BEẔERA | بَذَرَ
Sözlükte b-ẕ-r بذر isim formunda “tohum”, fiil kalıbında ise “bir şeyi ekmek, ayırmak” anlamına gelmektedir. بَذَرْتُ البَذْرَ tohumların saçılmasını, تفرقتْ إبله شذربذر cümlesi ise develerin çeşitli yönlere dağılmasını anlatır. Tohumun ekilirken etrafa saçılması ekmek ile saçmak arasındaki anlam ilişkisini ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle بذرْتُ البذرَ ابذره بذرا وبذّرْتُ cümlelerinde olduğu gibi beẕr ve tebẕîr “bir şeyi saçma, savurma, dağıtma” anlamındadır. Ancak daha özel olarak malın saçıp savrulması ve israf edilmesi için kullanılır. Diline sahip olamadığı için sözü gizli tutamayan ve yayan topluluğa البُذُرُ denilmiştir. Tebẕîr istiâre yoluyla malını kaybeden kimseye de nispet edilir. Tohumu saçmak zâhir itibariyle onu zayi etmek gibi göründüğü için “tohum saçma” ile “malı kaybetme” arasında ilişki kurulmuştur. Abdullah b. Mesʿūd tebẕîri malın hakkı olmayan/faydasız/gereksiz bir şeye harcanması olarak tanımlamış; Mücâhid ise hak yolda malın tamamı harcansa dahi bunun tebẕîr olmayacağını ancak bâtıl yola sarf edilen en küçük şeyin bile tebẕîr kapsamına girdiğini zikretmiştir. Buna göre tebẕîrin ihtiyaç olmayan şeylere, gereksiz ve yersiz yapılan harcamaların tamamını ifade ettiği anlaşılmaktadır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/123-124; İbn Fāris, Muʿcem, 1/216; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 2/587; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 40; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 14/566; Beġavī, Meʿālimu’t-Tenzīl, 5/89).
Kur’ân’da el-İsrāʾ sûresi 26 ve 27. ayetlerde isim ve fiil olarak üç kere geçmektedir. Bu ayetlerde akrabaya, miskinlere ve yolda kalmışlara hakkını vermek emredilmiş; ardından müslümanlar, mallarını saçıp savurmamaları için uyarılmıştır. Buna göre mal, hak yolda harcanırken ölçüsüz davranılmamalı, ihtiyaç sahiplerine ihtiyaçlarını karşılayacak kadar infâkta bulunulmalıdır.
SERAFE | سَرَفَ
Sözlükte s-r-f سرف bir şey hakkında itidal sınırını aşmak, cahil olmak, gaflette bulunmak, hata etmek, (malı) saçıp savurmaktır. Bu bakımdan ölçülü olmanın zıttıdır. Yapraklarını yiyen ve ağacı oyup içerisinde yuva yapan kurtçuğa سُرْفَة, bu durumu ifade etmek için de “Ağaç israf edildi.” anlamında سُرِفَتِ الشَّجَرَةُ فهي مَسْرُوفَةٌ denilmiştir. Nitekim kurtçuğun ağacı yiyip bitirmesi gibi herhangi bir şey hakkında haddi aşmak da maddî ve manevi olarak sahip olunan şeyleri bitirir. Annenin çocuğuna haddinden fazla süt emzirmesi de serafe ile ifade edilir. Bu kökün anlamları arasında zikredilen cahillik, hata etme ve gafil olma haddi aşmaya götüren sebeplerdendir. Zira bunlar, kişiyi ölçülü olmaktan alıkoyar ve israfa sürükler. Buna göre serafe aklen ve örfen, dikkat çekecek ölçüde sınırları aşan her işi kapsamaktadır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/239-240; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/716; Ezherī, Tehẕību’l-Luġa, 12/398; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 4/1373; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/451; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 5/133).
Her türlü işteki aşırılığı ifade etse de infâḳ anlamındaki kullanımı yaygınlık kazanan israf bazen niceliğe bazen de niteliğe göre belirlenir. Bu nedenle Allah’a itaat maksadı içermeyen harcama, miktarı az da olsa israf kabul edilmiş; itikad konusunda haddi aşma anlamındaki şirk de isrāf olarak değerlendirilmiştir (Muḳātil, Tefsīr, 3/683;ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 230; ʾĀlūsī, Rūḥu’l-Meʿānī, 6/118).
Kur’ân’da türevleriyle birlikte 23 defa geçmektedir. Bu yerlerde bağlamına göre şu manalarda kullanılmıştır: 1. Haram (en-Nisā 4/6). 2. Olması gereken sınırın dışına çıkmak (el-İsrā 17/33). 3. Masiyet/günah yolunda harcama yapmak (el-Furḳān 25/67). 4. Helali haram kılmak (el-Aʿrāf 7/31). 5. Şirk (el-Müʾmin 40/43). 6. Günah işlemek (ez-Zümer 39/53) (Dāmeġānī, Ḳāmūs, 236-237; İbnu’l-Cevzī, Nuzhe, 363-364).
ĠALĀ | غَلَا
Sözlükte ġ-l-v غلو “bir şeyin fiyatının artması, insanın bir işte ölçüyü aşması ve oku olabildiğince uzağa atması” demektir. Bu bakımdan fiyatta sınırı aşmak غَلاَء, değer ve mertebede غُلُوّ, ok atmada ise غَلْو ile ifade edilir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/289; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2448; İbn Fāris, Muʿcem, 4/387; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 364-365; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 4/148).
Kur’ân’da Ehl-i Kitâb’ın dinlerinde aşırılığa gitmeleri bağlamında iki defa geçmektedir. Ehl-i Kitâb’a hitaben olumsuz emir kalıbında zikredilen ġ-l-v ilahlığı Allah’tan başkasına nispet etmek ve O’nun hakkında iftirada bulunmak, aşırılığa kaçmak, helal ve layık olmayan şeyleri söylemek suretiyle haddi aşmayı anlatmaktadır (en-Nisā 4/171; el-Māʾide 5/77). (Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 2/278; Mātürīdī, Teʾvīlāt, 4/117-118, 283).
FERAṬA | فَرَطَ
Sözlükte f-r-ṭ فرط “kuyudan su almaya gidenlerin öne geçmesi ve önden gitmesi, bir işte ileri gitmek ve öne geçmek, acele etmek, hangi türden olursa olsun bir işte sınırı aşmak” anlamına gelir. Bu kökten türeyen ifrāṭ إفراط “bir iş için gerekli olandan fazlasını yapmak”; تفريط ise “ötelemek, geriye bırakmak ve terk etmek, acz ve ihmalden ötürü bir şeyi zayi etmek” demektir. Bu kökün temel anlamının bir şeyde kasıtlı öne geçmek olduğu belirtilerek ifrāṭ “öne geçmede haddi aşmak”, tefrīṭ ise “öne geçme hususunda yetersiz kalmak/ihmalden ötürü gereği kadar öne geçememek” şeklinde tarif edilmiştir. Bu nedenle ifrāṭın ziyade ve kemâl yönünden, tefrīṭin ise eksiltme ve kısaltma yönünden haddi aşmayı ifade ettiği zikredilmiştir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/313-314; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 13/334; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/1148; İbn Sīde, el-Muḥkem, 9/154; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/18; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 9/164-165; Curcānī, Taʿrīfāt, 33).
Kur’ân’da türevleriyle birlikte sekiz defa geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlarda kullanılmıştır: 1. (Düşmanlık ve zulümde) aceleci ve aşırı olmak (Ṭā-Hā 20/45). 2. İhmal etmek (el-Enʿām 6/38). 3. Terk etmek (en-Naḥl 16/62). 4. Haddi aşmak (el-Kehf 18/28) 5. Kusur işlemek (el-Enʿām 6/31) (Yaḥyā b. Sellām, et-Teṣārīf, 386-387; Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 85; Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 2/337; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 3/218).
KARŞILAŞTIRMA
Beẕera, serafe, ġalā, ve feraṭa kelimeleri bir şey hakkında sınırı ve orta yolu aşmak açısından yakın anlamda olsalar da aralarında bazı farklılıklar bulunmaktadır. Tebẕîr gereksiz yere ve ölçüsüzce malı harcama ve böylece onu telef etme anlamı taşır. Bu bakımdan el-İsrāʾ 17/27 ayetinde malını gereksiz yere saçıp savuranlar (mübeẕẕirîn) şeytanların kardeşi olarak nitelenmiştir. Buna göre tebẕîr, genel manada her şey hakkında sınırı aşmayı ifade eden isrâftan daha ileri boyutta bir aşırılıkla ilgilidir. Tebẕîrin, malı isyan yolunda harcamayı ifade ettiği de söylenmiştir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/124; Cezāirī, Furūḳu’l-Luġāt, 44-45).
Serafe kasıtlı ya da kasıtsız bir konuda ölçünün dışına çıkmak iken feraṭa kasıtlı olarak yapılan aşırılık için kullanılır. Ġalā kelimesinde böyle bir kayıt bulunmamaktadır. Serafe ve ġalā fazlalık yönünde bir aşırılığı ifade ederken feraṭa tefʿīl vezninde eksiklik yönündeki bir aşırılığa da işaret etmektedir.
Kur’ân’daki kullanımlarına göre feraṭa genel anlamda bir aşırılık, kusur ve eksiklik; serafe genel bir aşırılığı ifade etmekle birlikte dinin itikadî ve amelî yönlerine dair haddi aşmak; ġalā ise dinin itikadî boyutu ve temel esaslarına dair hususlar hakkında kasıtlı olarak düşülen aşırılıktır (ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 376-377).
بَذَرَ | سَرَفَ | غَلَا | فَرَطَ