EḤABBE | أَحَبَّ
Sözlükte eḥabbe أَحَبَّ “bir şeyi/kişiyi sevmek, meyletmek, beğenmek, hoşlanmak” manalarına gelir. حَبَبْتُ الرَّجُلَ وَأَحْبَبْتُهُ ifadesiyle birisinin bir başkasını sevdiği anlatılmaktadır. Kök olarak حَبٌّ kelimesinde üç mana bulunmaktadır. Birincisi bir şeyin tanelenmesi ve tohumlanmasıdır. Buğday ya da arpa tanesi için kullanılan اَلْحَبُّ; suyun küçük damlacıklar halinde parçalanıp birbirinden ayrılması ve “su kabarcığı” anlamındaki حَبَابُ الْمَاءِ bu anlamla ilişkilidir. İkincisi bağlanmak, meyletmek ve sebat etmektir. Nitekim اَلْحُبُّ kelimesindeki sevgi ve muhabbet anlamının bir gereği olarak adeta yere yapışmışçasına yerden kalkmamakta ısrar eden deve için أَحَبَّ الْبَعِيرُ cümlesi kullanılır. Üçüncüsü ise kısalık özelliğidir. Kısa adam için kullanılan اَلْحَبْحَابُ kelimesi bu anlamla irtibatlıdır. Her üç anlam tohumun taneye durması, filizlenmek için toprağa meyletmesi ve bunun mümkün olan en kısa süre içinde gerçekleşmesi süreciyle bağdaştırılabilir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/277; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/64-287-999; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 4/7; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 2/105-107)
Kur’an’da türevleriyle birlikte 95 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlardadır: 1. Sevmek (el-Baḳara 2/165; Ālu ʿİmrān 3/31). Bu ayetlerde Allah sevgisinin tüm sevgilerin önünde tutulması gerektiği ve Allah’ı sevmenin ölçüsünün Peygamber’e bağlılık olduğu vurgulanır. 2. Diğergamlık/îsâr (el-Ḥaşr 59/9) Bu ayetteki kullanım bazı tefsirlerde “sevmek” ile ilişkilendirilmektedir. Nitekim diğergamlık da sevmenin bir başka tezahürü olarak kabul edilmektedir. 3. Azlık (el-İnsān 76/8). Bazı tefsirlerde “sevmek” olarak açıklanmıştır. 4. Tane, tohum (el-Baḳara 2/261; el-Enʿām 6/95) (Dāmeġānī, Ḳāmūs, 114; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 105; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 1/360; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 2/416-422; Kubeysī, Mevsūʿa, 3/5-19; el-Berīdī - eḍ-Ḍāliʿ, Mevsūʿatu’l-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 291).
ŞEĠAFE | شَغَفَ
Sözlükte şeġafe شَغَفَ “çepeçevre kaplayıp kuşatmak ve tutku ile sevmek” temel anlamlarına sahiptir. İltihap boğazı kapladığı zaman ِمَوْلِجُ الْبَلْغَم denmesi, balgamın nefes yolunu sararak kapatmasından dolayıdır. Kalbi örten dış zarın da شَغَافٌ diye isimlendirilmesi aynı şekilde kalbi kaplayıp kuşatması sebebiyledir. شَغَفَهُ الْحُبُّ Sevginin tutkulu bir şekilde olmasını ve insanın kalbini kaplamasını ifade eder. Bu durumdaki birisi bedensel ve zihinsel yönden sevgi duygusunun sarmalına girer (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/340-341; İbn Fāris, Muʿcem, 3/195; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 6/95-96).
Kur’an’da bir yerde geçmektedir. Bu yerde (Yūsuf 12/30) sevginin, “insanın yüreğine işlemesi” anlamındadır. Yusuf kıssasındaki bu ayette şehirdeki kadınların Aziz’in eşini, Yusuf Peygamber’e tutkuyla aşık olması sebebiyle yermelerini ifade eden bir bağlama sahiptir (ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 263; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 2/277; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 3/327).
ŞEHĀ | شَهَا
Sözlükte şehā شَهَا “sevmek, bir şeyi/kişiyi şiddetle arzulayıp istemek ve tutku ile sevmek” anlamlarına gelmektedir. رَجُلٌ شَهْوَانُ bir şeyi şiddetle arzulayan kimseyi, شَيْءٌ شَهِيٌّ de arzulanan şeyi ifade eder. اِشْتِهَاءٌ nefsanî ve ruhanî arzunun şiddetlenmesi, تَشَهَّى ise ısrarla istemek, özlemek, arzu üstüne arzu duymaktır. Kelimenin شَهْوَةٌ şeklindeki mastarı terimleşerek “nefsin hoşuna giden şeyleri isteyip onlara meylederek hareketlenmesi, karşı konulamaz bir istek duyması” olarak tarif edilmiştir. Bu çerçevede şehvet, hem cinselliğe hem de sahibinin masiyet olarak içinde gizlediği ve ısrarla düşündüğü her şeye yönelik isteğini ifade eder (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/364; İbn Fāris, Muʿcem, 3/220; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2397; İbn Sīde, el-Muḥkem, 4/401; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/528).
Kur’an’da türevleriyle 13 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlardadır: 1. Cinsel istek (el-A‘rāf 7/81, en-Neml 27/55); 2. Çekici kılınması yönüyle nefse hoş gelen şeylere yönelik her türlü sevgi ve istek (Ālu ʿİmrān 3/14; en-Nisā 4/27). (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 270; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 1/855; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 3/358; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 6/174-176; Kubeysī, Mevsūʿa, 6/691).
HEVĀ | هَوَى
Sözlükte hevā-yehvī هَوَى-يَهْوِي ve heviye-yehvā هَوِيَ-يَهْوَى şeklinde her iki formuyla da kullanılmaktadır. Kelime “yukarıdan aşağıya düşmek, yok olmak; meyletmek, tutkuyla sevmek ve istemek” anlamlarına gelir. Yerle gök arasındaki boşluğu dolduran hava/atmosfer هَوَاءٌ olarak adlandırılır. Kâfirin içine düştüğü cehenneme هَاوِيَةٌ, bir şeyin içindeki derin oyuğa ve uçuruma هُوَّةٌ, adeta öndekinin izine düşercesine hızlı yürümeye تَهَاوَاى, kıvrıla kıvrıla hızla uzaklaşıp ufuk çizgisinde gözden kaybolan kimseye هَوِيٌّ denir. هَوَى النَّفْسِ tabiri insanı istenmeyen durumlara düşüren arzu ve istekler için kullanılır. Nitekim hevā genellikle nefsin, akıl ve din tarafından yasaklanan kötü arzularını ifade eder. Ayrıca sıkça tekrar edilen bir eğilim ve alışkanlık olması nedeniyle hobi olarak yapılan şey هِوَايَةٌ diye isimlendirilir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/333; İbn Fāris, Muʿcem, 6/15-16; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2537; İbn Sīde, el-Muḥkem, 4/450; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/384).
Kur’an’da türevleriyle birlikte 38 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu anlamlardadır: 1. Arzu ve istek (en-Necm 53/3-4; el-Furḳān 25/43). Kur’an’ın genelinde olumsuz anlamda bir arzuyu anlatmaktadır. 2. Düşmek ve düşürmek. (en-Necm 53/31, 53) 3. Helâk olmak (Ṭā-Hā 20/81) 4. Boşluk, hava (İbrāhīm 14/43) 5. Sürüklemek, götürmek (el-Ḥacc 22/5). (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 548; Semīn el-Ḥalebī, ʿUmdetu’l-Ḥuffāz, 3/267; Fīrūzābādī, Beṣāʾir, 5/359; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 11/327; Kubeysī, Mevsūʿa, 3/6, 12/141).
VEDDE | وَدَّ
Sözlükte vedde وَدَّ “sevmek” anlamına gelir. Bir şey ya da kimse sevilip istenildiği ve arzu edildiği zaman وَدِدْتُهُ denilir. وُدٌّ muhabbete delalet eder ve sevgi anlamındaki مَوَدّةٌ kökünün sarih mastarıdır. “Temenni edip arzulamak” anlamında daha çok وَدَادَةٌ mastarı kullanılır. وَدِيدُ فُلَانٍ kişinin sevdiği ve arzuladığı kimsedir. وَدٌّ Cahiliyye’de bir putun adıdır. وِدٌّ ya da وَدِيدٌ ise âşık anlamına gelir. Vāv’ın her üç harekesi ile وُدٌّ - وَدٌّ - وِدٌّ şeklindeki kullanımlar arzu etmek ve sevmekle ilişkilidir. اَلْوَدُودُ ismi mübalağa olarak salih kullarını çok seven ve onlar tarafından da çok sevilen anlamında Allah’ın esma-i hüsnasındandır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/357; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/115; Ezherī, Tehẕību’l-Luġa, 14/234; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 9/396; İbn Fāris, Muʿcem, 6/75).
Kur’an’da türevleriyle 29 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Sevgi, muhabbet (en-Nisā 4/73; Meryem 19/96). 2. İstemek, arzu etmek (el-Baḳara 2/96, 105, 109; Ālu ʿİmrān 3/69). 3. Allah’ın ismi (Hūd 11/90; el-Burūc 85/14). 4. Cahiliyyedeki putun adı (Nūḥ 71/23). (Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 13/68; Kubeysī, Mevsūʿa, 12/235).
KARŞILAŞTIRMA
Eḥabbe, şeġafe, şehā ve hevā ve vedde “aşık olmak ve sevmek” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Eḥabbe, kontrollü bir bağlılığı ve sevgiyi ifade ederken diğer kelimeler kontrolsüz ve dürtüsel bir sevgiyi anlatır. Eḥabbe kalbin tasvip edilen güzel şeylere karşı ilgi duymasıdır. Zıddı kin ve nefret anlamındaki buğzdur. Bu kelime diğerlerinden farklı olarak Kur’an’da Allah’a ve insana nispet edilerek kullanılmaktadır. “Allah onları, onlar da Allah’ı sever” (el-Māʾide 6/54) ayetinde bu sevgi, Allah ile kullar arasındaki diyalektik biçimiyle ifade edilmiştir. Şeġafe ise insanın kalbine nüfuz ederek aklını başından alan, onu çepeçevre kuşatıp tüm düşüncelerini ele geçiren tutku halidir. Bu yönüyle her tutku sevgiyi içerir ancak her sevgi tutku değildir. Hevā, kalbin dinen tasvip edilmeyen şeylere meyletmesidir. Nitekim hevā ve türevleri Kur’an’da tamamen yerilen eylemlere işaret etmektedir. Hevā daha genel bir meyil halidir ve daha çok düşünce boyutuyla alakalıdır. Şehvet ise lezzete yönelme ve harekete geçme durumu olarak hevānın bir sonucu ve daha özel bir durumdur. Vedde bir şeye yönelik uzun müddet beklenti içinde olmaktan dolayı o şeye sevgi ve arzu duyarak onu istemektir. Burada arzu edilip istenen şey aynı zamanda bizatihi sevilen bir şeydir. Buradan hareketle vedde herhangi bir karşılık ve beklenti içermeyen bir arzulama hali olmasıyla da diğerlerinden ayrılır (Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 4/7-12; Askerī, el-Furūḳu’l-Luġaviyye, 121-122; Yesūʿī, Ferāʾidu'l-Luġa, 10, 62, 150, 443, 450; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 3/179; Kubeysī, Mevsūʿa, 3/5-19).
أَحَبَّ | شَغَفَ | شَهَا | هَوَى| وَدَّ