EL-ʾİBRĪḲ | اَلْإِبْرِيقُ
Sözlükte ʾel-ʾibrīḳ اَلْإبْرِيقُ sürahi, testi gibi ağız kısmı dar ve uzun, gövdesi şişkin, ucunda emzik ve gövdesinde kulp bulunan bir kap çeşididir. Çoğulu أَباَرِيقُ şeklindedir. “Parlamak” anlamındaki بَرَقَ kökünden türediği ifade edilmekle birlikte Farsça’dan Arapça’ya geçtiği de söylenmiştir. Parlayan her türlü madde için اَلْبَارِقُ denildiği gibi بَرَقَ السَّيْفُ “Kılıç parladı.” بَرَقَ السَّحَابُ “Bulut parladı.” kullanımları da bu anlama işaret etmektedir. Ayrıca parlaklığından dolayı kılıca, güzelliği ve göz alıcılığı sebebiyle kadına mecaz yoluyla ʾel-ʾibrīḳ denilmiştir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/133; ʾEzherī, Tehẕību’l-Luġa, 9/133; Cevherī, ʾeṣ-Ṣıḥāḥ, 4/1448; Ṣāḥib b. ʿAbbād, ʾel-Muḥīṭ, 5/408; Ḳurṭubī, ʾel-Cāmiʿ, 19/81).
Kur’an’da bir yerde geçmektedir. Bu yerde (el-Vāḳı‘a 56/18) cennette içecek doldurulan bir tür ibriği anlatmaktadır. Beraḳa kökü itibariyle de Kur’an’da altı yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlardadır: 1. Şimşek (el-Baḳara 2/19,20; er-Raʿd 13/12) 2. Hayrete düşmek, dehşete kapılmak (el-Ḳıyāme 75/7).
EL-KŪB | اَلْكُوبُ
Sözlükte ʾel-kūb اَلْكُوبُ kulpu olmayan, ağzı geniş ve yuvarlak, daha çok gümüşten yapılmış büyük bir kap çeşididir. Çoğulu أَكْوَابٌ şeklindedir. Hem telaffuz hem de kullanım açısından Türkçe’deki küp kelimesine benzemektedir (ʾİbn Fāris, Muʿcem, 5/145; Cevherī, ʾeṣ-Ṣıḥāḥ, 1/215; ʾİbn Sīde, ʾel-Muḥkem, 7/153).
Kur’an’da dört yerde geçmektedir. Bu yerlerde (ez-Zuḫrūf 43/71; el-Vāḳı‘a 56/18) cennetliklerin kullandığı billur ve gümüş beyazlığındaki kapları ifade etmektedir. Bu ayetlerde, kapların cennetliklerin etrafında dolaştırılırken içindeki cennet içeceğinin güzelliğine safa katan ve içmeye özendiren bir görünüme sahip olduğu anlatılmaktadır (Muḳātil, Tefsīr, 4/217; Ḳurṭubī, ʾel-Cāmiʿ, 19/81; Muṣṭafavī, ʾet-Taḥḳīḳ, 10/145).
EL-ḲĀRŪRA | اَلْقَارُورَةُ
Sözlükte “bardak ve kadeh” anlamındaki ʾel-ḳārūra اَلْقَارُورَةُ “bir şeyin içinde karar kılmak, yerleşmek” manasındaki قَرَّ kökünden türemiştir. Çoğulu ʾel-ḳavārīr اَلْقَوَارِيرُ şeklindedir. فَاعُولَةٌ kalıbında olup mübalağa ifade eder. Sıvı maddelerin içinde saklandığı şeffaf olsun olmasın kavanoz, şişe ve küp gibi nesnelerin yanı sıra bunların içine konan maddeler için de kullanılır. ʾel-Ḳārūra, mecazen kolay incinir ve kırılır olmasından dolayı “kadın”; parlaklığı sebebiyle de “göz bebeği” anlamına gelir (ʾEzherī, Tehzību’l-Luġa, 8/281; Cevherī, ʾeṣ-Ṣıḥāḥ, 2/789; ʾİbn Sīde, ʾel-Muḥkem, 6/123; Zemaḫşerī, ʾEsāsu’l-Belāġa, 2/67).
Kur’ân’da üç yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalara gelmektedir: 1. Cam (en-Neml 27/44). Bu ayette Hz. Süleyman’ın (a.s.) sarayına gelen Belkıs’ın, zeminin camdan oluşunu görmesi anlatılmaktadır. 2. Bardak, kadeh (el-İnsān 76/15-16). Bu ayetlerde cennet nimetlerinin servis edileceği billur kaselerden ve gümüşten kadehlerden söz edilmektedir (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 23/555; Beġavī, Meʿālimu’t-Tenzīl, 8/296; ʾİbn ʿĀşūr, ʾet-Taḥrīr, 29/292).
EL-KEʾS | اَلْكَأْسُ
Sözlükte ʾel-keʾs اَلْكَأْسُ kâse, kadeh ve bardak gibi içecek konulan, ağız kısmı dar ve yuvarlak olan bir kap çeşididir. İçecekle dolu olan kap ʾel-keʾs olarak isimlendirilir. Çoğulu كُؤُوسٌ şeklindedir. ʾel-Keʾs cins isim olup hem tekil hem de çoğul olarak kullanılır. Ṣād ve sīn harflerinin mahreç yakınlığı sebebiyle “çokça yiyip içmek” anlamındaki كَأَصَ kökünden geldiğine dair değerlendirmeler de bulunmaktadır. ʾel-Keʾs, كَأْسٌ طَيِّبَةٌ “güzel bir kâse” kullanımında bizzat kadehin kendisini, شَرِبْتُ كَأْسًا “Bir kâse içtim” cümlesinde ise kadehten içilen şeyi ifade etmektedir. سَقَاهُ كَأْسَ الْمَوْتِ “Ölüm şerbetini içti.” şeklinde mecazî bir kullanımı vardır. كَيْسٌ “akıl”, كَيِّسٌ “akıllı” demektir. Bu çerçevede bardağın doluluğundaki zerafet ve güzellik ile insanın akıllı olması arasında bir benzerlikten söz edilebilir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/3; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 10/315; Cevherī, ʾeṣ-Ṣıḥāḥ, 3/969; ʾIṣfehānī, ʾel-Mufredāt, 444; Zemaḫşerī, ʾEsāsu’l-Belāġa, 2/117).
Kur’an’da altı yerde geçmektedir. Bu yerlerde “dolu kadeh” anlamındadır (en-Nebeʾ 78/34; eṣ-Ṣāffāt 37/45).
EṢ-ṢUVĀʿ | اَلصُّوَاعُ
Sözlükte ʾeṣ-ṣuvāʿ اَلصُّوَاعُ kelimesinin iki temel anlamı vardır. Birincisi “ayrılmak, kopmak, parçalanmak” ikincisi de “ağzı dar, gövdesi geniş, kendisiyle ölçüm yapılabilen su kabı veya gümüşten içki tası” demektir. Nitekim kadının pamuğu hallaç etmek için yer hazırlamasına صَوَّعَتِ الْمَرْأَةُ الْمَوْضِعَ; saç baş dağılıp birbirine karışmasına تَصَوَّعَ شَعْرُهُ; bitkinin sararıp kurumasına تَصَوَّعَتِ النَّباَتُ ve topluluğun dağılıp ayrılmasına اِنْصَاعَ الْقَوْمُ denmesi ilk anlamla ilişkili kullanımlardır. İkinci anlamıyla alakalı olarak eṣ-ṣuvāʿ kelimesi, صَاعٌ şeklindeki yaygın kullanımıyla da bilinir. Çoğulu صِيعَان olarak gelir. Ancak suvāʿ hem su içilen hem de ölçü ve tartı için kullanılan kaba isim olmuştur. Ölçü miktarı farklı devirlere göre değişebilmektedir. صُوَاعٌ، صَوْعٌ، صُوعٌ şekillerinde okunduğu gibi صَوْغ olarak ġayn harfi ile de okunabilir. اَلصَّوْعُ “ölçek” anlamındadır. Hububatı ölçerken kabın hem ayrıştırıp hem de birleştirmesi kelimenin ilk anlamıyla ilişkilendirilebilir (Ḫalîl b. ʾAḥmed, Kitâbu’l-ʿAyn, 2/422; ʾEzherī, Tehẕību’l-Luġa, 3/82; ʾİbn Fâris, Muʿcem, 3/321; ʾİbn Sīde, ʾel-Muḥkem, 2/302).
Kur’an’da bir yerde geçmektedir. Bu yerde (Yūsuf 12/72) “su kabı” anlamındadır (ʾIṣfehānī, ʾel-Mufredāt, 290; Ḳurṭubī, ʾel-Cāmiʿ, 11/404).
EZ-ZÜCĀCE | اَلزُّجَاجَةُ
Sözlükte ʾez-zücāce اَلزُّجَاجَةُ “bir şeyin ince ve hassas olması” anlamındaki زَجَّ kökünden türemiştir. Nitekim زَجَّجْتُهُ cümlesi mızrağın/okun ucuna temren yapılmasını anlatır. ez-Zücāce; cam ve camdan yapılmış şişe, kandil ve fanus gibi eşyalara denir. Çoğulu زُجَاجٌ şeklindedir. ʾez-Zücācedeki ze harfi üç harekeyle de okunabilir. Camcıya زَجَّاجٌ; camcılığa زِجَاجَةٌ; cam eşya satan kimseye ya da satıldığı dükkana زُجَّاجِيٌّ; kumlu, taşlı ve buzlu yerler için أَجْمَادُ الزِّجَاجِ denilir. (ʾEzherī, Tehzību’l-Luġa, 10/452; Ṣāḥib b. ʿAbbād, ʾel-Muḥīṭ, 6/390; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 3/123; Muṣṭafavī, ʾet-Taḥḳīḳ, 4/326).
Kur’ân’da iki yerde geçmektedir. Bu yerlerde “cam fanus” anlamındadır. en-Nūr 24/35 ayetinde Allah’ın varlığına ve tevhidine delalet eden Kur’ân’ın, etrafını aydınlatan ve ısıtan bir lambaya; mü’minin kalbinin de fanusa benzetildiği bir teşbih içerisinde zikredilmektedir (Māverdī, ʾen-Nuket, 4/103; ʾEbu’s-Suʿūd, ʾİrşād, 4/119; İbn ʿĀşūr, ʾet-Taḥrīr, 18/236-237).
KARŞILAŞTIRMA
ʾel-İbrīḳ, ʾel-kūb, ʾel-ḳārūra, ʾel-keʾs, ʾeṣ-ṣuvāʿ ve ʾez-zücāce “bardak ve kadeh” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Tutmak için kulplu ve emzikli, kendisinden içeçek türü şeylerin bardak ve kadehlere boşaltıldığı kaplara ʾel-ibrīḳ; kulpu ve emziği olmayan geniş ağızlı kaplara da ʾel-kūb denir. ʾel-Keʾs içecekle dolu ve kulpsuz kaptır. Bunların hepsi sınırsız safanın bir nişanesi olarak cennetliklere içki takdim edilen kaplar olarak Kur’ân’da zikredilmiştir. Zira içki el-kūbtan ʾel-ʾibrīḳlere, ʾel-ʾibrīḳten de ʾel-keʾslere dökülür. Ayrıca diğerlerine göre daha küçük olan ke’sin yani kadehin herkesin elinde dolaşması dünyadakilerin adetlerine göredir. Küplerin ve ibriklerin dolu ve ağır oldukları için dolaştırılması ise dünyadakilerin alışık olduğu şeyler değildir. Küplerin ve ibriklerin bulunduğu yere gidip tekrar içki almak yerine bizzat bu nesnelerin hizmetkarların sunumuyla etrafta dolaştırılması ise zevk-ü sefada son noktadır. ʾel-Ḳārūra; cam ve gümüşten yapılmış, hem içinde su gibi sıvı nesnelerin yer aldığı şişe ve benzeri şeylere hem de şişenin içinde bulunan sıvıların ismidir. ʾez-Zücāce camdan yapılmış bir eşyayı, ʾeṣ-ṣuvāʿ ise hem ölçek hem de su kabı olarak kullanılan değerli nesneleri ifade etmektedir (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 23/555; Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 29/151; ʾİbn ʿĀşūr, ʾet-Taḥrīr, 18/236-237; Muṣṭafavī, ʾet-Taḥḳīḳ, 4/326; Kubeysī, Mevsūʿa, 1/41; 7/291).
اَلْإِبْرِيقُ | اَلْكُوبُ | اَلْقَارُورَةُ | اَلْكَأْسُ | اَلصُّوَاعُ | اَلزُّجَاجَةُ