Bozmak - İfsat Etmek

أَخْرَبَ|أفْسَدَ|حَرَّفَ|عَثِيَ| لَوَى

Müellif: Ayhan Can
Yayınlanma Tarihi: 05.09.2023            

EḪRABE | أَخْرَبَ

Sözlükte eḫrabe أَخْرَبَ “delmek, yarmak, bozulmak, tahrip olmak” anlamındaki خَرِبَ kökünden türemiştir. Nitekim خَرَبَ الشَّيْءَ, “Bir şeyi deldi.”;  خَرِبَ المَكانُ خَرَاباً, “(Bir) yer tahrip oldu.” خَرَّبَهُ/أخْرَبَهُ ise “Onu yıktı ve harabeye dönüştürdü.” manasındadır. اَلْخُرْبَةُ “delik ve kulp” olup “hırsızlık, dine ait hususlarda bozulma ve kulaktaki geniş yarık” gibi anlamlarda da kullanılmaktadır. رَجُلٌ أَخْرَبُ açılan delik nedeniyle kulak yapısı bozulan erkeği, اِمْرَأَةٌ خَرْبَاءُ ise aynı durumdaki kadını anlatır. وَمَا رَأَيْنَا مِنْ فُلَانٍ خَرْبًا وَخُرْبَةً ifadesi herhangi bir kimsede sapkın bir davranışın görülmediğine işaret eder. فُلَانٌ خَرَبٌ mecazen korkak kişiyi ifade eder. اَلْخَارِبُ hem deve hırsızı hem de zamanın zorlukları anlamına delalet etmektedir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/395; İbn Fāris, Muʿcem, 2/174; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 1/118; İbn Sīde, el-Muḥkem, 5/ 175-177; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 144, 145; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/236; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 261-262; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 1/494-495; Kubeysī, Mevsūʿa, 3/780-782).

Kur՚an՚da türevleriyle birlikte iki yerde geçmektedir. Bu yerlerde “yıkılmak ve tahrip etmek” anlamlarındadır (el-Baḳara 2/114; el-Ḥaşr 59/2). el-Baḳara 2/114 ayetinde bahsedilen tahrip sadece maddî değil, aynı zamanda müminlerin mescide girişi ve ibadetlerinin yerine getirmelerinin engellenmesini de içermektedir (Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 4/11; Kubeysī, Mevsūʿa, 3/782).

EFSEDE | أَفْسَدَ

Sözlükte efsede أَفْسَدَ “itidalden ve doğruluktan uzaklaşmak, bozulmak, bozmak/ifsat etmek” anlamındaki فَسَدَ kökünden türemiştir. Nitekim فَسَدَ الشَّيْءُ cümlesi bu anlamdadır. Bozulma bir şeyin olması gereken durumdan çıkarak değişime uğramasıdır. اَلْفَسَادُ “yıkmak, yok etmek, kuraklık ve zulüm yoluyla başkasının mal veya canını almak, Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmemek ve Allah’ı inkâr etmekˮ gibi anlamları barındırmaktadır. Dolayısıyla bozulma hem ruhta hem bedende hem de dünya düzeni ve haricî varlıklarda olabilmektedir.  أَفْسَدَ فُلَانٌ اَلْمَالَ “Falan malını heder etti.”,  فَسَّدَ الشَّيْءَ ise “O, bir şeyi yok etti.” anlamına gelir. اِسْتفْسَدَ فُلَانٌ إلَى فَلَانٍ Birinin bir kişiye sırt çevirip onunla ilişkisini kesmesini ve kötülüğünü istemesini; تَفَاسَدَ الْقَوْمُ de insanların birbirine sırtını dönmesini ve sıla-i rahmi kesmelerini anlatır. اَلْمَفْسَدَةُ ise maslahatın zıddı olup bozulma ve zarara götüren şeyler için kullanılır (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 1/297-299; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 12/369, 370; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 2/519; İbn Sīde, el-Muḥkem, 8/458, 459; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 379; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 9/92-93; Kubeysī, Mevsūʿa, 9/393, 394).

Kur’an՚da türevleriyle birlikte 50 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Bozulmak (el-Baḳara 2/251; er-Rūm 30/41). 2. Bozgunculuk yapmak, bozmak (el-Baḳara 2/11; el-Māʾide 5/33). Bu ifade mana bakımından geniş bir yelpazeye sahiptir. Geçtiği ayetin muhtevasına göre Allah՚ın emir ve yasaklarını çiğnemek,  öldürmek, sihir ve helak gibi anlamları da ifade etmektedir. 3. Bozgunculuk yapan (el-Baḳara 2/12; Ālu ʿİmrān 3/63). (Kubeysī, Mevsūʿa, 9/394).

ARRAFE| حَرّفَ

Sözlükte ḥarrafe حَرَّفَ “bir şeyden yüz çevirip başka bir şeye yönelmek ve kazanç elde etmekˮ anlamındaki حَرَفَ kökünden türemiştir. حَرَّفَ bir şeyi eğip bükerek bozmak ve değiştirmek anlamındadır. تَحْرِيفُ الْكَلَامِ bir ifadeyi başka bir anlam ifade ededecek şekilde bozmak demektir. Kalemin ucunun yontulması تَحْريفُ الْقَلَمِ şeklinde ifade edilir. تَحَرَّفَ/اِنْحَرَفَ/اِحْرَوْرَفَ عَنِ الشَّيْءِ bir şeyden geri çekilip dönmektir. اَلْمِحْرَافُ ve اَلْمِحْرَفُ yaraların tedavisinde kullanılan mildir. Bir kişinin yaptığı iyilik yahut kötülüğün karşılığını alması أَحْرَفَ الرَّجُلُ cümlesiyle anlatılır. Bununla ilişkili olarak أَحْرَفَ الرَّجلُ إِحْرَافًا kişinin malının iyileşip artmasını; اِحْتِرَافٌ ise kazanç elde etmek için meslek edinmeye çalışmayı ifade eder. Malını kaybeden kişi için اَلْمُحَرَّفُ ifadesi; isteği yerine getirilmeyen, mahrum bırakılmış kişi için اَلْمُحَارَفُ şeklinde söylenir. اَلْحَرْفُ bir dilin alfabesindeki harflerin yanı sıra “bir şeyin sınırı, kenarı, keskin tarafı ve cılız deveˮ demektir. Ḥarf kıraat anlamına da gelmektedir. Nitekim حَرْفُ ابْنِ مَسْعُودٍ denildiğinde İbn Mesûd՚un kıraati kast edilmektedir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/305, 306; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/517; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 5/12-16; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ; 4/1342-1343; İbn Sīde, el-Muḥkem, 3/306-308; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/183; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 114; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 188-189; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 2/231-232). 

Kur՚an՚da türevleriyle birlikte altı yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Tahrif/bozmak (el-Baḳara 2/75; en-Nisāʾ 4/46). 2. Bir tarafa çekilme (el-ʾEnfāl 8/16), 3. Kenar (el-Ḥacc 22/11).

ʿASİYE | عَثِيَ

Sözlükte ʿasiye عَثِيَ “bozmak ve bozgunculuk yapmak” anlamındadır. عَثَوَ/عَثَا ve عَاثَ köklerinin de “ifsat etmek/bozmak” anlamına geldiği belirtilmiştir. عَثَا bir görüşe göre عَاثَ՚den dönüştürülmüştür. عَثِيَ kökünün Hicâz; عَثَا’nın ise Beni Temim’in lehçesi olduğu söylenmektedir. عَثِيَ فُلَانٌ فِي الْأَرْضِ “Filan yeryüzünde ileri derecede bozgunculuk yaptı.ˮ anlamındadır. Iṣfehānī՚nin zikrettiğine göre اَلْعَيْثُ ile اَلْعِثِيُّ yakın anlamlıdır. Ancak اَلْعَيْثُ çoğunlukla somut varlıklardaki fesadı, اَلْعِثِيُّ ise soyut varlıklardaki fesatla ilgilidir. Bozguncu adam için رَجُلٌ عَيْثَانُ; bozguncu kadın içinse اِمْرَأَةٌ عَيْثَى ifadesi kullanılmaktadır. رَجُلٌ أَعْثَى ve اِمْرَأَةٌ عَثْوَاءُ çok kıllı ve tüylü kişinin yanı sıra ahmak kimseyi de anlatır. اَلْعِثْيَانُ ise “sırtlan” demektir (İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/427, 428; 2/1035; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 3/151-152; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2418; İbn Sīde, el-Muḥkem, 2/230, 337; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 322). 

Kur՚an՚da türevleriyle birlikte beş yerde geçmektedir. Bu yerlerde sadece “bozgunculukˮ anlamında kullanılmaktadır (el-Baḳara 2/60; el-ʾAʿrāf 7/74). Kur’an’da geçtiği yerlerin tamamında yeryüzünde bozgunculuk yapmamaya dair bir vurguyla birlikte وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِدينَ şeklinde bulunmaktadır.

LEVĀ | لَوَى

Sözlükte levā لَوَى “eğip bükmek, meyletmek, yüz çevirmek, tercih etmek, bozmak/tahrip etmek” anlamındadır. Nitekim لَوَى رَأْسَهُ “Başını büktü ve çevirdi.”; لَوَيْتُ الحَبْلَ “İpi eğirdim.” demektir. فُلَانٌ لَا يَلْوِي عَلَى أَحَدٍ ifadesi birisinin hiç kimseye dönüp bakmamasını anlatmaktadır.  لَوَى لِسَانَهُ بِكَذَا cümlesi yalan söylemekten kinayedir. أَلْوَى بِالشَّيْءِ bir şeyi götürmek veya bir şeye işaret etmek anlamında olup الإلْواءُ bir şeyi havaya kaldırarak onunla işarette bulunmaktır. لَوَّى kelime kökündeki “yüz çevirmek” anlamının yanı sıra “güçleştirmek, zorlaştırmak” manasına da gelmektedir. Rengini kaybedip bükülmesi sebebiyle şekli bozulan ve solan baklaya اَللَّوِيُّ denilmiştir. اللّوِيَةُ bir mecliste bulunanların dışındaki kimselere azık olarak hazırlanan yemeğin adıdır. Bu isimlendirmenin sebebi meclisten yüz çevirerek başka şahıslara yönelinmesidir. Mızrağa bükülerek sarılmasından dolayı sancak اَللِّوَاءُ; kumun görüntüsünün eğri büğrü olması اَللِّوَى ve karın bölgesindeki hastalık اَللَّوَى şeklinde isimlendirilir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/111-112; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/990; İbn Fāris, Muʿcem, 5/218; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2485-2486; İbn Sīde, el-Muḥkem, 10/453-456; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 457, 458; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 957-958; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 10/293-295). 

Kur՚an՚da türevleriyle birlikte beş yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1.  Dilini eğip bükmek/yalan söylemek (Ālu ʿİmrān 3/78; en-Nisāʾ 4/46). Ālu ʿİmrān 3/78 ayetinde ehl-i kitabın yalan söyleyerek Kitab’ın manasını tahrif ettiğine işaret vardır. 2. Bir tarafa yönelmek, bakmak (Ālu ʿİmrān 3/153). 3. Kibirlenerek başını çevirmek (el-Münāfiḳūn 63/5).

KARŞILAŞTIRMA

Eḫrabe, efsede, ḥarrafe, ʿasiye ve levā “bozmak ve tahrif etmek” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Eḫrabe, bir şeyin görünümünü, güzelliğini ve kemalini bozmaktır. Dar anlamda bir yapının bozulmasını ifade etmektedir. Efsede, nispeten itidalden çıkmasına rağmen düzeltilmesi mümkün olan bozmayı ifade eder. Nitekim her bozuk olan şey kötü değildir. Hâliyle diğerlerine göre daha geniş bir anlama sahiptir. Ḥarrafe, bir şeyi asıl konumundan çıkartarak değişime uğratmaktır. Bu bağlamda تَحْرِيفُ الْكَلَامِ bir sözü başka bir surete ve anlama büründürerek bozmaktır. ʿAsiye daha dar bir anlama sahip olup ileri derecede bozgunculuk yapmaya denir. Levā ise mutlak anlamda bir şeyi kendisine veya başka bir şeye doğru bükerek istikametinden çıkartmaktır (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/305; ʿAskerī, el-Furūḳu’l-Luġaviyye, 213-214; Ḳurṭubī, el-Cāmiʿ, 2/142; Bursevî, Furûḳ, 149; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 2/231-233; 10/293, 296; Kubeysī, Mevsūʿa, 3/780; 9/393-394).