ fiilinden türemiştir. Nitekim مَحَنْتُهُ وَامْتَحَنْتُهُ “Onu denedim.”; مَحَنَهُ سَوْطًا “Ona vurdum.”; مَحَنْتُ نَاقَتِي “Deveyi yürütmek için uğraştım.”; أَتَيْتُهُ فَمَا مَحَنَنِي شَيْئًا “Ona gittim (ama o) bana bir şey vermedi.” demektir. Zorluk, çile, bela, dert, felaket ve zorlu sınama ٌمِحْنَة olarak isimlendirilir. Kelime مَحَنَ الأَدِيمَ “Deriyi genişletti.”, مَحَنَ البِئْرَ “Kuyunun içindeki toprak ve çamuru çıkararak temizledi.” ve مَحَنَ الثَّوْبَ “Elbiseyi eskitti.” gibi mecazî anlamlarda da kullanılmaktadır. ثَوْبٌ مَمْحُنٌ eskimiş elbiseyi belirtir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/124; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/572; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 5/121-122; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 3/129; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 825; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/2201; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/197; Badawi - Haleem, Arabic-English Dictionary of Qur’anic Usage, 870-871; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 967).
Kur’an’da iki yerde geçmektedir. Bu yerlerde “denemek, sınamak” anlamındadır (el-Ḥucurāt 49/3; el-Mümteḥine 60/10) (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 3/220, 19/7; Māturīdī, Teʾvīlāt, 1/317; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 11/43-44).
BELĀ | بَلَى
Sözlükte belā بَلَى “(iyi ya da kötü şeylerle) denemek ve sınamak” anlamına gelmektedir. Nitekim بُلِيَ الْإِنْسَانُ وَابْتُلِيَ “İnsan imtihan edildi.” demektir. بَلِيَ الثَّوْبُ cümlesinde olduğu gibi بَلِيَ fiili “eskimek” manasında kullanılmaktadır. بَلَوَ سَفَرٌ وبَلِيَ سَفَرٌ birisinin yolculuk yapmasını ve bu kimsenin yolculukta yıpranmasını anlatır. Üzüntü de بَلاَءٌ adını almıştır; çünkü o bedeni yıpratmaktadır. ٌٌبَلاَءٌ٫ بَلِيَّة ve بَلْوَى lafızları “bela, imtihan, afet ve darlık” için isim olmuştur. (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/163-164; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 15/390-392; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 10/353-355; İbn Fāris, Muʿcem, 1/293; İbn Sīde, el-Muḥkem, 10/422-423; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/77).
Kur’an’da türevleriyle 38 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. İmtihan etmek, sınamak (Hūd 11/7; el-Mülk 67/2). 2. İmtihan (el-Baḳara 2/49; eṣ-Ṣāffāt 37/106). 3. İmtihan eden (el-Baḳara 2/249). 4. Yaptığından haberdar olup hesabını vermek (Yūnus 10/30) (Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 49; Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 1/162; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 77; 145-147; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 61-62; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 2/274-276; ; el-Berīdī - eḍ-Ḍāliʿ, Mevsūʿa, 189-190; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 1/361-364; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 86-87)
FETENE | فَتَنَ
Sözlükte fetene فَتَنَ “bir şeyi ateşte yakmak; altını saflığını belirlemek için eritmek; denemek” anlamına gelmektedir. Nitekim فَتَنْتُ الذَّهَبَ بِالنَّارِ “Altını ateşte yakıp erittim.” ve فَتَنْتُ الرَّجُلَ “Adamı denedim.” demektir. فَاتِنٌ ـ مَفْتُونٌ “aşık, tutkun”, ٌفَتَّان “şeytan ve kuyumcu” manasındadır. Kelimenin “denemek ve imtihan etmek” anlamı fiilin kökündeki “ateş yakarak iyiyi kötüden ayırma” manasıyla ilgilidir. َاَلْفِتْنَةُ imtihan, sapıklık/yoldan sapmak ve günah için kullanılır. اَلْفَتِينُ volkanik patlamalar sonucunda lavların yaktığı simsiyah taşlarla kaplı araziyi belirtir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/300-301; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/406; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 14/296-301; Ṣāḥib b. ʿAbbād,el-Muḥīṭ, 9/445; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 3/711; İbn Fāris, Muʿcem, 4/472-473; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2175-2176; İbn Sīde, el-Muḥkem, 9/501-502; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/6).
Kur’an’da türevleriyle 60 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Yakmak, ateşe atmak (el-Ḥadīd 57/14; ez-Zāriyāt 51/13). 2. Eziyet etmek, işkence etmek (en-Naḥl 16/110; el-Burūc 85/10). 3. Tutkun, deli (el-Ḳalem 68/6). 4. İnkâr, isyan (Ālu ʿİmrān 3/7; en-Nisā 4/91; et-Tevbe 9/49). 5. Engellemek, uzaklaştırmak (el-Māʾide 5/49; el-Enʿām 6/23). 6. Denemek ve sınamak (el-ʿAnkebūt 29/2). 7. Saptırmak, belaya düşürmek (el-Aʿrāf 7/27). 8. Saldırmak, savaşmak, kötülük yapmak (en-Nisā 4/101). 9. Bela, musibet, kötülük, imtihan (el-Māʾide 5/71; en-Nūr 24/63). 10. Bahane, mazeret (el-Enʿām 6/23). 11. Şirke zorlamak (el-Baḳara 2/191, 217). 12. Azap (Zariyat 51/14) (Muḳātil, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 74-77; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 347-349; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 371-372; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 4/166-169).
KARŞILAŞTIRMA
İmteḥane, belā ve fetene “denemek ve imtihan etmek” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. İmteḥane, bir işte netice elde etmek ve o işin sonucunu anlamak için azimle çabalamak ve denemektir. Belā bir kimsenin başına gelenlere sabretme erdemini göstermesi için zor bir işle tekrar tekrar yapılan denemedir. Bu denemede hoşuna gitmediği halde insana sorumluluk yüklenir. Sorumluluk neticesinde kişi yıpranır, halden hale girer. Hem güzel hem de kötü şeylerle imtihan edilmek belānın kapsamına girer. Çünkü insanın sabrı ve sebatı sınanır. Bu imtihan denenen kimsedeki itaat ve isyanın ortaya çıkmasını ve onun halinin bilinmesini gerektirir. Fetenenin aslı altının sahte olup olmadığını anlamak için ateşte eritmektir; daha çok olumsuz durumlar bağlamındaki bir denemedir. Fetene; imteḥane ve belādan daha şiddetli, kapsamlı ve zorlu bir imtihandır. Fetene ve imtehāne hem Allah’a hem de insana izafe edilirken belā genellikle Allah’a izafe edilmiştir (ʿAskerī, el-Furūḳu’l-Luġaviyye, 216-217; Bursevî, Furûk, 158; İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 29/375, 30/329; Muhammed Davud, Muʻcem, 151-153; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 1/361-364, 9/22-27, 11/43-44; Kubeysī, Mevsūʿa, 1/817-821, 9/249-257, 11/35-37).
بَلَى|اِمْتَحَنَ|فَتَنَ