Sözlükte ebṭale أَبْطَلَ “bir şeyi bozmak, boşa çıkarmak, ortadan kaldırmak” demektir. “Bir şeyin yok olması, azalması, hükmünün kalmaması” anlamındaki بَطَلَ fiilinden türemiştir. Nitekim بَطَلَ الشَّيْءُ cümlesinde bu mana vardır. Öldürüldükten sonra intikamı ve diyeti alınmayan ve kanı heder olan kişi için بَطَلَ دَمُهُ kullanılır. أَبْطَلَهُ غَيرُهُ bir kimsenin başka birisi tarafından yok edilmesini, sözünün geçersiz ve hükümsüz durumuna getirilmesini belirtir. بَاطِلٌ lafzı حَقٌّ sözcüğünün zıddıdır; herhangi bir sabit ilkesi olmayan şeyleri ve fillerinin doğru olmaması sebebiyle Şeytan’ı ifade eder. Dünyevî ve uhrevî bir fayda gözetmeden hareket eden kimse بِطَّالَةٌ diye isimlendirilir ve onun bu hali وَهُوَ ذُو بِطَّالَةٍ ibaresi ile anlatılır. Kahraman için اَلْبَطَلُ denmesi onun kendisini âdeta heder edercesine çarpışmasındandır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/145; İbn Fāris, Muʿcem, 1/258; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 4/1635; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 50-51; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 1/313).
Kur’an’da türevleriyle 36 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Batıl, şirk, asılsız ve Hakk’ın karşısında olan şeyler (el-Baḳara 2/42; el-ʾİsrā 17/81). 2. Boşa gitmek (el-ʾAʿrāf 7/118). 3. Boşa çıkarmak, zayi etmek, geçersiz hale getirmek (el-Baḳara 2/264; Yūnus 10/81). 4. Haksızlık, usulsüzlük (el-Baḳara 2/188; en-Nisā 4/29). 5. Boş, gayesiz (Ālu ʿİmrān 3/191). (Muḳātil, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 125-126; Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 1/176-177; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 7/314-315; Kubeysī, Mevsūʿa, 1/696-699).
EḤBEṬA | أَحْبَطَ
Sözlükte eḥbeṭa أَحْبَطَ “boşa çıkarmak, neticesiz bırakmak” anlamına gelmektedir. “Bozulmak, sonuçsuz kalmak, heder olmak” manasındaki حَبِطَ kökünden türemiştir. Nitekim حَبِطَ عَمَلُهُ “Yaptığı boşa gitti.” demektir. حُبْطُ الْعَمَلِ amelin boşa çıkması veya heder olmasını ifade eden bir terkip; bir kişinin yaptığı işin fesada uğramasını/sonuçsuz kalması veya sevabından mahrum olmasını anlatır. Kelime kökünde bir insan veya hayvanın çatlayacak kadar çok yemesi veya yediği bir bitkiden dolayı karnının şişip acı vermesi anlamı da bulunmaktadır. Hz. Peygamber’in إِنَّ مَا يُنْبِتُ الرَّبِيعُ مَا يَقْتُلُ حَبَطًا şeklinde bir hadis-i şeriflerinde kullanılan bu kelime, hayvanı çatlatarak öldüren bitki anlamındadır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/281; İbn Fāris, Muʿcem, 2/129; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/1118; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 106-107; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/165; Penrice, A Dictionary and Glossary of the Koran, 31).
Kur’an’da türevleriyle 16 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Bir şeyin neticesiz olması ve boşa gitmesi (el-Baḳara 2/217; Hūd 11/16). 2. Boşa çıkarmak (el-ʾAḥzāb 33/19; Muḥammed 47/32). Her iki manada da günahkar ve isyankar insanların özellikle de inkar eden kafirlerin güzel eylemlerinin Allah katında değersiz olduğu vurgulanmaktadır. Bu anlamda Allah’a ortak koşan ve inkar eden bireylerin amelleri boşa çıkmaktadır. إِحْبَاطٌ/Boşa çıkarmak kelimesinin farklı çeşitlerinden bahsedilmektedir: a) Şirk ve dinden çıkma sebebiyle amelleri boşa giden kişinin ebedî cehenneme atılması, b) Bazı günahlardan ötürü kişinin cennete girmesinin ertelenmesi, c) İbadetleri olması gerektiği gibi yapmamaktan ötürü inananların cennette daha düşük derecelere indirilmesi (Māturīdī, Teʾvīlāt, 2/18; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 106-107; Kubeysī, Mevsūʿa, 3/31-32; 33-38).
EḌALLE | أَضَلَّ
Sözlükte eḍalle أَضَلَّ “yoldan çıkarmak, saptırmak, boşa çıkarmak” anlamına gelmektedir. “Bir şeyi kaybetmek” manasındaki ضَلَّ kökünden türemiştir. Nitekim ضَلَلْتُ الْمَسْجِدَ وَالدَّارَ “Mescidi ve evi kaybettim/bulamadım.”; ضَلَّ اللَّبَنُ فِي الْمَاءِ “Süt, suyun içinde çözüldü/kayboldu.” demektir. أُضِلَّ الْمَيِّتُ ölünün mezara konulup defnedilmesini, أَضْلَلْتُ بَعِيرِي devenin bir kişi tarafından kaybedilmesini anlatır. رَجُلٌ ضِلِّيلٌ “yolunu kaybetmiş adam”; أَرْضٌ مَضِلَّةٌ وَمَضَلَّةٌ “insanın kaybolmasına sebep olan yer veya kaybolunan yer” manasındadır (Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 11/463, 464; İbn Fāris, Muʿcem, 3/356; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 297-298; Penrice, A Dictionary and Glossary of the Koran, 88; Izutsu, God and Man, 151; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 7/39).
Kur’an’da türevleriyle 191 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Sapmak, yoldan çıkmak (el-Baḳara 2/108; 282; en-Nisā 4/44). 2. Saptırmak, yoldan çıkarmak, şaşırtmak (en-Nisā 4/119; eş-Şuʿarā 26/99; el-Enʿām 6/39). 3. Boşa gitmek (el-Kehf 18/104; Enʿām 6/24). 4. Boşa çıkarmak (Muḥammed 47/1, 4; el-Fīl 105/2) Muḥammed 47/1 âyetinde eḍalle, doğru yoldan sapanın amellerinin Allah katında yok sayılmasını ifade etmektedir. el-Fīl 105/2 âyetinde ise bir tuzağın boşa çıkarılması anlatılmaktadır. 5. Cahil, işin sonunu kestiremeyen kişi (eş-Şuʿarā 68/20). 6. Yolunu kaybetmiş kişi (el-Ḳalem 68/26). 7. Sapıklık (Ālu ʿİmrān 3/164; en-Nisā 4/60). 8. Yoldan çıkaran, saptıran (el-Kehf 18/51; el-Ḳaṣaṣ 28/15). 9. (Muḳātil, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 153-154; ʿAskerī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 301; Kubeysī, Mevsūʿa, 7/404-405).
EḌĀʿA | أَضاَعَ
Sözlükte eḍāʿa أَضَاعَ “telef etmek, kaybetmek, yok etmek, boşa çıkarmak” anlamındadır. “Kaybolmak, telef olmak ve boşa gitmek” manasındaki ضَاعَ kökünden türemiştir. Nitekim ضَاعَ الشَّيْءُ bir şeyin kaybolmasını; ضَاعَ عِيَالَهُ ise birisinin çocuklarını kaybetmesini ifade eder. Bir kimse bir şeyi kaybettiğinde أَضَعْتُهُ şeklinde söylenir. ضَيْعَةُ الرَّجُلِ kişinin, gözetmediği takdirde mülkiyetinden çıkacak gayr-i menkulüdür. تَضَيَّعَ الرِّيحُ rüzgarın üzerine estiği bir şeyi zayi etmesi veya telef edecek hale getirmesini anlatır (İbn Fāris, Muʿcem, 3/380; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/1252; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 300; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/590; Penrice, A Dictionary and Glossary of the Koran, 89).
Kur’an’da 10 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Boşa çıkarmak, karşılıksız bırakmak (el-Baḳara 2/143; Ālu ʿİmrān 3/171). Baḳara 2/143 ayetinde Beytülmakdis’e yönelerek namaz kılan ve kıblenin tahvili hadisesinden önce vefat eden bir grup müminin ibadetlerinin Allah katında zayi olmayacağı vurgulanmaktadır 2. Terketmek. (Meryem 19/59). Bu ayette peygamberlerden sonra gelen bir neslin namazı terk etmeleri ve arzularına uymaları sebebiyle Cehennem’e girecekleri belirtilir (Māturīdī, Teʾvīlāt, 1/263; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 7/59; Kubeysī, Mevsūʿa, 7/437).
KARŞILAŞTIRMA
Ebṭale, eḥbeṭa, eḍalle ve eḍāʿa “boşa çıkarmak” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Ebṭale, mühim ve değerli bir işi iptal edip geçersiz kılmak anlamına gelirken; eḥbeṭa bir eylemi değersiz kabul ederek ona karşılık vermemektir. Eḥbeṭa kelimesi Kur’an-ı Kerim’deki özel kullanımı açısından inkar edenlerin amellerinin Allah Teâlâ tarafından boşa çıkarılmasını anlatmaktadır. Eḍalle, hedefe ulaştıran yolu kaybetmektir. Kelimenin dalâletten gelmesi ve hidayetin zıddını oluşturması nedeniyle genel olarak hak yoldan sapmaya işaret etmek için kullanılmaktadır. Bu doğrultuda kelimenin ifade ettiği boşa çıkma anlamı, yanlış inancın oluşturduğu bir sonuçtur. Dolayısıyla doğru yoldan sapan bir kişinin kendisinin, inancının ya da amellerinin Allah katındaki geçersizliğini ifade etmektedir. Eḍāʿa, bir kimsenin yolunu kaybetmesi ve sahip olduğu şeylerin, koruyup gözetmediği için elinden çıkmasıdır. Buna göre elden çıkan şey boşa gitmiş olmaktadır (Muḳātil, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 153-154; Māturīdī, Teʾvīlāt, 2/275; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 50, 106, 297, 300; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 1/314-315; 2/184-185; 7/39-40, 58; Kubeysī, Mevsūʿa, 3/30; 7/396, 436).
أَبْطَلَ | أَحْبَطَ | أضلَّ | أضاع