Dönmek - Arkasını Dönmek

آبَ | أَدْبَرَ | اِرْتَدَّ | اِنْقَلَبَ | تَحَرَّفَ | تَوَلَّى | حَارَ | رَجَعَ | عَادَ | فَاءَ | فَاقَ | نَكَسَ | نَكَصَ

Müellif: Eyyüp Tuncer
Yayınlanma Tarihi: 15.09.2023            

ĀBE | آبَ

Sözlükte ābe آبَ “dönmek” anlamına gelir. Nitekim قَدْ آبَ الْمُسَافِرُ “Yolcu döndü.”; آبَ فُلَانٌ إِلَى سَيْفِهِ “Kılıcı kınından çıkartmak için elini götürdü/döndürdü.”; أَوَّبْتُ الْإِبِلَ “Gün boyu deveyi yürütüp kalacağı yere götürdü.”; تَأَوَّبْتُ “Geceleyin geldim/döndüm.”; أَوْبَةٌ وطَوْبَةٌ “Hoş geldin sefalar getirdin.” demektir. Dönüp dolaştığından dolayı güneş اَلْمُؤَوِّبَةُ; dönüp dolaşılan ve toplanılan yer اَلْمَآبَ; tekrar edilen tespih, dua vs. şeyler اَلتَّأْوِيبُ; deve vb. hayvanların toplanıldığı mekân اَلْمَبَاءَةُ; tespih, zikir, itaat, istiğfar, tövbe ile sürekli Allah’a yönelen/dönen kimse اَلْأَوَّابُ; bir şeyi tekrarlama ve dönüt verme التَّأْوِيبُ şeklinde isimlendirilir. Cennet için حُسْنُ مَآبٍ; cehennem için ise شَرُّ مَآبٍ ifadeleri kullanılmaktadır. جَاءُوا مِنْ كُلِّ أَوْبٍ “Her taraftan/dönemeçten geldiler.” cümlesinde kelime “yön, taraf” manasındadır. آبَكَ اللهُ ibaresi ise “Allah sana lanet etsin, buna müstahaksın.” anlamında bir bedduadır (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/97-98; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/1028-2019; İbn Fāris, Muʿcem, 1/152-154; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 1/88; İbn Sīde, el-Muḥkem, 10/566-567). 

Kur’an’da türevleriyle birlikte 17 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Tespih, zikir, sabır, şükür, itaat, istiğfar, tövbe ile sürekli Allah’a yönelen/dönen kimse (el-ʾİsrāʾ 17/25; Ṣād 38/17). 2. Allah’a ve ahirete dönüş/diriliş (el-Ġāşiye 88/25). 3. Dönülen, sığınılan yer. (er-Raʿd 13/29; Ṣād 38/55) Kelimenin bu formu insanların ahirette varacağı cennet ve cehennem için kullanılmıştır (Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 667; Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 74; İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 13/159, 23/241, 30/55; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 79).

EDBERA |  أَدْبَرَ 

Sözlükte “dönmek, arkasını çevirmek” manasına gelen edbera أَدْبَرَ “bir şeyin arkası, son kısmı anlamına gelen” دُبُرٌ kelimesinden türemiştir. Nitekim “Günün sonu geldi.” دَبَرَ النَّهَارُ cümlesinde bu anlam vardır. Bir şeyin sonuna دَابِرُ الشَّيْءِ; evin arka kısmına ve zaviyesine دُبُرُ الْبَيْتِ; insanın ökçelerine دَابِرَةُ الْإِنْسَانِ; kuşların arka parmağına دَابِرَةُ الطَّائِرِ; Süreyya yıldızından sonra gelen yıldıza اَلدَّبَرَانُ denilir. Önü ve arkası bilinmeyen gizli ve kapalı şeyler لَيْسَ لِهَذَا الْأَمْرِ قِبْلَةٌ وَلَا دِبْرَةٌ deyimiyle dile getirilir. “Onun sözünü kulak ardı etti.” جَعَلَ قَوْلَهُ دَبْرَ أُذُنَهُ; “Allah onların sonunu getirdi, köklerini kazıdı.” قَطَعَ اللَّهُ دَابِرَهُمْ; “Ok hedefini şaştı.” دَبَرَ السَّهْمُ الْهَدَفَ ifadeleriyle karşılanır. Bir şeye veya kimseye arkasını dönmeyi anlatan أَدْبَرَ bu kökten türemiştir. Akrabalarına arkasını dönen ve sırt çeviren kişiye رَجُلٌ أُدَابِرٌ denilmektedir. اَلتَّدْبِيرُ ve اَلتَّدَبُّرُ “bir işin sonunu düşünmek” anlamında ortak olmakla birlikte tedebbürün daha çok işin sonunu düşünmek tedbīrin ise bu düşüncenin bir sonucu olarak gerekli tedbirleri alıp yönetmek manası vardır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/5-6; İbn Fāris, Muʿcem, 2/324-326; İbn Sīde, el-Muḥkem, 9/310-316;ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 164; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 2/586-588).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 44 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Arka, sırt, ön kelimesinin karşıtı (el-Enfāl 8/16; Muḥammed 47/25). Muḥammed 47/25 ayetindeki kullanım “atalardan kalma batıl din” olarak yorumlanmıştır. 2. Arkasını dönmek (el-Meʿāric 70/17; el-Müddessir 74/323). 3. Ardısıra, peşinden (Ḳāf 50/40). 4. Son bulmak, kaybolmak (el-Müddessir 74/33). 5. Bir şeyin geriye kalan kısmı, arkada olan, en son kişi/şey (el-Enʿām 6/45). 6. Bir işin sonucunu düşünüp taşınmak (Muḥammed 47/24). 7. Yönetmek, işleri idare etmek (Yūnus 10/3; er-Raʿd 13/2) (Kubeysī, Mevsūʿa, 4/398-399).

İRTEDDE | اِرْتَدَّ

Sözlükte irtedde اِرْتَدَّ “döndürmek, çevirmek” anlamındaki radde رَدَّ fiilinden türemiş olup “dönmek” demektir. İsteyenin talebini karşılamak رَدَّ السَّائِلَ; birine cevap vermek رَدَّ إِلَيْهِ جَوَاباً; yolculuktan dönmek اِرْتَدَّ عَنْ سَفَرِهِ; dinden dönmek اِرْتَدَّ عَنْ دِينِهِ; bir şeyi geri istemek, اِسْتَرَدَّهُ الشَّيْءَ; sözü tekrar etmek/geri döndürmek رَدَّدَ الْقَوْلَ ifadeleriyle karşılanır. İslam’dan dönene اَلْمُرْتَدُّ; dinden dönmeye اَلرِّدَّةُ; boşandıktan sonra babasının evine dönen kadına اَلْمَرْدُودَةُ; farklı seçenekler arasında tereddüt eden kimseye اَلْمُتَرَدِّدُ; dalgalı denize بَحْرٌ مُرِدٌّ; öfkeli kimseye مُرِدُّ الْوَجْهِ; kelimeleri tekrarlamaya neden olan dildeki tutukluluğa رَدٌّ; döndürülen şeye رَدِيدٌ veya مَرْدُودٌ; insanların bakıp dönmesine neden olan yüzdeki çirkinliğe رَدَّةٌ; bu şekildeki kusura رِدَّةٌ denilir. (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/110-111; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/110; İbn Fāris, Muʿcem, 2/386-387; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 1/372-373; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 2/473-474; İbn Sīde, el-Muḥkem, 9/266-269; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/346-347).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 59 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Geri dönmek (el-Baḳara 2/228; el-Kehf 18/64). 2. Arkasına dönüp kaçıp gitmek (el-Māʾide 5/21). 3. Geri vermek, iade etmek (Yūsuf 12/65). 4. Dinden ve imandan dönmek, küfre dönmek (el-Māʾide 5/54). 5. Hayret ve tereddüt içinde kalakalmak (et-Tevbe 9/45). 4. Havale etmek (en-Nisāʾ 4/83). 5. Dirilmek, dirilip Allah’a ve ahirete dönmek (el-Kehf 18/36). 6. Dönüştürmek (en-Nisāʾ 4/47). 7. Karşılık vermek (en-Nisāʾ 4/86) 8. Bir şeyi engelleyerek döndürmek (Yūnus 10/107). 9. Akıbet, dönüş yeri (el-Müʾmin 40/43) (Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 204-205).

İNḲALEBE | اِنْقَلَبَ 

Sözlükte inḳalebe اِنْقَلَبَ “dönmek, dönüşmek, değişmek” demektir. “Bir şeyi başka bir şeye dönüştürmek ve değiştirmek, bir şeyin içini dışına çıkarmak, altını üstüne getirmek” manalarını taşıyan قَلَبَ kökünden türemiştir. Nitekim baytarın, hayvanın bacaklarını evirip çevirmesi ve onlara kaldırıp bakması قَلَبَ الْبيْطَارُ قَوَائِمَ الدَّابَّةِ; bir kişinin bir şeyin altını üstüne getirmesi قَلَبَهُ ظَهْرًا لِبَطْنٍ şeklinde anlatılır. تَقَلَّبَ فِي الْأُمُورِ birtakım işleri evirip çevirmeyi; قَلَّبَ التَّاجِرُ السِّلْعَةَ tüccarın malı teftiş etmesini; تَقَلَّبَ عَلَى فِرَاشِهِ birisinin yatağında dönüp durmasını; قَلَّبَ كَفَّيْهِ birinin pişmanlıkla ellerini evirip çevirmesini ifade eder. Kalp, duygu açısından sürekli değişim ve dönüşüm geçirdiği için اَلْقَلْبُ diye anılmıştır. Kazılarak ters yüz edilmiş toprağa اَلْقَلِيبُ; tersyüz edilmiş her nesne için مَقْلُوبٌ sözcüğü kullanılır. Tahrif edilmiş söze كَلَامٌ مَقْلُوبٌ; sürekli değişen ve hile yapan kişiye رَجُلٌ قُلَّبٌ حُوَّلٌ; kalp hastalıklarına اَلْقُلَابُ denilir (İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/422; Māverdī, en-Nuket, 1/73; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 411; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/95; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 4/291;  Kubeysī, Mevsūʿa, 11/630).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 168 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Kalp (el-Baḳara 2/7; Ḳāf 50/37; ). 2. Dönmek, rücu etmek (el-Baḳara 2/143; el-ʾİnşiḳāḳ 84/9). 3. Değişmek, değiştirmek (en-Nūr 24/37; el-ʾEnʿām 6/110). 4. Dolap çevirmek, tuzak kurmak (et-Tevbe 9/48). Ayetteki قَلَّبُوا لَكَ  الْاُمُورَ ifadesi deyimsel bir ifadedir. 5. Dönüş yeri, ahiret (eş-Şuʿarā 26/227). (Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 376- 377).

TEḤARRAFE | تَحَرَّفَ

Sözlükte “uç, taraf, dönmek” şeklinde üç asli anlam kullanılan için kullanılan حَرَفَ kökünden türeyen teḥarrafe تَحَرَّفَ “dönmek, yönelmek, meyletmek, bir tarafa sapmak” manasına gelmektedir. Bir şeyin yerinden ve mutedil noktadan ayrılmasına dair her türlü manayı içermektedir. “Taraf, uç, yan; zirve, tepe; kelime, kelam” vb. anlamlarındaki اَلْحَرْفُ ile “bir sözün veya anlamının bozulması” karşılığındaki اَلتَّحْرِيفُ bu köktendir. Nitekim هُوَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى حَرْفٍ وَاحِدٍ sadece işin bir boyutuyla ilgilenen kişiyi anlatır. Kılıcın ucu, dağın zirvesi ve cılız deveye اَلْحَرْفُ; yaraların tedavisinde kullanılan ince ve uzun metal çubuğa اَلْمِحْرَافُ denilir. Yerinden ayrılarak başka noktalara intikal etmeye ve dönmeye neden olduğu düşünülerek meslek ve sanat اَلْحِرْفَةُ; sanatkâr, usta ve mütehassıs kişi de اَلْمُحْتَرِفُ şeklinde isimlendirilmiştir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/305-306; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/517-518; İbn Fāris, Muʿcem, 2/42-43; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 4/1342-1343; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/183; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 2/452; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 2/231-234).

Kur’an’da türevleriyle birlikte altı yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalarıdır: 1. Taraf, yan (el-Ḥacc 22/11). 2. Tahrif etmek, bozmak (en-Nisāʾ 4/46). 3. Bir tarafa çekilme (el-ʾEnfāl 8/16). (Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 2/452; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 140).

TEVELLĀ | تَوَلَّى

Sözlükte tevellā تَوَلَّى “yakın olmak, yönetmek, yardım etmek” manasındaki وَلِيَ kökünden türemiş olup “üstlenmek, yüz çevirmek, dönmek” anlamına gelmektedir. Nitekim bir işi üstlenmek ve yönetici olmak تَوَلَّى الْأَمْرَ şeklinde ifade edilir. Yine تَوَلَّى فُلَانٌ عَنَّا “Falanca bizden yüz çevirdi.”; تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ “Gölgeye döndü/çekildi.”; تَوَلَّ عَنْهُمْ “Onlardan uzaklaş, ayrıl!” demektir. Bir şeyden yüz çevirmek وَلَّى; işleri ardı sıra yapmak يُوَالِي بَيْنَ اَلْأَعْمَالِ; biriyle dost olmak يُوَالِي أحَدًا ile anlatılır. Bu noktadan hareketle “dost, akraba, sahip” manasına gelen اَلْوَلِيُّ aynı zamanda yetimlerin işlerini üstlenen veya nikâh akdini elinde bulunduran kişidir. تَوَالِي ve اَلوَلَاءُ iki birey arasındaki bir başkasının girmesine izin vermeyecek düzeydeki yakınlığı ifade eder. Bu yakınlık mekân, soy, din, dostluk ve dayanışma açısından olabilir. Kelimenin dost, arkadaş anlamından hareketle تَوَلَّى “dost edinmek, sevmek, sevgi ve muhabbet beslemek” için kullanılmaktadır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/400-401; İbn Fāris, Muʿcem, 6/141; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 533; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/355;  İbnu’l-Cevzī, Nuzhe, 214-216; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 13/225-230).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 232 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Ayrılmak, çekip gitmek (et-Tevbe 9/92) 2. Yüz çevirmek, inkar etmek  (en-Nisāʾ4/80, 89). 3. Geri durmak, kaçmak (el-ʾEnfāl 8/15). 4. Yönetici olmak (el-Baḳara 2/205). Ayetteki kelime bazılarınca ayrılmak ve çekip çekip gitmek şeklinde anlaşılmıştır. 5. Dost edinmek (el-Ḥacc 22/4). 6. Yüklenmek, üstlenmek  (en-Nūr 22/11). 7. Yönelmek, dönmek (el-Baḳara 2/144). 8. Akraba, dost, yardımcı (Meryem 19/5; ed-Duḫān 44/41). 9. Allah’ın اَلْمَوْلَى ve اَلْوَلِيُّ ismi (el-Baḳara 2/107; el-ʾEnfāl 8/40). 10. Beddua cümlesi (el-Ḳıyāme 75/34-35) Bu ayetlerde kinaye yoluyla Ebu Cehil’in azaba daha yakın olduğu bir tehdit ifadesi olarak bildirilmiştir.  11. Varisler (en-Nisā 4/33). (İbnu’l-Cevzī, Nuzhe, 214-216; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 1173-1174).

ḤĀRA | حَارَ

Sözlükte ḥāra حَارَ “geri dönmek, deveran etmek” anlamına gelir. Nitekim حَارَ إِلَى الشَّيْءِ “Bir şeye döndü.”; أَحَارَ عَلَيْهِ جَوَابَهَ “Ona cevap/karşılık verdi, dönüş yaptı.”; هُمْ يَتَحَاوَرُونَ “Aralarında konuşuyorlar.”; حَارَ بَعْدَ مَا كَارَ “Çok iken azaldı, aza dönüştü.”; نَعُوذُ باللهِ مِنَ الحَوْرِ بَعْدَ الكَوْرِِ “Ziyadeden sonra noksanlığa dönmekten Allah’a sığınırız.” duası mecazen imandan sonra küfre düşmekten Allah’a sığınma anlamını içerir. فُلانٌ حَائِرٌ بَائِرٌ “helake maruz kalan, işleri kesat olan kişi”; اَلْمَحَارُ “dönüş yeri”; اَلْمِحْوَرُ “makaranın dingili, mil, mihver, eksen” demektir. Bazı dilcilere göre اَلْحُورُ ile اَلْحَوَارِيُّ kelimesinin bu kökten türemiş olması muhtemeldir. Buna göre ḥuri güzelliği temsil edip “gözünün beyazı saf, siyahı koyu ve yuvarlak”; ḥavārī ise “seçkin, dost, bir kimseye ileri derecede yardım eden, elbisesi beyaz ve temiz kişiler” manasına gelmektedir. Her iki kelime iyi, temiz ve hoş olana doğru bir dönüşü ve yönelişi anlatır. Bu noktadan hareketle beyaz un ُّاَلْحُوَّارِي; ciltleri beyaz ve narin olan şehirli اَلْأَحْوَرِيُّ; beyaz inek اَلْحَوْرُ; beyaz ve ince deri اَلْحَوَرُ; beyazlaşma اَلْإِحْوِرَارُ; müşteri yıldızı (Jüpiter) اَلْأحْوَرَ diye isimlendirilir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/370-371; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/525; İbn Fāris, Muʿcem, 2/115-117; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 2/638-640; İbn Sīde, el-Muḥkem, 3/501-507; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 134-135;  Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 2/358-363).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 13 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Karşılıklı konuşmak, tartışmak (el-Kehf 18/34; el-Mücādele 58/1). 2. Geri dönüş, ölümden sonra diriliş (el-ʾİnşiḳāḳ 84/14). 3. Huri (eṭ-Ṭūr 52/20). 4. Havari (eṣ-Ṣaff 61/14). (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 5/443-444; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 134-135; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 2/358-363; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī,155-156). 

RACEʿA | رَجَعَ

Sözlükte raceʿa رَجَعَ “dönmek, geri dönmek, tekrarlamak” anlamına gelir. Nitekim رَجَعَ إِلَى الْحَقِّ “Hakka döndü.”; رَجَعَ إِلَى أَهْلِهِ بِاللَّيْلِ “Geceleyin ailesine döndü.” demektir.  رَاجَعَ الرَّجُلُ امْرَأَتَهُ karısını boşadıktan sonra kocanın ona geri dönmesini; أَرْجَعَ الرَّجُلُ يَدَهُ فِي كِنَانَتِهِ لِيَأْخُذَ سَهْمًا bir kişinin elini ok almak için sadağa götürmesini anlatır. رَاجَعَ الشَّيْءَ bir şeye müracaat etme, başvurma; تَرَاجَعَ الْقَوْمُ topluluğun yerlerine dönmesi; رَجَّعَ الرَّجُلُ bir adamın nağme yapması; اِرْتَجَعَ عَلَى الْغَرِيمِ وَالْمُتَّهَمِ borçlu ve sanıktan hakkını talep etme; رَاجَعَهُ الْكَلَامَ مُرَاجَعَةً biriyle konuşup diyaloğa geçmek; اِسْتَرْجَعَ عِنْدَ الْمُصِيبَةِ musibet zamanında ‘Biz Allah’a aidiz, ona döneceğiz’ sözünü söylemek için kullanılır. اَلرُّجْعَى “dönüş, Allah’a/ahirete dönüş”; اَلرَّاجِعَةُ “satılan eski devenin parasıyla satın alınan yeni deve”; اِمْرَأَةٌ رَاجِعٌ “eşi vefat ettiğinden dolayı ailesine dönen kadın”; ثَوْبٌ رَجِيعٌ “tekrar tekrar giyildiğinden eskimiş elbise”; اَلرَّجْعُ “yağmur”; اَلْمَرْجِعُ “akıbet, dönüş kaynağı/merkezi” manasındadır (Muḳātil, Tefsīr, 2/51; Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/101-102; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 2/686; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/460-461; İbn Fāris, Muʿcem, 2/490-491; İbn Sīde, el-Muḥkem, 1/317-322; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/339-340; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 2/73-74; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 365).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 104 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Döndürmek, çevirmek (Ṭā-Hā 20/40; el-Mülk 67/3). 2. Dönmek (Yūsuf 12/46, 50, 62; el-Fecr 89/28). 3. Karşılıklı konuşmak (Sebeʾ 34/31). 3. Yağmur (eṭ-Ṭārıḳ 86/11). 4. Boşanmadan sonra dönüş, ric‘î talak (el-Baḳara 2/230). 5. Dönüş yeri (Yūnus 10/23) 6. Kişinin kendi iç dünyasına yönelmesi (el-ʾEnbiyā 21/64). 7. Tövbe etmek (el-ʾAʿrāf 7/168) (Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 148; Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 1/369-370; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 200-201).

ʿĀDE | عَادَ

Sözlükte ʿāde عَادَ “dönmek” manasına gelir. Nitekim عَادَ إِلَى مَسْقطِ رَأْسِهِ cümlesi “Doğduğu yere döndü.” anlamındadır. عَادَ فُلانٌ عَلَيْنَا مَعْرُوفُهُ “Falancanın iyiliği bize döndü/dokundu.”; هذا الأمْرُ أَعْوَدُ عَلَيْكَ مِنْ غَيْرِهِ “Bu iş diğerlerine göre sana daha kolaydır/kolay bir şekilde sana dönecektir.”; عَادَ عَلَيْهِمِ الدَّهْرُ “Onların üzerinden zaman geçti.” demektir. Kelimeden türeyen أَعَادَ “döndürmek, iade etmek, cevap vermek, bir şeyi yeniden yapmak”; تَعَوَّدَ tekrar edilegeldiği için bir işe alışmak”; اِعْتَادَ “bir şeyi âdet hâline getirmek” için kullanılır. Zira مَنِ اعْتَادَ/تَعَوَّدَ أَكْلَ اللُّحُومِ أَسْرَفَ فِي النَّفَقَةِ “Et yemeyi alışkanlık haline getiren çok para harcar.” manasındadır. Her yıl tekrarlandığından bayram اَلْعِيدُ; Allah’ın mahlûkatı diriltmesi اَلْإِعَادَةُ; bir işi tekrar etme اَلْعَوْدَةُ; tekrar yenilen ve sofraya konulan yemek اَلْعُوَادَةُ; tekrar edilerek süregelen gelenek ve görenekler اَلْعَادَةُ; dönüş ve toplantı yeri olmasından dolayı ahirete, hacc ve Mekke اَلْمَعَادُ; hasta ziyareti اَلْعُوَادَةُ; her kesildiğinde tekrar çıktığından dolayı ağaç dalı اَلْعُودُ; daha önce gidilip gelindiği için eski yol اَلْعَوْدُ şeklinde isimlendirilir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/247-251; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa 2/666-668; İbn Fāris, Muʿcem, 4/181-184; İbn Sīde, el-Muḥkem, 2/320-325; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 4/108-110;  Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 8/306-314).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 39 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Dönülecek/varılacak yer (el-Ḳaṣaṣ 28/25). Bu ayetteki varılacak yerin Mekke, Beyt-i Makdis, fetih günü, ölüm, kıyamet günü, ahiret, cennet, makam-ı mahmûd olduğu yönünde görüşler vardır. 2. Dönmek (el-ʾAʿrāf 7/88; el-Mücādele 58/3). Kelimenin bu anlamı genel bir nitelikte olup bağlama göre “dinden dönmek”, “sözünden dönmek” şeklinde anlaşılabilir. 3. Bir şeyi (eski) yerine yahut hâline döndürmek (Ṭā-Hā 20/21; el-Burūc 85/15). 4. Eğilmek, bükülmek (Yā-Sīn 36/39). 5. Bir davranışı tekrar yapmak (el-ʾİsrāʾ17/8; el-ʾEnʿām 6/28). 6. Bayram, şenlik, sevinç kaynağı, tazim edilen şiar (el-Māʾide 5/114) (Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 2/136-139; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 4/108-110; 328-329; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 328-329; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 8/306-314).

FĀʾE | فَاءَ

Sözlükte fāʾe فَاءَ “dönmek, dönüşmek, hareket etmek” demektir. Nitekim فَاءَ الْفَيْءُ “Gölge batı tarafından doğu tarafına döndü.”; اِلظِّلَالُ تَفَيَّأَ “Gölge bir yerden başka bir yere doğru döndü, hareket etti, genişledi.” anlamına gelir. تَفَيَّأَ فِيهِ bir yerde gölgelenmeyi anlatır. فِئَةٌ yardımlaşmak için birbirlerine dönen ve birbirlerini destekleyen topluluk ve فَيْءٌ de sadece dönen gölge için kullanılır. اسْتَفَأْتُ هَذَا الْمَالَ “Bu malı fey olarak aldım.” ifadesindeki fey bir fıkıh terimi olarak zahmet çekilmeden elde edilen ganimet veya gayr-i müslimlerle yapılan anlaşma neticesinde elde edilen cizye ve vergidir. Ganimetlerin gölge demek olan فَيْءٌ ile isimlendirilmesi, dünyada kendisine değer verilen malların yok olup giden bir gölge gibi olduğuna işaret etmek içindir (İbn Fāris, Muʿcem, 4/435-436; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 1/701; Askerī, el-Furūḳu’l-Luġaviyye, 302; İbn Sīde, el-Muḥkem, 10/547-548; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 389; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 1/260-261; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 4/222-223; Ebū’l-Beḳā, el-Kulliyyāt, 675)

Kur’an’da türevleriyle birlikte yedi yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Dönmek (el-Ḥucurāt 49/9). 2. Yemininden dönmek (el-Bakara 2/226). 3. Ganimet vermek (el-Ḥaşr 59/6). 4. (Gölgenin) hareket etmesi (en-Naḥl 16/48). (Beġavī, Meʿālimu’t-Tenzīl, 1/256; Ebū’l-Beḳā, el-Kulliyyāt, 669; Kubeysī, Mevsūʿa, 9/575-580).

FĀḲA | فَاقَ

Sözlükte fāḳa فَاقَ “ayılmak, kendine gelmek, yükselmek” anlamındadır. Nitekim فٌلَانٌ يَفُوقُ السَّطْحَ bir kişinin çatıya çıkmasını anlatır. فَوْقٌ alt kelimesinin zıddıdır. فَوَاقٌ veya فُوَاقٌ “dönmek, tekrarlamak” demektir. فُوَاقُ النَّاقَةِ “sağılan bir devenin göğsüne sütün tekrar dolması veya iki sağım arasında geçen zaman” için kullanılır. Buna bağlı olarak مَا لَهُ مِنْ فَوَاقٍ ifadesi “bir şeyin dönmemesini, tekrarlanmamasını, arasına zamanın girmemesini ve kesintiye uğramamasını” ifade eder. Örneğin فَوَّقْتُ الْفَصِيلَ “Belli aralıklarla deve yavrusuna süt içirdim.” demektir. Bir rivayette geçen أَتَفَوَّقُهُ تَفَوُّقَ اللَّقُوحِ ifadesi Kur’an’ın peyderpey, belli zaman aralıklarında, teenni ile okunduğu şeklinde yorumlamıştır. اَلْإِفَاقَةُ “ayılmak” manasında olup إفَاقَةُ الْمَرِيضِ kişinin baygınlık gibi bir durumdan kurtulmasını, kendine gelmesinini; إفَاقَةُ السَّكْرَانِ ise sarhoşun kendisine gelmesini anlatır (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/346-347; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 20/33; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/490; İbn Fāris, Muʿcem,  4/461-462; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 2/708; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 4/1546; Māverdī, en-Nuket, 5/82; İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/580; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 388; Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 26/372; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 9/174-177).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 43 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Ayılmak (el-ʾAʿrāf  7/143). 2. Zaman, bekleme ve dönüş (Ṣād 38/15). Ayetteki مَا لَهُ مِنْ فَوَاقٍ ifadesi ile kastedilen Allah’ın azabı geldiğinde tıpkı deveden süt sağıldıktan sonra tekrar memesinin sütle dolacağı kadar bir süre dahi beklenmeyeceğidir. 3. Üst, üstünde, çokluk, büyüklük (el-Baḳara 2/26; Ālu ʿİmrān 3/55). (İbnu’l-Cevzī, Nuzhe, 473-474; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 3/257-259; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 359)

NEKESE | نَكَسَ

Sözlükte nekese نَكَسَ “çevirmek, döndürmek, ters yüz etmek, baş aşağı etmek” anlamına gelir. Nitekim نَكَسَ رَأْسَهُ “Başını eğdi.” demektir. “Döndürmek, çevirip ters yüz etmek” manasındaki نَكَّسَ genel olarak iyi bir vaziyetten kötü bir vaziyete döndürme ve çevirmeyi belirtir. اَلْوَلَدُ الْمَنْكُوسُ “doğumda başından önce ayakları gelen çocuk”; اَلنِّكْسُ “gezi kırılan ve alt tarafı yerine baş tarafı kullanılan ok”;  اَلنَّاكِسُ “başını eğen, başı eğik”; اَلْمُنَكِّسُ “hareket ettiğinde başı aşağıda/eğik olan at”, اَلنِّكْسُ “zayıf ve aciz kimse” için kullanılır. Türkçe’ye de nüks etmek şeklinde geçen اَلنُّكْسُ “bir durumun veya olayın yeniden ortaya çıkması” olup نُكِسَ في مَرَضِهِ نُكْساً cümlesi, hastalığın yeniden ortaya çıkmasını anlatmaktadır. تَعْساً لَهُ ونُكْساً/نَكْسًا cümlesi birisi için beddua niteliğindedir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/264; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/857; İbn Fāris, Muʿcem, 5/477; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 1/884; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/986; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/304; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 5/122-123; İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 23/54; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 12/268-270; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 1076).

Kur’an’da türevleriyle birlikte üç yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. (Bir inanç ve düşünceye) geri dönmek (el-ʾEnbiyā 21/65). 2. (Başını) öne eğmek (es-Secde 32/12). 3. Tersine çevirmek (Yā-Sīn 36/68). Ayetteki ifade mecazî olarak insanın gücü ve kuvvetini kaybettiği yaşlılık evresine ulaştırılması anlatılmaktadır (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 16/301-303, 19/478; Māverdī, en-Nuket, 3/442, 5/29; İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 17/103-104, 23/54; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 1147- 1148; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 12/268- 270; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 1076).

NEKEṢA | نَكَصَ

Sözlükte nekeṣa نَكَصَ “dönmek, vazgeçmek, korku ve endişe gibi nedenlerden dolayı geri çekilmek” anlamına gelir. Hayırlı ve iyi işlerden dönmeyi ifade etmektedir. Nitekim نَكَصَ الرَّجُلُ عَنِ الْأَمْرِ “Falanca işten döndü.” veya نَكَصَ عَلَى عَقِبَيْهِ “İki topuğu/ökçesi üzerine döndü.” cümleleri hayırlı ve iyi şeylerden dönmeye ve uzaklaşmaya delalet etmektedir. Bahtı ve şansı düşük biri için فُلَانٌ حَظُّهُ نَاقِصٌ وَجِدٌّهُ نِاكِصٌ deyimi kullanılır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/265; İbn Fāris, Muʿcem, 5/477; İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/701; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/171; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 5/124; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 12/ 270-272; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 1077).

Kur’an’da iki yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Geri dönmek (el-Enfāl 8/48). 2. Allah’ın ayetlerinden yüz çevirmek (el-Müʾminūn 23/66). (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān 11/255; Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 15/492; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 5/124; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 1148; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 12/ 270-272).

KARŞILAŞTIRMA

Ābe, edbera, irtedde, inḳalebe, teḥarrafe, tevellā, ḥāra, raceʿa, āde, fāʾe, fāḳa, nekese ve nekeṣa “dönmek” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Ābe bir şeyin son noktasına dönmektir. Bu dönüş başlangıç noktasına geri gelmek şeklinde dairesel olabildiği gibi bir yerden başka bir yere gitme şeklinde çizgisel bir boyut da taşıyabilir. Kelime ayrıca itaat ve ibadet gibi hayırlı şeylere iradeli olarak dönmeyi de ifade eder. Ābe dönülecek yere yönelmeyi anlatırken edbera bir şeyi arkasına alarak veya arkasına atarak dönüp gitmektedir. Bu bazen maddî bazen de manevî bir surette meydana gelebilir. İrtedde mecbur bırakılarak terketmek zorunda kaldığı şeye “dönme” eylemiyken ʿāde kişinin hoşlanmadığı için terkettiği şeye ya da duruma geri dönüşünü ifade eder. İnḳalebe mutlak bir şekilde dönmek ve dönüşmektir. Bu maddî, manevî, zaman, mekan, nitelik, durum ve konu  anlamı içeren bir dönmeyi ifade eder. Ayrıca inḳalebe ile dile getirilen dönüş daha önce içinde bulunulan durumdan farklı bir hâle dönüştür. Teḥarrefe yan çizmek, meyletmek ve sapmak anlamındaki bir dönme eylemidir. Burada yoldan çıkmak, itidal noktasından ayrılıp olmaması gereken bir yere gitmek anlatılır. Tevellā mutlak bir dönme ve yüz  çevirme değil süregelen bir durumu terk etmek, ondan dönmek demektir. Kur’an’da ilā cer harfiyle kullanımı ve velāyet kök anlamı dışındaki bütün kullanım biçimleri olumsuzdur. Ḥāra zoraki dönüş için kullanılır. Raceʿa daha önceki mekân, sıfat, hâl, eylem, söylem vs. gibi şeylere dönmektir. Söz konusu fiil, bu kelime grubu içinde en geniş anlamlısı olup bütün dönme eylemleri için kullanılır. Fāʾe kısa ve yakın sürede iyi duruma dönmeyi ifade eden ve olumlu manada kullanılan bir kelimedir. Her fey dönmektir ama her dönmek fey değildir. Fāḳa genellikle araya fasıla, istirahat ve beklemenin girmediği dönme anlamında  kullanılır. Nekese baş aşağı başka ifade ile yüksekten aşağı doğru dönmektir, ters yüz olmaktır. Nekeṣa korkarak veya ihanet ederek dönmektir. Genellikle aklî, dinî ve insanî görevler gibi hayırlı ve iyi işlerden dönmeyi ifade etmektedir (ʿAskerī, el-Furūḳu’l-Luġaviyye, 114, 302-303; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 2/232; 3/193; 9/336; 12/269, 271; 13/229-230; Kubeysī, Mevsūʿa, 1/465, 3/622, 5/69, 9/575, 11/603).