TERADDEDE | تَرَدَّدَ
Sözlükte teraddede تَرَدَّدَ “bir şeyin kendini veya niteliklerini geri döndürmek” anlamındaki رَدَّ fiilinden türemiştir. رَدَدْتُ الشَّيْءَ أَرُدُّهُ رَدًّا cümlesinde bu anlamdadır. Kendisini inkâra döndürene الْمُرْتَدُّ; bir şeyi düşmekten ve zayıflıktan geri çeviren direğe الرِّدُّ denir. الرِّدَّ sadece inkâr, الْارْتِدَادُ ise hem inkâr hem de başka anlamlarda kullanılır. Boşandıktan sonra babasının evine dönen kadın mecazen الْمَرْدُودَةُ diye isimlendirilir. “Donakalmak; şaşırıp bir süre ne yapacağını, ne diyeceğini bilememek” manasındaki teraddedenin aslı bir yere gidip tekrar geldiği yere geri dönmek ve bir yere gidip gidip gelmektir. الْمُتَرَدِّدُ ise çeşitli huylara sahip kimsedir. Çünkü bu kimsenin huylarının bir kısmı diğerine döndürülebilir (İbn Fāris, Muʿcem, 2/387; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 192-193; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/347-348; İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 10/214).
Kur’an’da sadece et-Tevbe 9/45 ayetinde geçmektedir. Bu ayette münafıkların savaşa çıkma konusunda Hz. Peygamber’in mi yoksa kâfirlerin mi doğru söylediğine karar veremedikleri için şaşkın bir hale düşmeleri anlatılmaktadır (Ebū Ḥayyān, el-Baḥru’l-Muḥīṭ, 5/49; İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 10/214).
TEYEHE | تَيَهَ
Sözlükte teyehe تَيَهَ “yeryüzünde şaşkın ve yolunu kaybetmiş bir şekilde dolaşmak” demektir. تَاهَ فِي الْأَرْضِ cümlesi bu anlamı ifade eder. التِّيهُ وَالتَّيْهَاءُ içinden geçenlerin yolunu kaybetmesine sebep olan ve onları şaşırmış bir halde dolaştıran çöldür. Birisi kendisini şaşkınlığa iten bir yere gittiğinde ya da böyle bir duruma düştüğünde وَقَعَ فِي التِّيهِ وَالتَّوْهِ ve aklı sersemleyip karıştığında da تَاهَ فُلَانٌ denilir. Cevherī’ye göre اَلتِّيَهُ “kibirlenmek” manasındadır. Nitekim kibirli bir insanın bu hale düşmesi onun ancak aklının karışmasıyla olabilir. Bu kimse aklı başında olmayan ve gaflete düşerek gerçeğin farkına varamaz ve kendisinde olmayan bir şeyle kibirlenir (İbn Fāris, Muʿcem, 1/361; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2229; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 1/439).
Kur’an’da bir yerde geçmektedir. el-Māʾide 5/26 ayetinde İsrâiloğullarının çölde kırk sene boyunca doğru yolu bulamadan, ne yapacaklarını bilemez ve şaşırmış bir şekilde dolaşacakları ifade edilmiştir. Onların bu tutumu kibirle de ilişkilendirilebilir. Nitekim İsrâiloğulları kibirlenip peygamberin çağrısına uymadığı için yolunu bulamamıştır.
ḤAYERA | حَيَرَ
Sözlükte ḥayera حَيَرَ “tereddüt etmek; bir konuda görüş belirtmekten aciz kalıp kararsızlığa düşmek” anlamına gelmektedir. قَدْ حَارَ فِي الْأَمْرِ cümlesinde bu anlam vardır. Nitekim kararsız birisine الْحَيْرَانُ denir. İçine su doldurulduğunda ilgi çektiği ve hayret uyandırdığı için havuz benzeri yerlere الْحَائِرُ ismi verilir. İçi dolu her şey المُسْتَحِيرُ olarak adlandırılır. Bir yere doldurulan suyun akacak çıkış yolu bulamayarak çalkalanması تَحَيَّرَ الْمَاءُ ifadesi ile anlatılır (İbn Fāris, Muʿcem, 2/123; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 2/640; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/225)
Kur’an’da sadece el-Enʿām 6/71 ayetinde حَيْرَانَ şeklinde geçmektedir. Bu ayette şeytanların saptırdığı kimselerin nereye gideceğini bilemeyip çıkış yolu bulamadan şaşkınlığa düşeceği ifade edilmiştir.
ẔEBẔEBE | ذَبْذَبَ
Sözlükte ẕebẕebe ذَبْذَبَ “sinek; keskinlik; hareket etmek ve sallanmak” şeklinde üç temel anlamı bulunan ذَبَّ fiilinden türemiştir. Sinek ve bal arısı gibi haşereler için الذُّبَابٌ; şekil bakımından sineğe benzetildiği için göz bebeğine ذُبَابُ العَيْنِ denilir. Eziyet veren birisine “sinek gibi bir adam” anlamında فُلاَنٌ ذُبَابٌ; insana zarar veren bir sinek kovulup uzaklaştırıldığında da ذَبَبْتُ عَنْهُ ifadesi söylenir. Buradan hareketle genel olarak “kovmak ve defetmek” manasında kullanılmıştır. “Bir kılıcın ağzı, ucu” anlamındaki ذُبَابُ السَّيْفِ terkibindeki ذُبَاب keskinliği; الذَّبْذَبَةُ ise havada asılı olan bir şeyin sallanması manasını ifade eder. الرَّجُلُ الْمُذَبْذَبُ ile bir kimsenin iki şey arasında tereddüt halinde bulunduğu anlatılır. Yerinde duramayan, ileri geri giderek sıçrar bir halde hareket eden boğa الذَّبُّ diye isimlendirilir. Bu kelimedeki hızlı hareket etme, bir yerden bir yere sıçrama ve yerinde duramama anlamı buradan gelir. الذَّبْذَبَةَ kelimesi “kovmak” manasındaki ذَبَّ fiilinin tekrar edilerek türetilmesi çokluk anlamı belirtir. Nitekim bir yerden kovulan kimse acele eder ve yerinde duramaz (İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/66; İbn Fāris, Muʿcem, 2/348; Vāḥidī, et-Tefsīru’l-Basīṭ, 15/499; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 177; İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 5/241; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 3/320-321).
Kur’an’da sadece en-Nisā 4/143 ayetinde geçmektedir. Burada münafıkların bir inananların bir de inkârcıların safına geçmesi hali, insanı rahatsız eden ve sürekli hareket ederek yer değiştiren sineğin durumuna benzetilmiştir. Nasıl sinek istediğini elde etmek için hırslı bir şekilde yer değiştiriyorsa münafık da arzusuna ulaşmak için bazen mümin bazen de kâfir gibi davranır.
ʿAMİHE | عَمِهَ
Sözlükte ʿamihe عَمِهَ "şaşırma ve yolu bulmada zorluk çekme, şaşkınlığa bağlı kararsızlık” anlamındadır. عَمِهَ الرَّجُلُ cümlesi birisinin şaşırıp ne tarafa gideceğini bilememesini ifade eder. Deve nereye gideceğini bilemeyip yolunu şaşırdığında ذَهَبَتْ إِبِلُهُ الْعُمَّيْهَى denilir. اَلْعَمَهُ şaşkınlıktaki son noktadır (İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/954; İbn Fāris, Muʿcem, 4/133; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 348; Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 1/187).
Kur’an’da yedi yerde geçmektedir. Bu yerlerde kâfirlerin şaşkınlık içinde bocaladıkları anlatılmıştır. Māverdī, el-Baḳara 2/15 ayetinin tefsirinde ʿamihenin “tereddüt etmek, şaşırmak ve bir şeyden uzaklaşıp onu görmemek” şeklinde üç manasından bahsetmiştir (Māverdī, en-Nuket, 1/78).
HEYEME | هَيَمَ
Sözlükte heyeme هَيَمَ “çok susamak” demektir. رَجُلٌ هَيْمَانُ وهَائِمٌ çok susayan adam ve الْهِيمُ susamış deve ve suyu içine çeken kum için kullanılır. الْهُيَامُ susuzluktan deveyi halsiz bırakıp otlayamaz duruma düşüren hastalıktır. Aşkından deliye dönmüş kimse الْهَيْمَانُ diye isimlendirilir. Nitekim susuzluk nasıl insanı şaşkına çevirirse aşk da benzer bir hale sürükler (İbn Fāris, Muʿcem, 6/26|; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 5/2063).
Kur’an’da iki yerde geçmektedir. eş-Şuʿarā 26/225 ayetinde şairlerin vadilerde şaşkın bir halde gezinmeleri başıboş bir şekilde dolaşan develere benzetilmiştir. el-Vāḳıʿa 56/55’te ise isim olarak susuz kalan develer anlamındadır (İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 19/209).
KARŞILAŞTIRMA
Teraddede, teyehe, ḥayera, ẕebẕebe, ʿamihe ve heyeme fiilleri “aklı karışmak ve şaşırmak” bakımından yakın anlamlı olsa da aralarında bazı farklılıklar vardır. Teraddede, bir şüpheden dolayı karar verememe halidir. Teyehe, şaşkınlığa düşüren bir durumdan dolayı amaçsızca dolaşmaktır. Hedefini ve yönünü kaybeden birisi bu eylemi yapar. Ḥayera, içinde düştüğü durumdan çıkış yolu bulamamaktır. Biriktiği yerden akacak bir yol bulamayan su gibi bu durumdaki birisi de bulunduğu yere sıkışıp kalır ve oradan çıkamaz. Sevdiği iki şeyden birisini seçememe halidir. Ẕebẕebe, aklı karıştığı için ne yapacağını bilemez bir halde bir yerden başka bir yere gitmek, dolayısıyla da sürekli hareket etmektir. Bu haldeki birisi sevmediği iki durum arasında tereddüt eder ve bir yerde sebat edemez. ʿAmihe nereye gideceğini bilemediği için aklı karışmak ve şaşırmaktır. Görüşünde tereddüt içinde olan birisinin eylemini anlatır ve bu eylem aşırılık ve taşkınlıktan kaynaklanır. Mutlak manada bir şaşkınlıkla ilgilidir. Heyeme susuzluğun verdiği ıstıraptan dolayı insanın aklının karışmasına bağlı olarak ne yapacağını şaşırmakla ilgilidir. Bu davranışların sahibi ayıplanır. Nitekim Kur’an’da bu fiiller kâfirlerin tavır ve davranışlarını anlatmak için kullanılmıştır (İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 7/444; el-Kebīsī, Mevsūʿa, 2/232, 4/635, 8/541).
تَرَدَّدَ | تَيَهَ | حَيَرَ | ذَبْذَبَ | عَمِهَ | هَيَمَ