Açık - Belli Olan

بارِزة | جهرة | ظاهرة | علانيةٌ

Müellif: Veysel Gengil
Yayınlanma Tarihi: 28.04.2022            

BĀRİZE |  بَارِزَةٌ 

Sözlükte “bir şeyin kendisini belli ederek öne çıkması ve görünmesi” anlamına gelen bārize بارزة kelimesi b-r-z َبَرَز kökünden türemiştir. Söz konusu görünme özellikle diğerleri arasından sıyrılmak suretiyle gizli olan bir şeyin öne çıkması şeklinde gerçekleşmektedir. Bu bakımdan ilim yolunda diğerlerini geçen kişi hakkında بَرَّز الرجلُ في العلم denilir. Bu fiil yarışta öne çıkan at için de kullanılmıştır. رجل برْزٌ “akıllı ve güvenilir adam”, امراة برْزة “faziletli, iffetli ve başkalarıyla iyi geçinip sözüne güvenilen kadın” demektir. أبرز الكتاب denildiğinde kapalı olan bir kitabın gözler önüne serilmesi kastedilir. بارز fiili savaş esnasında teke tek yapılan mücadeleyi, إبْريز ise gizli iken açığa çıkartılan saf altını anlatır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/ 129-130; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/ 307; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 864; İbn Sīde, el-Muḥkem, 9/ 37-38; Ezherī, Tehzību’l-Luġa,13/200-201; İbn Fāris, Muʿcem, 1/120; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/ 55-56; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 1/ 71-273).  

Kur’an’da türevleriyle dokuz yerde geçmektedir. Bu yerlerde benzer durum ve şartların daha önce görülmemiş bir şekilde ortaya çıkması, hiçbir engel olmaksızın hakikatin gözler önüne serilmesi ve gizlenen şeylerin zuhur etmesi anlamlarındadır (el-Kehf 18/43; eş-Şuʿarā 26/91 el-Müʾmin 40/16).

CEHRA |  جَهْرَةٌ

Sözlükte “kalpte olanı açık etmek, gözler önüne sermek, ilan etmek ve sesi yükseltmek” anlamlarına gelen cehra جهرة kelimesi c-h-r جَهَرَ kökünden türemiştir. Sırlı ya da gizli şeylerin zıddıdır. جهرت البئر cümlesi su, toprak ya da çamur dolu kuyunun temizlenip meydana çıkarılması  anlamında kullanılır. Ayrıca cehra arada engel olmayacak ve tüm şüpheleri giderecek şekilde aleni/açık olmak manasını taşımaktadır. Nitekim tümsek ya da ağaç gibi onu örtecek şeylerin bulunmadığı mekânlara الجهراء denilir. امرأة جهيرة “görünümü güzel veya sesi yüksek kadın”, جهر “bir şeyin gözde büyütülmesi”, الأجهر “güneşli ortamlarda gözü iyi görmeyen” demektir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/269; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/468; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 200; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/159; İbn Sīde, el-Muḫaṣsaṣ, 4/160-163; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 2/151-152).

Kur’an’da türevleriyle 49 yerde geçmektedir. Bu yerlerde hiçbir engel olmadan bir şeyin son derece açık bir şekilde söylenmesi veya yapılması anlamındadır (el-İsrā 17/100; Ṭā-Hā 20/7; Nūḥ 71/8; en-Nisā 4/153). 

ẒÂHİRA |  ظَاهِرَةٌ 

Sözlükte “zuhur eden, açıkça görünen” anlamındaki ẓahira ظاهرة kelimesi ẓ-h-r ظَهَرَ kökünden türemiştir. Bu kök temel olarak “güç, sırt vermek ve inkişaf etmek” manalarına gelmektedir. Buradan hareketle öğle vaktine ez-ẓuhr الظهر denilir. Bu zaman dilimi, gündüzün en belirgin vakti ve ışığın en parlak anıdır. İnsanın sırtı, en belirgin ve en güçlü yeri olmasından dolayı ظهر  olarak isimlendirilir. Öte yandan bu kelime üstün gelmek, gizli ya da bilinmeyen bir şeyden haberdar olmak anlamlarını taşır. الظهري kendisinden gafil olunan ve unutulan şeydir. Cahiliye döneminde hanımından ayrılmak isteyen birisi “Sen bana annemin sırtı gibisin.” anlamındaki أنت علي كظهر امي cümlesini söylerdi (Halīl b. Ahmed, Kitābu՚l-‘Ayn, 3/80-81; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 2/602-603; İbn Sīde, el-Muḫaṣsaṣ 13/2; İbn Sīde, el-Muḥkem, 4/ 285-291; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ,7/ 219-226).

Kur’an’da türevleriyle 56 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Açık, açıkça (el-Ḥadīd 57/3; Luḳmān 31/20). 2. Öğle vakti (er-Rūm 30/18). 3. Sırt (el-İnşirāḥ 94/3). 4. Ardına atmak (el-Baḳara 2/101). 5. Destek olmak (el-Baḳara 2/75). 6. Üstün gelmek (et-Tevbe 9/33). 7. Ortaya çıkmak (et-Tevbe 9/48). 8. Görünmek (en-Nūr 24/31). 9. Farkına varmak (en-Nūr 24/31). 10. Zıhar yapmak (el-Mücādele 58/2). 

 ʿALĀNİYE |  عَلَانِيَةٌ 

Sözlükte “açıkça” manasındaki ʿalāniye عَلَانِيَةٌ kelimesi ʿa-l-n عَلَنَ kökünden türeyen bir mastardır. Bu kök “belli ve aşikâr olmak, ortaya çıkmak, görünmek ve yayılmak” gibi anlamlara gelmektedir. Sır tutamayan kişilere عُلَنَةٌ, bir kitaba takdim yazılmasına da عَلْوَنَ denilir. Her iki durumda da daha önce gizli olan şeylerin ortaya konulup aşikâr edilmesi anlamı öne çıkmaktadır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/222; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 3/ 949; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2165-2166; İbn Sīde, el-Muḥkem, 2/157-158; İbn Fāris, Muʿcem, 4/111; İbn Fāris, Mucmelu’l-Luġa, 2/ 624; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/ 676, Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 8/ 257-258).

Kur’an’da ʿa-l-n fiili türevleriyle beraber 16 yerde geçerken ʿalāniye kelimesi dört yerde geçmektedir. Bu yerlerde sır kelimesinin mukabili olarak açıktan yapılan şeyler anlamında kullanılmıştır (el-Baḳara 2/274; er-Raʿd 13/22; İbrāhīm 14/31; Fāṭır 35/29).

KARŞILAŞTIRMA

Bārize ve cehra, ẓāhira ve alāniye “açık ve belli olmak” bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Bu çerçevede bārize kendisi gibi olan şeylerin arasından sıyrılma; cehra ise dua, söz vb. gibi seslerin aleni şekilde ortaya çıkması için kullanılmaktadır. Ẓāhira  kasıtlı kasıtsız, gizli iken sonradan ortaya çıkan her şeyi; alāniye ise daha dar kapsamda sırın zıddı olarak bilinmeyen bir şeyin bilinir hale gelmesini ifade etmektedir (ʿAskerī, el-Furūḳu’l-Luġaviyye, 286-287; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 1/ 271-273; 2/151-152; 7/219-226; 8/257-258). 

İlişkili Maddeler