Artmak - Çoğalmak

رَبَا | زَادَ | فَضَلَ | كَثُرَ | نَفَلَ

Müellif: Sahip Aktaş
Yayınlanma Tarihi: 14.03.2023            

RABĀ | رَبَا

Sözlükte rabā رَبَا “artmak, şişmek, kabarmak, yükselmek ve büyümek” anlamlarındadır. رَبَا السَّوِيقُ cümlesi “Un kabardı.” demektir. اَلرَّابِيَةُ zemine göre biraz kabarık tümsek; ُاَلرِّبْوَة yüksekçe yer, kabarmış toprak; اَلرِّبَا artış ve fazlalık için kullanılır. أَرْبَى “artırmak, geliştirmek”; رَبَّى ise “besleyip büyütmek, fiziksel gelişimini sağlamak” manasına gelmektedir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/94; ʾİbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/1020; Ṣāḥib b. ʿAbbād, ʾel-Muḥīṭ, 10/275-276; Cevherī, ʾeṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2349-2350; ʾİbn Fāris, Muʿcem, 2/382-283; ʾİbn Sīde, ʾel-Muḥkem, 10/327-328; Muṣṭafavī, ʾet-Taḥḳīḳ, 4/38-42).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 20 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlardadır: 1. Artmak (er-Rūm 30/39). 2. Artırmak (ʾel-Baara 2/276)) 3. Fazlalık, faiz (ʾel-Baara 2/275; ʾĀlu ʿİmrān 3/130). 4. Toprağın kabarması (ʾel-Ḥacc 22/5; Fuṣṣilet 41/39). 5. Yüksek yer, tepe ve ekine elverişli kabarık toprak (ʾel-Baara 2/265; ʾel-Mü’minūn 23/50). 6. Kabaran, üste çıkan (ʾer-Raʿd 13/17). 7. Şiddetlenme (ʾel-Ḥāḳḳa 69/10). 8. Terbiye edip yetiştirmek, himaye altına alıp büyütmek (ʾel-ʾİsrā 17/24; ʾeş-Şuʿarāʾ 26/18). 

ZĀDE | زَادَ

Sözlükte zāde زَادَ “artmak, fazla olmak, artırmak, katlamak, eklemek” anlamına gelmektedir. Nitekim أَنْتُمْ مَعْشَرٌ زَيْدٌ عَلَى مِائَةٍ cümlesi “Sizler, yüzü aşan/yüzden fazla bir topluluksunuz.” demektir.  اَلزِّيَادَةُ ve اَلْمَزِيدُ ise fazla, fazlalık ve büyümeyi ifade etmektedir. Karaciğere eklemlenmiş fazlalık görünümünde olduğundan safra kesesi için زِيَادَةُ الْكَبِدِ kullanılır. Deve, gücünü aşacak şekilde yürüdüğünde اَلنَّاقَةُ تَتَزَيَّدُ فِي مِشْيَتِهَا; fiyatlar arttığında da تَزَيَّدَ السِّعْرُ şeklinde söylenir. زِدْتُهُ فَازْدَادَ cümlesinde olduğu gibi اِزْدَادَ artmaya işaret eder (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/202-203; Cevherī, ʾeṣ-Ṣıḥāḥ, 3/481-482; ʾİbn Fāris, Muʿcem, 3/40; Zemaḫşerī, ʾEsāsu’l-belāġa, 1/429; Muṣṭafavī, ʾet-Taḥḳīḳ, 4/389-392). 

Kur’an’da türevleriyle birlikte 61 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlardadır: 1. Artmak (ʾel-Müddessir 74/31) 2. Artırmak. (ʾel-Baara 2/10, 247). 3. Fazla, fazlalık (Ḳāf 50/30, 35; Yūnus 10/26) Bu artış hem maddî (Yūsuf 12/65) hem manevî (ʾel-Baara 2/10; ʾĀlu ʿİmrān 3/173) hem de maddî ve manevî bir artışı (Yūnus 10/26; İbrāhīm 14/7) ifade etmektedir (Zemaḫşerī, ʾel-Keşşāf, 3/130-131; Muṣṭafavī, ʾet-Taḥḳīḳ, 4/389-392; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 221).

FEḌALE | فَضَلَ 

Sözlükte feḍale فَضَلَ “artmak, fazla olmak, üstün gelmek, yenmek” anlamlarına gelmektedir. Nitekim فَضَلَ الشَّيْءُ cümlesi bir şeyin artmasını anlatmaktadır. فَضَّلَ “üstün tutmak, üstün kılmak, övmek”; تَفَضَّلَ ise “üstünlük taslamak, boy ölçüşmek, övünmek, giyinmek” demektir. Nitekim أَفْضَلَ مِنَ الطَّعَامِ yemekten geriye bir şey bırakmayı ifade etmektedir. Bir kişinin başka birini yenmesi فَضَلَ فُلَانٌ عَلَى فُلَانٍ; birisine karşı kibirlenmek de تَفَضَّلَ عَلَيْهِ cümlesiyle ifade edilir. اَلْفَضْلُ “noksanlığın zıddı, fazlalık, hayır, lütuf”; اَلْفُضْلَةُ “bir şeyden arta kalanı” ve اَلْفَضِيلَةُ “üstünlük, derecesi yüksek olmak”; ِفُضُولُ الْغَنَائِم ise “ganimetten artakalan” anlamındadır. Kelimenin farklı kullanımları arasındaki ilişki şu şekilde izah edilebilir: Yenmek, rakibe karşı fazladan bir özelliğe sahip olmak; üstün tutmak ise birisine fazladan bir şey vermekle ilişkilidir. Bir kimseye üstünlük taslamak da ona karşı fazladan bir şeye sahip olma iddiasını içermektedir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/326-327; ʾEzherī, Tehzību’l-Luġa, 12/39-42; ʾİbn Fāris, Muʿcem, 4/508; Cevherī, ʾeṣ-Ṣıḥāḥ, 4/1791;  ʾİbn Sīde, ʾel-Muḥkem, 8/206).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 104 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlardadır: 1. Üstün tutmak/kılmak (el-Baḳara 2/253; en-Nisāʾ 4/32, 95). 2. Üstünlük taslamak (el-Mü’minūn 23/24). 3. Fazlalık/lütuf (Hūd 11/3; Fāṭır 35/30; ʾel-Fetḥ 48/29). Ayetlerde yüce Allah’ın lütuf olarak fazladan vereceği şeyler, bağlamına göre rahmet, ecir, iyilik, rıza, bağışlama, peygamber gönderme, yüksek makam ve yaratılış özellikleri gibi nimetler olabilmektedir (Dāmeġānī, Ḳāmūs, 361; Zemaḫşerī, ʾel-Keşşāf, 1/277, 297, 470, 477, 499, 570; Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 3/116; 10/91, 137, 184; 32/24; Muṣṭafavī, ʾet-Taḥḳīḳ, 9/116).

KES̠URA | كَثُرَ 

Sözlükte kes̠ura كَثُرَ “çok olmak, artmak” anlamlarındadır. Nitekim قَدْ كَثُرَ الشَّيْءُ فَهُوَ كَثِيرٌ cümlesinde bu mana vardır. أَكْثَرَ ve كَثَّرَ “bir şeyi çoğaltmak, sayı bakımından artırmak”; اِسْتَكْثَرَ “çoğaltmak, bir şeyin çok olmasını istemek”; تَكَاثَرَ ise “sayıca çokluğuyla övünmek, çokluk yarışına girmek” demektir. أَكْثَرْتُ الشَّيْءَ وَكَثَّرْتُهُ cümlesi bir şeyi  çoğalmayı anlatır. رَجُلٌ مُكْثِرٌ malı çok olan adam; رَجُلٌ مِكْثَارٌ çok konuşan adam için kullanılır. اَلْكَثْرَةُ çokluk ve sayıca artışı, اَلْكَوْثَرُ ise çok fazla hayrı ifade etmektedir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/12; ʾEzherī, Tehzību’l-Luġa, 10/176-179; Ṣāḥib b. ʿAbbād, ʾel-Muḥīṭ, 6/240; Cevherī, ʾeṣ-Ṣıḥāḥ, 2/802-803; ʾİbn Sīde, ʾel-Muḥkem, 6/792-793).

Kur’ân’da türevleriyle birlikte 166 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlardadır: 1. Çok, çokluk (ʾel-Baḳara 2/26, 243; ʾel-Māʾide 5/100). 2. Çok olmak, çoğalmak (ʾen-Nisāʾ 4/7; ʾel-ʾEnfāl 8/19). 3. Çoğaltmak, çok olmasını istemek (ʾel-ʾEnʿām 6/128; ʾel-ʾAʿrāf 7/188). 4. Çokluk yarışına girmek, çoklukla övünmek (ʾel-Ḥadīd 57/20; ʾet-Tekās̠ur 102/1). 5. Cennetteki nehir ya da çok fazla hayır (ʾel-Kevs̠er 108/1). Ayetlerde geçen kes̠ura ve türevleri genellikle sayıca çokluğu ifade ederler. Bu çokluk fert, söz, iş ve mal gibi şeylerde olabilir (Zemaḫşerī, ʾel-Keşşāf, 2/395, 540, 3/193, 6/445-446; Muṣṭafavī, ʾet-Taḥḳīḳ, 10/28-29).

NEFELE | نَفَلَ

Sözlükte nefele نَفَلَ “birisine fazladan bir şey vermek; fazla olmak” anlamına gelmektedir. Nitekim نَفَلَ لِي عَلَيْهِ شَيْءٌ “Bende ondan fazlası var.” cümlesi bu manayı ifade eder. نَفلَهُ السُّلْطَانُ hükümdarın, düşmanı öldüren askere düşmanın üzerindeki eşyaları ganimet olarak vermeyi anlatmaktadır. نَفَّلْتُ فُلَانًا “Birine ganimet verdim.” manasındadır. اَلنَّافِلَةُ ve اَلنَّفَلُ “ganimet, hibe, hediye ve bağış” demektir.  اَلنَّافِلَةُ fazladan, vacip olmaksızın yapılan şey ve erkek torun için de kullanılır. Toruna bu ismin verilmesinin sebebi, babasının dedesine nispetle asıl, kendisinin de bu asıldan sonra gelmesindendir. Araplar ayın ilk üç gecesine اَلْغُرَرُ, sonraki üç geceye onları takip eden fazlalık anlamında اَلنُّفَلُ derler. Yine نَفَّلْتُ فُلَانًا عَلى فُلَانٍ “Birini diğerinden üstün tuttu.” anlamını ifade eder (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/252; ʾEzherī, Tehzību’l-Luġa, 15/355-357; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 10/323; Cevherī, ʾeṣ-Ṣıḥāḥ, 6/1833; ʾİbn Sīde, ʾel-Muḥkem, 10/380-381).

Kur’an’da türevleriyle birlikte dört yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlardadır: 1. Ganimet (ʾel-ʾEnfāl 8/1). 2. Fazlalık, hediye (ʾel-ʾEnbiyāʾ 21/72). 3. Hz. Peygamber’in kendisine has olarak fazladan yaptığı ibadet (ʾel-ʾİsrāʾ 17/79). 

KARŞILAŞTIRMA

Rabā, zāde, faḍale, kes̠ura ve nefele “artmak” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Rabā toprağın kabarması örneğinde olduğu gibi bir şeyde görülebilen yükselti ve artışla ilgilidir. Zāde Kur’an’da iman, delalet, ilim, nimet, yıl, birey, yük gibi hem maddî hem manevî şeylerde meydana gelen ilave ve artışı anlatmaktadır. Dolayısıyla diğerlerine göre daha kapsamlı bir manaya sahip olduğu söylenebilir. Feḍale ile gerek yaratılış itibariyle gerekse sonrasında kişiye ihsan edilen şeyler yoluyla meydana gelen fazlalık ve artış anlatılır. Kes̠ura fert, iş, mal gibi herhangi bir şeydeki sayısal artışı; nefele ise insan hayatındaki asli unsurlar üzerindeki fazlalığı veya artışı ifade eder (Kubeysī, Mevsūʿa, 5/35, 11/574; Yesūʿī, Ferāʾidu'l-Luġa, 208, 307-308; Muṣṭafavī, ʾet-Taḥḳīḳ, 4/38, 390, 9/115, 10/27, 12/233).

 

İlişkili Maddeler