TEĠĀBENE | تَغَابَنَ
Sözlükte teġābene تَغَابَنَ “kandırmak, zayıf düşmek ve eksik yapmak” anlamlarına gelen غَبَنَ kökünden türemiştir. Nitekim kişinin alışverişte haksızlık yapması غَبِنَ الرَّجُلُ فِي الْبَيْعِ, alışverişte birisini kandırması غَبَنْتُ الرَّجُلَ ve aklı kıt veya dini yaşamakta eksik olması غَبِنَ دِينُهُ وعَقْلُه cümleleriyle ifade edilir. Kelime kökünde birisini kandırmak sureti ile bir tür gizlice zarar verme söz konusudur. Kandırma, hem somut hem de soyut yönden olabilir. غَابِنٌ “işinde üşengeç”, شَيْءٌ غَبِنٌ “zayıf ve az şey”, مَغْبُونٌ “alışverişte mağdur edilmiş”, غَبِينٌ ise “aklı kıt olan” demektir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/266-267; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 3/370; Ezherī, Tehẕību’l-Luġa, 8/148; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 5/93; İbn Fāris, Muʿcem, 4/394; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 385).
Kur’an’da bir yerde geçmektedir. Bu yerde Kıyamet gününün isimlerinden biri olarak يَوْمُ التَّغَابُنِ terkibinde cehennem ehlinin ticarete benzetilen dünya hayatında yaptıklarından dolayı aldanıp hüsrana uğradıkları ve ahirette bunun karşılığını görecekleri açıklanmıştır (et-Teġābūn 64/9). (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 385; er-Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 30/24-25; İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 28/276-278)
ḪADEʿA | خَدَعَ
Sözlükte ḫadeʿa خَدَعَ “gizlemek; aldatmak” demektir. Nitekim خَدَعْتُ الشَّيْءَ bir şeyi gizlemeyi belirtir. خَدَعَ الضَّبُّ deyiminin yuvasında saklanan kertenkele için kullanılması onun, elini yuvaya uzatan kişiyi sokması için yuva önünde akrebi hazır bekletmesindendir. Ayrıca kertenkelenin hileci tabiatına vurgu yapmak için أَخْدَعُ ِمنْ ضَبٍّ şeklinde söylenir. “Bir şeyi gizlemek” اَلإِخْدَاعُ; “depo” اَلْمِخْدَعُ; “hakkı gizlemek” اَلْخَدْعُ sözcükleri ile ifade edilir. Gizlemek aldatmaya ve kandırmaya sebep olduğu için ḫadeʿa bu manalarla ilişkilendirilmektedir. خَدَعْتُ الرَّجُلَ ibaresi “Adamı kandırdım.” anlamındadır. İnsanı aldatması nedeniyle serap için اَلْخَيْدَعُ; hedeften saptırdığında yol için de طَرِيقٌ خَيْدَعٌ kullanılır. Defalarca hileye maruz kalan المُخَدَّعُ; kandırma aracı الخُدْعَةُ kelimesi ile anlatılır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/392; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/579; Ezherī, Tehẕību’l-Luġa, 1/157-160; İbn Fāris, Muʿcem, 2/161; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 143; el-Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 3/33-34).
Kur’an’da türevleriyle beş yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Gerçeği gizleyerek kandırmaya çalışmak (el-Baḳara 2/9; en-Nisāʾ 4/142). 3. Allah’ın, aldatmaya çalışan kâfirleri cezalandırması (en-Nisāʾ 4/142). (Muḳātil, Tefsīr, 1/89; Māverdī, en-Nuket, 1/538; Vāḥidī, et-Tefsīru’l-Basīṭ, 10/228)
SEḤARA | سَحَرَ
Sözlükte seḥara سَحَرَ kök olarak “olduğundan farklı göstermek, kandırmak; göğüs bölgesi ve seher vakti” olmak üzere üç aslî anlamla ilişkilidir. Nitekim اَلطَّبِيعَةُ سَاحِرَةٌ “Tabiat büyücüdür.” ve اَلْمَرْأَةُ تَسْحَرُ النَّاسَ بِعَيْنِهَا “Kadın, gözleriyle insanları büyüler.” demektir. Hızlıca, göz boyama ve ilgi çekici ifadeler kullanma yoluyla yapılan hile ve aldatma; şeytanla yakınlık kurarak ondan yardım alma ve eşyaların şeklini değiştirme iddiası اَلسِّحْرُ “sihir” ile ifade edilir. Bu tür işlerle uğraşana da سَاحِرٌ “sihirbaz” denir. Göğüs bölgesi/gırtlağın ucu ve akciğer için اَلسَّحْرُ kullanılır. اِنْتَفَخَ سَحْرُهُ “Ciğeri şişti.” anlamındadır. بَعِيرٌ سَحِيرٌ ciğeri büyük deve ve سُحَارَةٌ kesim anında ciğerden alınıp atılan kısımdır. اَلسَّحْرُ imsaktan önceki karanlığın, gündüz aydınlığıyla karıştığı vaktin ismi olup سَحُورٌ bu vakitte yenen yemektir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/220; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/511-512; İbn Fāris, Muʿcem, 3/138; İbn Sīde, el-Muḥkem, 3/183; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 226; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/441; el-Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 5/80-81).
Kur’an’da türevleriyle 63 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Sihir/büyü (el-Baḳara 2/102; el-Māʾide 5/110). 2. Sihirbaz (Yūnus 10/2; Ṭā-Hā 20/63). 3. Büyülemek (el-Müʾminūn 23/89). 4. Büyülenmiş (el-ʾİsrā 17/47; el-Furḳān 25/8). 54. Seher vakti (Ālu ʿİmrān 3/17; el-Ḳamer 54/34) (Muḳātil, Tefsīr, 1/267, 517; 2/272, 534; 4/182; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 10/347; 17/101).
ĠARRA | غَرَّ
Sözlükte ġarra غَرَّ kök olarak “eksilmek; benzer olmak; ağarmak” şeklinde üç temel anlamla ilişkilidir. Nitekim غَارَتِ النَّاقَةُ غِرَارًا “Devenin sütü azaldı.” ve اِطْوِ الثَّوْبَ عَلَى غِرِّهِ “Elbiseyi ilk şekli üzere katla.” manasındadır. الْغِرَارُ “ok dökülen kalıp”, الْغَرُّ “elbise üzerindeki katlama izi” ve الغُرَّةُ “alındaki beyazlık” demektir. Aldatmak, yalan haber vermek ve tecrübesiz olmak kelimenin “eksilmek” anlamıyla ilişkilidir. Zira غَرَّ الرَّجُلُ الرَّجُلَ “Adam, kişiye yalan haber vererek onu aldattı.”; فَعَلْتَ هَذَا الْأَمْرَ عَلَى غَرَّةٍ “Bu işi bilmeden yaptın.”; غَرَّ بِمالِهِ “Malını tehlikeye attı.” demektir. رَجُلٌ غِرٌّ “tecrübesiz adam”, اَلْغَرُّ “tecrübesiz genç” ve اَلْغَارُّ “gafil” için kullanılır. Aldatılma ihtimalinden ötürü, akit konusunda belirsizlik barındıran satışa بّيْعُ الْغَرَرِ denilmiştir. İnsanları kötülüğe sevk ederek kandırdığı için mal, makam, şehvet ve şeytan اَلْغَرُورُ olarak isimlendirilmiştir. Bu sözcüğün asıl manası bir görüşe göre “iz”; bir görüşe göre de bir şeyin etkisi ile gaflete düşmektir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/274-275; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/123-124; İbn Fāris, Muʿcem, 4/380-381; er-Rāġıb el-ʾIṣfehānī, el- Mufredāt fī Ġarībi’l-Ḳurʾān, s. 358-359; el-Cevherī , eṣ-Ṣıḥāḥ, 2/868; el-Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 7/251-253).
Kur’an’da türevleriyle 27 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Aldatmak/kandırmak (el-Enfāl 8/49; el-Ḥadīd 57/14). 2. Aldatıcı, şeytan (Luḳmān 31/33; el-Ḥadīd 57/14). 3. Aldanma, gaflet (el-Mülk 67/20). 4. (Muḳātil, Tefsīr, 4/392, 5/240; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 6/288, 18/582-583).
MEKERA | مَكَرَ
Sözlükte mekera مَكَرَ “dolandırmak, aldatmak, hile yapmak” anlamına gelir. Nitekim ِقَدْ مَكَرَ بِه “Onu kandırdı.” demektir. اَلْمَكْرَةُ “savaşta hile yaparak tedbir almak”, اَلْمَكْوَرَّى “kötü görünümlü adam” manasındadır. Kapalılık bakımından hileye benzetilerek iç içe girmiş büyük göbeği olan cariye için جَارِيَةٌ مَمْكُورَةُ البَطْنِ ifadesi kullanılır. Dalları iç içe geçmiş ağaca اَلْمُكُورُ denir. اَلْمَكْرُ veya اَلْمَكْرَةُ gövdesi kalın bir tür bitkiyi ve teşbih yoluyla dolgun bacağı belirtir. Bu bağlamda bacakları şişman bayan مَمْكُورَةُ السَّاقَيْنِ şeklinde isimlendirilir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/160; Ezherī, Tehẕību’l-Luġa, 10/240-242; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 103; İbn Fāris, Muʿcem, 5/245; el-Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 11/155).
Kur’an’da türevleriyle 43 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Hile yapmak/kandırmak, tuzak kurmak (Ālu ʿİmrān 3/54; el-ʾAʿrāf 7/123). 2. Hileleri boşa çıkaran (Ālu ʿİmrān 3/54). 3. Hile yapanları cezalandırmak (el-ʾEnfāl 8/30; er-Raʿd 13/42). 4. Tuzak/hile (el-ʾAʿrāf 7/99; er-Raʿd 13/42). (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 18/93; Māturīdī, Teʾvīlāt, 6/23; 7/450; 8/97; 10/394; Māverdī, en-Nuket, 1/396; 2/312; Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 2/575-576; 3/432-433).
KARŞILAŞTIRMA
Teġābene, ḫadeʿa, seḥara, ġarra ve mekera “aldatmak, hile yapmak ve kandırmak” bakımından yakın anlamlı olsada bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Teġābene tecrübesizliğinden faydalanarak herhangi bir işte muhatabını aldatmaktır. Ḫadeʿa bilinmesi gereken hakikati ve faydalı olanı gizleyerek, bir şeyin tersini göstererek karşıdakini yanlışa düşmesi konusunda kandırmaya çalışmaktır. Seḥara genel olarak hızla hareket etmek, göz boyamak ve ilgi çekici ifadelerle karşıdakini çaktırmadan efsunlayarak kandırmaktır. Ġarra zararlı şeyleri güzel göstererek insanı kandırmaktır. Mekera sistematik bir şekilde hile ve aldatma yoluyla karşıdakine zarar vermeye çalışmaktır (ʿAskerī, el-Furūḳu’l-Luġaviyye, 258-260; Māverdī, en-Nuket, 1/396; el-Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 11/155-156; Kubeysī, Mevsūʿa, 3/767 ).
تَغَابَنَ | خَدَعَ | سَحَرَ | غَرَّ | مَكَرَ