EL-BİṬĀNE | البِطَانَةُ
Sözlükte el-biṭāne البِطَانَةُ “gizli dost, sırdaş, bir kimsenin mahrem/gizli bilgilerini kendisiyle paylaştığı ve özel hayatını kendisine açtığı kimse” demektir. Sahih bir rivayette مَا اُسْتُخْلِفَ خَلِيفَةٌ إِلَّا لَهُ بِطَانَتَانِ “İki sırdaşı olmayan hiçbir halife yoktur.” ifadesinde bu manada kullanılmıştır. Kelimenin kökü olan بَطَنَ, “açık ve belirgin olmak” anlamındaki ظَهَرَ fiilinin zıddıdır. Nitekim hem kökün hem de türevlerinin gizli ve saklı olmakla bir bağlantısı vardır. Örneğin gövdenin kapalı ve saklı bölümü olan kaburga kenarlarından kasıklara kadarki bölgeye karın بَطْنٌ; kumaşın veya derinin iç tarafına geçirilen astara بِطَانَةٌ denilmektedir. Yine Allah’ın el-Bāṭın اَلْبَاطِنُ ismi, duyulardan gizli olup gözle algılanamayan, mahiyeti bilinmeyen ve gizli olan her şeyin iç yüzünü bilen anlamındadır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/146; İbn Fāris, Muʿcem, 1/259-260; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 2/254-255; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 51-52; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 202-204)
Kur’an’da türevleriyle birlikte 25 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Karın (Ālu ʿİmrān 3/35). 2. Vadi (el-Fetḥ 48/24). 3. Sırdaş, gizli dost (Ālu ʿİmrān 3/118). 4. Astar (er-Raḥmān 55/54). 5. Allah’ın el-Bâṭın ismi (el-Ḥadīd 57/3). 6. Gizli (el-Ḥadīd 57/13; Luḳmān 31/20) (ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 51-52; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 535).
EL-ḪIDN | ُاَلْخِدْن
Sözlükte “dost, sırdaş” manasına gelen el-ḫıdn ُاَلْخِدْن “yakın arkadaşlık kurmak” anlamındaki خَدَنَ fiilinden türemiştir. Nitekim birisiyle samimi arkadaşlığın kurulması خَادَنْتُ الرَّجُلَ cümlesiyle ifade edilmektedir. Kadınlarla gizlice konuşan kişiye خِدْنُ الْجَارِيَةِ; çok samimi arkadaşları olan şahsa ise رَجُلٌ خُدَنَةٌ denilmektedir. Bu arkadaşlık ve birliktelikte şehevî duyguların ön plana çıkması, içli dışlı ve senli benli olma durumu söz konusudur (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/393; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/581; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 1/280; İbn Fāris, Muʿcem, 2/163; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 144).
Kur’an’da iki yerde geçmektedir. Bu yerlerde “gayr-i meşru gizli dost” manasındadır (en-Nisā 4/25, el-Māʾide 5/5) (Muḳātil, Tefsīr, 1/367; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 6/606).
EL-ḪALĪL | الخَلِيلُ
Sözlükte el-ḫalel اَلْخَلَلُ “ince; iki şey arasındaki yarık, çatlak, boşluk” manasındadır. Kişinin hayatında bir boşluk oluşup bir şeye ihtiyaç duyduğunda اختلَّ إِِلَيْهِ; birikmiş kum tepecikleri arasında bulunan geçiş yoluna ve yırtık eskimiş elbiseye الخَلُّ; iki şey arasındaki mesafeye خِلَالَ; dişler arasında kalan artıklara اَلْخِلَلُ; bulutları yarmak suretiyle yağdığı düşünüldüğünden dolayı yağmura ve parmak aralarına اَلْخلَلُ; zenginlikle arasına engel (yarık) girdiği varsayılan kişiye رَجُلٌ مُخِلٌّ denilmektedir. el-Ḫalīl الخَلِيلُ “dost, yakın arkadaş” manasına gelmektedir. Kelime kökündeki “ihtiyaç duyma” anlamıyla irtibat kurulduğunda el-ḫalīlin birbirine ihtiyaç duyan iki dosta işaret ettiği düşünülebilir. Bu yönüyle el-ḫalīl saf sevgiye sahip, muhabbeti zedeleyecek her türlü şaibeden uzak ve içselleştirilmiş dostluğa verilen bir addır (İbn Fāris, Muʿcem, 2/155-156; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 153-154; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 2/556; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 1/530).
Kur’an’da türevleriyle birlikte 13 defa geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Samimi ve yakın dost (en-Nisā 4/125). Bu ayette Allah’ın Hz. İbrahim’i dost edindiği anlatılmaktadır. Buradan hareketle Hz. İbrahim’e خليل الله lakabı verilmiştir. 2. Samimiyet/sadakat (el-Baḳara 2/254). 3. Ara/arasında (et-Tevbe 9/47; el-Kehf 18/33). (Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 2/224; Muḥammed Vāʿiẓ Zāde v.dğr., el-Muʿcem fī Fıḳhi Luġati’l-Ḳurʾān, 17/688-741)
EL-ḤAMĪM | الحَمِيمُ
Sözlükte el-ḥamīm الحَمِيمُ kelimesi حَمَمَ kökünden gelir. Bu kökün “bir şeyin kararması, sıcaklık, yaklaşma ve gelme, bir tür ses ve yönelme” olmak üzere beş anlamı vardır. Muṣṭafavī, el-ḥamīmin aslının “şiddetli ve aşırı sıcaklık, sıcaklıktaki son nokta” olduğunu ve diğer anlamların bundan hareketle ortaya çıktığını ifade etmiştir. Buna göre el-ḥamīm “samimi ve yakın arkadaş; aşırı derece sıcak su, kaynar su” anlamlarına gelmektedir. Bir şeye çok önem vermek anlamında اِحْتَممْتُ لَهُ denilir. Bu kullanımda söz konusu işe yakın arkadaş gibi önem verilmesi kastedilmiştir. Ölüme الحِمَامُ; aile fertlerine الحَامَّة; siyah renginden dolayı dikkat çektiği için kömüre الْحُمَمُ denilmektektedir. Kaçınılması imkânsız olan işleri ifade etmek üzere مَا عَنْ ذَلِكَ الْأَمْرِ حُمٌّ وَلَا رُمٌّ deyimi kullanılır. (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/359-360; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 4/13-14; İbn Fāris, Muʿcem, 2/23-24; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 130-131| Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 9/335).
Kur’an’da türevleriyle birlikte 21 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Samimi dost ve candan arkadaş (el-Müʾmin 40/18; eş-Şuʿarā 26/101). 2. Kaynar su, aşırı derecede sıcak su (el-Enʿām 6/70; ed-Duḫān 44/46). 3. Siyah (duman) (el-Vāḳıʿa 56/43) (İbnu’l-Cevzī, Nuzhe, 236-237; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 1/455-456; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 146-147).
ER-RAFĪḲ | الرَّفِيقُ
Sözlükte er-rafīḳ الرَّفِيقُ “yoldaş, dost, müşfik arkadaş” anlamlarına gelmektedir. Kelimenin kök anlamı “yumuşaklık ve uygunluk” demektir. “Kaba ve sert” anlamındaki اَلْعُنْفُ sözcüğünün zıddıdır. İnsanoğlu dirseğini bir yere dayayıp oturduğunda اِرْتَفَقَ الرَّجُلُ denilir. Bu şekilde kendisine dayanarak dinlendiğinden dolayı bu organa مِرْفَقٌ; dirseklerine dayanarak oturan kişi için الْمُرْتَفِقُ kelimeleri kullanılır. Dolayısıyla söz konusu arkadaşlığa rıfk ve merhametin yanı sıra birbirine dayanma ve güvenme hissinin eşlik ettiği anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber’in الرَّفِيقُ الأَعْلَى “Yüce Dost” ifadesini Allah Teâlâ için veya cennetteki diğer peygamberler için kullandığı anlaşılmaktadır. Birine yumuşak davranmak أَرْفَقَ veya تَرَفَّقَ fiileriyle ifade edilir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/138; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/784; İbn Fāris, Muʿcem, 2/418).
Kur’an’da türevleriyle birlikte 5 defa geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. İnsanın dayandığı rızık (el-Kehf 18/16). 2. Dost, yakın arkadaş (en-Nisā 4/69). 3. Dirsek (el-Māʾide 5/6). 4. Varıp konaklanacak yer (el-Kehf 18/29, 31) (Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 207-208).
EṢ-ṢĀḤİB | اَلْصَّاحِبُ
Sözlükte “arkadaş, dost, sahip” anlamındaki eṣ-ṣāḥib اَلْصَّاحِبُ iki şeyin ayrılmayacak derecede birbirine yakın ve temas hâlinde olmasını ifade etmektedir. Dolayısıyla birbiriyle uyumlu ve birbirine bağlı insan, hayvan, mekan ve zaman gibi hususlar bu kelime ile karşılanmaktadır. Nitekim sözcük olarak sıfat olsa da “efendi, köle, hoca, talebe” gibi anlamlar için de kullanılmaktadır. Birisi bir kimseye arkadaşlık ettiğinde أصْحَبَ فُلَانٌ فُلَانًا denir. Kelimenin bu formu bir kimsenin etkisi altında olmak, boyun eğmek manasında da kullanılır. Nitekim أصْحَبَ فُلَانٌ cümlesi bu anlama işaret eder (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/379; İbn Fāris, Muʿcem, 3/335; İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/382; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 275; İbnu’l-Cevzī, Nuzhe, 392; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 3/386).
Kur’an’da türevleriyle birlikte 97 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Bir yerin sakinleri (el-Baḳara 2/39). 2. Kavim ve ümmet (eş-Şuʿarā 26/61). 3. Arkadaş, dost (en-Nisā 4/26; et-Tevbe 9/40). 4. Hz. Muhammed (Sebeʾ 34/46). 5. Kardeş (el-Kehf 18/34). 6. Zevce, eş (el-Meʿāric 70/12; ʿAbese 80/36). 7. Bekçi, görevli (el-Müddessir 74/31). 8. Anne-baba, ebeveyn (el-Enʿām 6/71). (Dāmeġānī, Ḳāmūs, 274-275; Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 2/18-20; el-Kebīsī, Mevsūʿa, 7/31-32).
EṢ-ṢADĪḲ | الصَّدِيقُ
Sözlükte eṣ-ṣadīḳ الصَّدِيقُ “sadakat ehli arkadaş, samimi dost, candan” demektir. Kelimenin kök anlamı “bir şeyin güçlü ve sert olmasına” delalet etmektedir. اَلصِّدْقُ “doğruluk” yalanın zıddıdır. Çünkü doğruluk yalandan farklı olarak insana güç vermektedir. Bu kullanıma uygun olarak صَدَقَ فُلَانٌ “falan kişi doğru söyledi”; صَدّقْتُ “inandım, doğruladım”; صَدَقَتْ رُؤيَاكَ “rüyan doğru çıktı” demektir. اَلصِّدِّيقُ güçlü bir tavır takınarak doğruluktan ayrılmayan; اَلصَّدَاقُ kadına güç veren mal varlığı/mehir; ذُو مَصْدَقٍ kaliteli at anlamındadır. Ayrıca kuvvetli ve sağlam bir inanca اَلتَّصْدِيقُ; inancın güçlü bir tezahürü olan infak etmeye اَلصَّدَقَةُ; bir şeyin hakikatine مِصْدَاقُ الْأَمْر; sert olan her şeye اَلصَّدْقُ; fazla tatlı olan hurmaya تَمْرٌ صَادِقُ الْحَلَاوَةِ denilmektedir. Sıdk kelimesi ayak, dil gibi organlara izafe edilerek قَدَمُ صِدْقٍ “yüce makam”; لِسَانُ صِدْقٍ “güzel bir şekilde anılma” anlamlarında deyimsel bir ifadeye dönüşür. (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/384-385; İbn Fāris, Muʿcem, 3/339-340; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 277-278; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 2/325-329).
Kur’an’da türevleriyle birlikte 155 defa geçmektedir: Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Peygamber (el-Māʾide 5/119). 2. Muhacir (el-Ḥaşr 59/8). 3. Mümin (en-Nisā 4/69). 4. Doğruluk (el-Enʿām 6/115). 5. Ahde vefa (el-Enbiyā 21/112; el-Baḳara 2/177). 6. Kur’an (ez-Zümer 39/33). 7. Gerçekleştirmek (el-Fetḥ 48/27). 8. Mehir (en-Nisā 4/4). 9. Sadaka (el-Baḳara 2/271). 10. Zekât (et-Tevbe 9/60). (ʿAskerī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 277-278; Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 201-202; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 276-277).
EL-ʿAŞĪR | العَشِيرُ
Sözlükte “iç içe geçmek, karışmak ve on sayısı” anlamındaki عَشَرَ kelimesinden türeyen el-‘aşīr العَشِيرُ “dost, arkadaş, (birine) eşlik eden kişi” manasına gelmektedir. عَشَرْتُ الْقَوْمَ أَعْشِرُهُمْ cümlesi bir kişinin bir topluluğa karıştığını ifade etmektedir. Toplumsal ilişkiler içinde bulunmaya ٌمُعَاشَرَة denilmekte olup عَاشَرَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا cümlesi “insanlar birbiriyle iyi geçindi” anlamına gelmektedir. Dil ve kültür yönünden büyük bir türdeşlik gösteren, birçok boydan oluşan oymak ve topluluklara ُاَلْعَشِيرَة; birçok farklı gruptan meydana gelen topluluğa مَعْشَرٌ; kocaya اَلْعَشِيرُ denilir. Birçok rakamın karışımından meydana geldiği için on sayısına عَشَرَ; yirmi sayısına اَلْعِشْرُونَ; on aylık hamile deveye اَلْعِشَارُ; Muharrem ayının onuncu gününe عَاشُورَاءُ; uzunluğu on kulaca ulaşan şeye الْعُشَارِيُّ denilmiştir. (İbn Fāris, Muʿcem, 4/324-327; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 335; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 3/77-78; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 8/166-169).
Kur’an’da türevleriyle birlikte 27 defa geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. On sayısı (el-Enʿām 6/160). 2. Yirmi sayısı (el-Enfāl 8/65). 3. Onda bir (Sebeʾ 34/45). 4. Aşiret (eş-Şuʿarā 26/214) 5. Birlikte yaşamak (en-Nisā 4/19). 6. On aylık hamile deve (et-Tekvīr 81/4). (Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 8/166-169).
EL-ḲARĪN | القَرِينُ
Sözlükte “dost, arkadaş” manasındaki el-ḳarīn القَرِينُ “bir şeyi bir şeye bağlamak, eklemek; kuvvetlice dışarı çıkmak” anlamındaki قَرَنَ fiilinden türemiştir. Nitekim قَرَنْتُ الشَّيْءَ بالشَّيْءِ cümlesi iki şeyin birbirine birleştirmeyi ifade eder. Ardı ardına gelmesinden ve birbirine yakın olmasından dolayı yüzyıla, aynı asırda yaşayan topluma ٌقَرْن, akran ve emsal olan kişilere قِرْنٌ denir. Umre ile birleştirilen hacc الْقِرَانُ olarak isimlendirilir. Birlikte hayat sürdüklerinden dolayı koca için قَرِينٌ, zevce içinde de قَرِينَة kullanılır. Kelimenin “dışarı çıkmak, çıkıntılı olmak” anlamıyla ilişkili olarak boynuz ٌقَرْن; mızrağını kaldırma da قَدْ أَقَرَنَ رُمْحَهُ ile anlatılır (İbn Fāris, Muʿcem, 5/76-77; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2179-2182).
Kur’an’da türevleriyle birlikte 36 defa geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Dost, arkadaş (en-Nisā 4/38; ez-Zuḫrūf 43/38). 2. Toplum/topluluk (el-Enʿām 6/6; el-Müʾminūn 23/31). 3. Ardı ardına gelmek, birlikte olmak (ez-Zuḫrūf 43/53). 4. Amade kılmak, yakınlaştırmak (ez-Zuḫrūf 43/13). 5. Bağlanmak, bağlamak (Ṣād 38/38). 6. Zülkarneyn (el-Kehf 18/83) (Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 9/275-278).
EL-VELĪCE | الوَلِيجَةُ
Sözlükte “dar bir yere girmek” anlamındaki وَلَجَ kökünden türeyen türeyen el-velīce الوَلِيجَةُ “dost, bir topluluğa sonradan dahil olmuş kişi” manasına gelmektedir. Nitekim وَلَجْتُ الْبَيْتَ cümlesi eve girmeyi ifade eder. Yolcunun girip sığındığı mağaraya ُاَلْوَلَجَةُ; sürekli girip çıkan kişiye ٌرَجُلٌ خَرَّاجٌ وَلاَّج; bir mekânın giriş kısmına اَلْمَوْلَجُ; ceylan gibi yabani hayvanların sığınağına اَلتَّولَجُ; kapıya veya basık araziye اَلْوِلَاجُ; kumdaki yola اَلْوَلَجُ denilmektedir. el-Velīce, özellikle bir toplumdan olmayıp ona sonradan dâhil olan (giren) ve kendilerine birtakım sırların paylaşıldığı kimseler için kullanılmaktadır. Bu kullanımdan hareketle kinaye yolu ile cinsel münasebete اَلْإِيلَاجُ denilmektedir. (İbn Sīde, el-Muḥkem, 7/554; Beġavī, Meʿālimu’t-Tenzīl, 4/19; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 533; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 5/277; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 4/388).
Kur’an’da türevleriyle birlikte 14 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Yabancı sırdaş/dost (et-Tevbe 9/16). 2. Girmek (Sebeʾ 34/2; el-Aʿrāf 7/40). 3. Girdirmek/sokmak (Ālu ʿİmrān 3/27; el-Ḥacc 22/61).
EL-VELĪ | اَلْوَلِيُّ
Sözlükte “dost, akraba, sahip, vasî, koruyucu, yardımcı, sorumlu” anlamındaki el-velī اَلْوَلِيُّ; “yakın olmak, yönetmek, yardım etmek” manasındaki وَلِيَ kökünden türemiştir. Nitekim bir işi üstlenmek تَوَلَّى الأَمْرَ; bir şeyden yüz çevirmek وَلَّى; işleri ardı sıra yapmak يُوَالِي بَيْنَ اَلأَعْمَالِ; biriyle dost olmak يُوَالِي أحَدًا şeklinde ifade edilir. Bu noktadan hareketle el-velî, yetimlerin işlerini üstlenen veya nikâh akdini elinde bulunduran kişidir. İlk yağmurdan sonra yakın aralıklarla devam eden yağmura da el-velī denilmektedir. Bu ifade Allah’a nispet edilerek O’nun müminlerin dostu, koruyucusu ve yardımcısı olduğu bildirilmiştir. Bir hükümdarın kendisinden sonra tahta geçmek üzere belirlediği kişi (veliaht) anlamında da kullanılmaktadır. تَوَالِي ve اَلوَلَاءُ iki şey arasında kendilerinden olmayan bir şeyin girmesine izin vermeyecek düzeyde bir yakınlığı ifade eder. Bu yakınlık mekan, soy, din, dostluk ve dayanışma açısından olabilir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/400-401; İbn Fāris, Muʿcem, 6/141; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 533; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/90, 6/141-142; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 13/225-230).
Kur’an’da türevleriyle birlikte 232 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Ayrılmak, çekip gitmek (et-Tevbe 9/92) 2. Yüz çevirmek, inkar etmek (en-Nisāʾ4/80, 89). 3. Geri durmak, kaçmak (el-ʾEnfāl 8/15). 4. Yönetici olmak (el-Baḳara 2/205). Ayetteki kelime bazılarınca ayrılmak ve çekip çekip gitmek şeklinde anlaşılmıştır. 5. Dost edinmek (el-Ḥacc 22/4). 6. Yüklenmek, üstlenmek (en-Nūr 22/11). 7. Yönelmek, dönmek (el-Baḳara 2/144). 8. Akraba, dost, yardımcı (Meryem 19/5; ed-Duḫān 44/41). 9. Allah’ın اَلْمَوْلَى ve اَلْوَلِيُّ ismi (el-Baḳara 2/107; el-ʾEnfāl 8/40). 10. Beddua cümlesi (el-Ḳıyāme 75/34-35) Bu ayetlerde kinaye yoluyla Ebu Cehil’in azaba daha yakın olduğu bir tehdit ifadesi olarak bildirilmiştir. 11. Varisler (en-Nisā 4/33). (İbnu’l-Cevzī, Nuzhe, 214-216; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 1173-1174).
KARŞILAŞTIRMA
el-Biṭāne, el-ḫıdn, el-ḫalīl, hamim, er-rafīḳ, eṣ-ṣâḥib, eṣ-ṣadīḳ,ʿel-aşīr, el-ḳarīn, el-velīce ve el-velî “arkadaş ve dost” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. el-Biṭâne kişinin gizli bilgilerini kendisiyle paylaştığı ve özel hayatına muttali kılarak ayrıcalık tanıdığı kimsedir. Bu bağlamda Kur’an’da mü’minlerin münafıkları dost edinmesi yasaklanmıştır. Gizli bir birlikteliği ifade eden el-hıdn kelimesi şehevî duyguların daha fazla ön plana çıktığı içli dışlı bir ilişkiyi ifade etmektedir. el-Ḫalīl arkadaşlık ilişkisinde sevgiyi ihlal edecek durumlara izin vermeyerek dürüst ve vefakâr davranan kimsedir. Hamim, arkadaşına önem veren, müşfik, seven ve candan dost demektir. Ayetlerde kâfirlerin ahirette kendilerine ayrdım edecek böyle bir dost bulamayacağı bildirilmiştir. er-Rafīḳ merhamet ve rıfk duygusu ağır basan ve zor durumlarda yardımını esirgemeyen dosttur. eṣ-Ṣāḥib uzun bir zaman boyunca birbirine yakın olan ve temas hâlinde bulunan arkadaştır. eṣ-Ṣadīḳ sadakat ve sevgi vasfına sahip olan ve bu anlamda doğruları telkin ederek kötülüklerden alıkoyandır. el-ʿAşīr arkadaşıyla birlikte iken adabı muaşerete dikkat ederek herhangi bir külfete neden olmayandır. el-Ḳarīn kişiden ayrılmayan yakın arkadaştır. Ancak bu arkadaşlıkta her bir tarafın özgün şahsiyeti ve özgür iradesi vardır. Hem iyi hem de kötü manada bir arkadaşlık için kullanılır. Kur’an’da şeytan da ḳarīn olarak nitelenmiştir. el-Velī velayet ve tedbiri elinde tutan veya bunu yönlendirme yetkisine sahip olan dost ve yakındır. el-Velī iki kişinin bir yabancının aralarına girmesine izin vermeyeceği düzeyde yakınlığını ifade etmesi bakımından el-ḫalīl ile yakın anlamlıdır. Ne var ki el-velī akrabalık, hukukî iş ve işlemler açısından bir yakınlığa da işaret ettiği için daha geniş bir anlama sahiptir. el-Velīde yardım etme ve dostu olduğu kimsenin işlerini üstlenme vardır. Bu bakımdan er-rafīḳ ile anlamsal bir yakınlığı olsa da er-rafīḳte şefkat ve merhamet duygusu ön plandadır. el-Velīce sonradan bir topluma giren ama bununla birlikte kendisine birtakım sırların tevdî edildiği şahıstır (ʿAskerī, el-Furūḳu’l-Luġaviyye, 285; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 9/276, 13/226; el-Kebīsī, Mevsūʿa, 7/30, 71, 8/366; Yesūʿī, Ferāʾidu'l-Luġa, 332).
البِطَانَةُ | اَلْخِدْنُ | الخَلِيلُ | الحَمِيمُ | الرَّفِيقُ | الصَّاحِبُ | الصَّدِيقُ | العَشِيرُ | القَرِينُ | الوَلِيجَةُ | الوَلِيُّ