CEHEDE | جَهَدَ
Sözlükte cehede جَهَدَ asıl olarak “hastalık veya bir benzeri bir şey sebebiyle sıkıntı çekmek” demektir. Bu kök manasıyla ilişkili olarak “çok çalışmak, başkasını bir işe zorlamak, bir kimseye gücünün üzerinde yük yüklemek, bir şeyi aşırı arzulamak ve savaşmak” anlamlarına gelmektedir. Nitekim جَهَدْتُ نَفْسِي cümlesi kişinin kendisini zorlamasıyla birlikte sıkıntı çekmesini anlatır. Bu bakımından جَهَدَ عِيشُهُمْ bir kimsenin geçimini temin ederken zorluk çekmesini; جَهَدْتُ فُلَانًا birini bir işe zorlamayı; جَهَدَ دَابَّتَهُ kişinin bineğine gücünün üstünde yük yüklemesini ifade eder. Sütte bulunan yağın çıkarılması zor olduğu için جَهَدْتُ الَّلبَنَ; herhangi birinin saçına çokça ak düşmesine de أَجْهَدَ فيهِ الشَّيْبُ denilmiştir. اَلْاِجْتِهاَدُ bir kimsenin bir şeye ulaşmak amacıyla elinden gelen bütün imkânını sarf etmesini; الْجَهْدُ meşakkati/zorluğu; اَلْجَاهِدُ ise isteklerine aşırı düşkün olanı belirtir. جَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللهِ cümlesi de “Bir kimse Allah yolunda savaştı.” manasındadır (Halīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/268-269; İbn Düreyd, Cemheretü’l-Luġa, 1/452; İbn Fāris, Muʿcem, 1/486-487; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 2/460; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/158-159).
Kur’an’da 41 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlardadır: 1. Düşmanla savaşmak ve Allah yolunda cihad etmek (ʾel-Baḳara 2/218; en-Nisā 4/95). 2. Güçlü ve kuvvetli (ʾel-Enʿām, 6/109; ʾen-Nūr 24/53). Bu anlamdaki اَلْجَهْدُ Kur’an’da sadece yemin kelimesine muzaf olarak kullanılmış olup kararlı ve güçlü bir şekilde yemin etmeyi belirtmektedir. 3. Birini bir işe zorlamak (Luḳmān 31/15). 4. Güç ve imkân (ʾet-Tevbe 9/79). 5. Çalışmak ve fedakârlık yapmak (ʾel-ʿAnkebūt 29/6, 69). (Dāmeġānī, Ḳāmūs, 112-113; ʾIṣfehānī, ʾel-Mufredāt, 101; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 2/150).
ḤARABE| حَرَبَ
Sözlükte ḥarabe حَرَبَ kök olarak “talan etmek, yağmalamak, zorla çekip almak” anlamındadır. Nitekim حَرَبْتُهُ ماَلَهُ cümlesi bir kimsenin başkasının malını talan etmesini anlatır. حَرَبٌ “savaş yoluyla ele geçirilen her şey”, حَرْبٌ ise barışın zıttı olarak “savaş” demektir. Aslanın çokça öfkelenmesi أَسَدٌ حَرِبٌ, birini başkasına karşı kışkırtma ise حَرَّبْتُهُ; bıçak ve benzeri aletleri bileme ise حَرّبْتُ ألسِّنانَ ile ifade edilir. Cesur adama رَجُلٌ مِحْراَبٌ; savaşçı kişi ve topluluğa ٌرَجُلٌ مِحْرَبٌ وَقَوْمٌ مِحْرَبَة; savaş âletine de حَرْبَةٌ denilir. مِحْرَابٌ camide imamın namaza durduğu yer, ibadethane, silah, oda, evin en güzel yeri manasındadır. مِحْرَابُ الْمَسْجِدِ denmesinin sebebi mihrabın şeytan ve hevâ ile savaşmanın yeri olmasındandır (Halīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/299; İbn Fāris, Muʿcem, 2/48; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 1/108-109; İbn Sīde, el-Muḥkem, 3/312-314; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 2/214-217).
Kur’ân’da 11 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Savaşmak, savaş (el-Baḳara 2/279; el-Māʾide 5/64). 2. İnkâr yoluyla Allah’a savaş açmak (el-Māʾide 5/33). 3. Mescidin ön tarafında bulunan özel bölme/oda (Ālu ʿİmrān 3/37, 39; Meryem 19/11). 4. Yüksek ve sağlam kale, saray (Sebeʾ 34/13). (Muḳātil, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 181-182; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 5/358; 20/53; Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 118; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 122; Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 1/553-554).
ĠAZĀ | غَزَا
Sözlükte ġazā غَزَا “bir şeyi istemek; döllemek” şeklinde iki temel manaya gelmektedir. Nitekim غَزَا ألْشَيْئَ cümlesi bir şeyi talep etmeyi anlatır. ʾIṣfehānī, ġazānın “düşmanla savaşmaya çıkmak” anlamında olduğunu belirtir. ألْغَزْوُ “savaşmak”; أغْزَيْتُهُ ise “birini savaşa göndermek”; الْمُغْزِيَةُ ise “eşini savaşa gönderen kadın” demektir. Savaşın yapıldığı yer ve bunların anlatıldığı eserler مَغاَزِئ olarak isimlendirilir. Devenin döllenmesinin bir hayli zor olması أَغْزَتِ ألْناَقَةُ ifadesiyle anlatılır (Halīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/279; İbn Fāris, Muʿcem, 4/423; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 5/109; İbn Sīde, el-Muḥkem 6/38-39; ʾIṣfehānī, ʾel-Mufredāt, 361).
Kur’ân’da bir yerde geçmektedir. Bu yerde (Ālu ʿİmrān 3/156) “Allah için düşmanla savaşmak için yola çıkan” manasındadır. Bu ayet münafıkların, Uhud savaşına katılıp orada şehit düşen müminleri üzmek ve onları savaştan soğutmak için “Kendilerini dinlemiş olsalardı böyle bir hezimeti yaşamıyor olacaklardı.” demeleri üzerine inmiştir (ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 360; Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 9/55; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 335).
NEFERA | نَفَرَ
Sözlükte nefera نَفَرَ “ usanma, rahatsız olma ve korkma sebebiyle bir şeyden uzaklaşmak” demektir. Nitekim نَفَرَتِ ألدَّابَةُ cümlesi “Hayvan uzaklaştı.” anlamındadır. نَفَرَ إلى الْحَرْبِ savaşa gitmeyi, نَفَرَ مِنَ الْحَرْبِ savaştan geri durmayı anlatır. Cahiliye döneminde yeni doğan çocukları, göz değmesi ve cinlerin zararından korumak نَفَّرْتُ ألصَّبِىَّ, ciltte şişkinlik ve apse oluşmak نَفَرَ ألْجلْدُ, mecaz yoluyla herkesten önce biriyle karşılaşmak ise لَقِيتُهُ قَبْلَ صُبْحٍ وَنَفْرٍ مِنْهُ tabirleriyle linde ifade edilir. Hacıların Mina’dan ayrıldıkları gün يَوْمُ النَّفْرِ, bir topluluğun ileri gelenleri اَلنَّفِيرُ ve bir konuda övünen iki kişinin haklılığını ispat etmek için hakem tayin etmeleri ألْمُنافَرَةُ şeklinde isimlendirilir (İbn Fāris, Muʿcem, 5/459-60; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 2/833; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 501; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/291; el-Kebīsī, Mevsūʿa, 11/540).
Kur’ân’da türevleriyle birlikte 18 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Savaşa katılmak için yola çıkmak (en-Nisā 4/71; et-Tevbe 9/38, 39). 2. Nefretle kaçıp uzaklaşma (el-İsrā 17/41; el-Furḳān 25/60). 4. Ürküp kaçan (el-Müddessir 74/50). 5. Topluluk (el-ʾAḥḳāf 46/29; el-Cinn 72/1). (Muḳātil, Tefsīr, 1/388; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 15/262; Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 3/521).
ḲATELE | قَتَلَ
Sözlükte aslı “küçük düşürmek ve öldürmek” manasındaki ḳ-t-l قَتَلَ “ ölüme atmak, helak olmak, rahmetten uzaklaşmak, çarpılmak, delirmek ve savaşmak” gibi anlamlara gelmektedir. Nitekim قَتَلَهُ قَتْلًا “Birini öldürdü”, أَقْتَلْتُ فُلاَناً “Birini ölüme attım.”, قَتَلَهُ قِتْلةَ سُوءٍ “Onu canice öldürdü.” demektir. اُقْتُتِلَ ألرَّجُلُ ifadesi bir adamın bir kadına olan aşkından delirip kendisini kaybetmesini anlatır. Aşk acısı çeken قَلْبٌ مُقَتَّلٌ, tecrübeli insan رَجُلٌ مُقََتَّلٌ, öldürmek eylemi ve düşmanlık ألْقََتْلُ, öldürülen erkek ve kadın için de رَجُلٌ قَتِيلٌ وَامْرَأةٌ قَتِيلٌ tabirleri kullanılır. Mecazen keskinliğini azaltmak için içkiye su ilave edilmesi قَتَلَ ألْخمْرَقَتِيلاََ şeklinde ifade edilir (Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 9/54-57; İbn Fāris, Muʿcem, 5/56, 57; İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/334; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/52).
Kur’ân’da 170 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Öldürmek (el-Baḳara 2/54, 191; Ālu ʿİmrān 3/144). 2. Savaşmak (el-Baḳara 2/190; et-Tevbe 9/13, 29). 3. Lanetlemek, rahmetten uzaklaşmak (ez-Zāriyāt 51/10; el-Müddessir 74/19-20; ʿAbese 80/17). (Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 2/144).
KARŞILAŞTIRMA
Cehede, ḥarabe, ġazā, nefera ve ḳatele “cihad etmek, öldürmek ve savaşmak” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Cehede, hedeflenen amaca ulaşmak için insanın kendisini çeşitli sıkıntılara sokarak var gücüyle çalışmasını, özel manada ise İslâm dini için can ve malla savaş ve benzeri yollarla her türlü mücadele etmeyi bildirir. Ḥarabe barışın zıttı manasında olup düşmanı uzaklaştırmak ve boyun eğdirmek için savaşmak demektir. Ġazā ganimet ve mal elde etmek gayesiyle düşman topraklarına saldırmayı anlatır. Nefera kendisinden rahatsızlık duyulan, korkulan veya nefret edilen kimseleri uzaklaştırmak için toplu bir şekilde yapılan savaştır. Ḳatele ise herhangi bir sebeple birisini zelil kılarak öldürmek manasındadır (ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 101, 112, 360, 393, 501; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 2/149, 215, 7/268, 9/213; Cezāirī, Furūḳu’l-Luġāt, 102; Kebīsī, Mevsūʿa, 2/736; 3/123; 9/54; 10/40; 11/540).
جَهَدَ | حَرَبَ | غَزَا | قَتَلَ | نَفَرَ