BEDERA | بَدَرَ
Sözlükte b-d-r بَدَرَ “bir şeyin kemali/tam olması, dolması; bir şeye doğru hızlıca koşma, acele etme” olmak üzere iki asli anlama sahiptir. Bir çocuk genç olduğunda غُلَامٌ بَدْرٌ denilir. بَدَرْتُ إِلَى الشَّيْءِ وَبَادَرْتُ cümlesinde ise “koşma” manasındadır. Hatanın بَادِرَةً şeklinde isimlendirilmesi kızgınlık ve öfkenin çarçabuk insandan çıkmasından dolayıdır. المُبادَرة “bir şeyi yapma konusunda acele etmek, koşturmak”, البِدار ise “hırslı bir şekilde bir şeyi yapmak için atılmak” demektir. Ancak bidār övülen bir tutum değildir (Māturīdī, Teʾvīlāt, 3/30; İbn Fāris, Muʿcem, 1/209).
Kur’an’da türevleriyle birlikte iki defa geçmektedir. "Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye onları yani yetimlerin mallarını israf ile ve tez elden yemeyin!" (en-Nisā 4/6) ayetinde bidār şeklinde olgunluk çağına gelmeden önce yetimlerin malını "hemen ele geçirmeyi" yasaklayan bir bağlamda zikredilmektedir. Diğer yerde ise Bedir savaşının yapıldığı yerin ismi olarak kullanılmaktadır (Āli ʿİmrān 3/123).
ZEFFE | زَفَّ
Sözlükte zeffe زَفَّ “hızlı ve çabuk olma” manasına gelir. Asıl anlamı rüzgârın esmesi, deve kuşunun yer yer hızlı bir şekilde koşması yer yer de yürümesidir. Bu bağlamda زَفَّ الظَّلِيمُ زَفِيفًا ifadesi kullanılır. زَفَّ الْقَوْمُ فِي سَيْرِهِمْ cümlesi bir topluluğun çabuk davranmasını anlatmaktadır. Buna göre zeffe rüzgârın esmesinde olduğu gibi koşarken bazen hızlanma bazen de yavaşlama şeklinde bir hareketle ilgilidir. Kökünde bir şeyi ve bir hareketi dikkatli ve düşünerek yapma manası vardır. İnsanlar dışındaki diğer varlıklar için de kullanılmaktadır. Ebū ‘Avsece, bu kelimenin aslında insanın başına gelen ya da kendisine yapılan bir şeyden dolayı hızlıca yürümek şeklinde bir muhtevaya sahip olduğunu söyler (Māturīdī, Teʾvīlāt, 12/167; İbn Fāris, Muʿcem, 3/4; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 213; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 4/347-348).
Kur’an’da bir defa geçmektedir. Bu yerde Hz. İbrahim’in putları kırmasından sonra müşriklerin, gördükleri manzaranın etkisiyle hesap sormak için hızlı bir şekilde ona yönelmelerini anlatmaktadır (eṣ-Ṣāffāt 37/94).
SEʿĀ | سَعَى
Sözlükte s-ʿā سَعَى “hızlı adımlarla yürümek, koşmak” anlamına gelir. اَلوَقْفُ kelimesinin zıttı olan السَّعْيُ “çalışmak ve kazanmak” demektir. İyi ve kötü olsun her iş için bir maksatla bir gayret sarf etme kastedildiğinde bu kelime kullanılır. Fakat hayırlı bir şey için kullanımı daha yaygındır. Bir kavim için bir şeyi yapmayı kendi üzerine alan ve bu yolda çaba gösteren kimse için فهو ساعٍ عليهم denilir. Aslı yürümek manasında iken daha sonra mecazen zamanla bir şey elde etmek için çalışmak anlamını da kazanmıştır (el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāh, 6/2377; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 233; Ebū Ḥayyān, el-Baḥru’l-Muḥīṭ, 1/568).
Kur’an’da türevleriyle birlikte 30 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu üç manada kullanılmıştır: 1. Hızlı adımlarla yürümek (el-Baḳara 2/260; el-Cumuʿa 62/9 ). 2. Çalışmak (el-İsrā 17/19; en-Necm 53/59). 3. Koşmak (Yā-Sīn 36/20) . Bu kullanımlarında bazen kötü işlerde çalışmak (el-Baḳara 2/205; el-Māʾide) bazen de iyi bir iş yapmak için çabalamakla (el-İsrā 17/19; el-İnsān 76/22) ilgilidir (Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 1/411-412).
SĀREʿA | سَارَعَ
Sözlükte yavaş hareket etmenin zıttı manasında kullanılan s-r-‘a سَرَعَ “acele etmek ve tez davranmak” demektir. سَرَعَانُ النَّاسِ ifadesi insanların önüne hızlıca geçip onların öncülerinden olmayı ifade eder. أَسْرَعَ şeklinde müteaddi olarak kullanılır. المُسارَعَةُ إلى الشئ bir şeye doğru gidişte acele davranmak yani koşmak anlamına gelmektedir. السَّرِيعُ bir iş görürken o işi çabucak yapmayı anlatır. Bu çabukluk acele etmeyi gerektiren bir husus sebebiyledir (İbn Fāris, Muʿcem, 3/152; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/1228; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 245).
Kur’an’da türevleriyle birlikte 23 defa geçmektedir. Bu yerlerde şu manalarda kullanılmıştır: 1. Allah’ın hesapları çabuk görmesi (el-Baḳara 2/202). 2. Allah’ın cezasını/azabını çabucak göndermesi (el-Enʿām 6/165). 3. İnananların hayırlı işlerde (Āli ʿİmrān 3/114), kâfirlerin de inkârda ve kötü işlerde (Āli ʿİmrān 3/176; el-Māʾide 5/62) yavaş davranmayıp acele etmesi. 4. Toprağın hızlıca yarılması ve ölülerin dirilerek hızlı bir şekilde beklemeden kabirden fırlaması (Ḳāf 50/44; el-Meʿāric 70/43).
ʿACELE | عَجَلَ
Sözlükte ʿa-c-l عَجَلَ “bir şey için hızlı olmak, koşmak; arzuyla bir şeyi zamanından önce istemek” manasındadır. هُوَ عَجِلٌ وَعَجُلٌ tabiri bunu ifade etmek için kullanılır. Aynı kökten türeyen الْعِجْل “ineğin yavrusu” demektir. Ona bu ismin verilmesi büyüdüğünde yavru niteliğini kaybedecek olmasındandır. Acele veya çabuk anlamına gelen الْعَاجِلُ sözcüğünün zıttı الآجِل’dir. Bu bağlamda dünya için عَاجِل, ahiret için de آجِل denir. Dünyanın bu şekilde adlandırılması insanın bir an önce ondaki şeylere ulaşma isteğindendir. Nitekim عجّلتهم ولهّنتهم cümlesi yemek hazırlanmadan bir şeyler yedirmeyi anlatmaktadır (el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāh, 5/1760; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 323).
Kur’an’da türevleriyle birlikte 47 defa geçmektedir. Bu yerlerin on tanesinde “buzağı” manasındadır (el-Baḳara 2/51). Diğer yerlerindeki kullanımları şu şekildedir: 1. Acele ederek Mina'dan Mekke'ye dönmek (el-Baḳara 2/203) 2. Bir şeyi (azabı) acele istemek (el-Enʿām 6/57) 3. Allah’ın şerri acele vermesi (Yūnus 10/11) 4. Aceleci kimse (el-İsrā’ 17/11) 5. Dünya (el-İnsān 76/27). Bütün bu kullanımlarda acele etmek övülen bir davranış türü değildir (ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 323).
HERA‘A | هَرَعَ
Sözlükte h-r-‘a هَرَعَ “şiddetli bir şekilde sevk etme ve sürme, mızrağını hızlıca atma, acele etme, koşma” anlamına gelmektedir. Bu çerçevede yürümesi hızlı olan ve hemen ağlayan adam için رجُلٌ هَرِعٌ denilir. Titreyen bir kimse gibi aceleyle yürüyen için de أُهْرِع فلان ifadesi kullanılır. (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/304-305; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 19/556; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/776; Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 5/214).
Kur’an’da türevleriyle birlikte iki defa geçmektedir. Bu yerlerde şu manalarda kullanılmıştır: 1. Lut peygamberin kavminin korku içinde koşarak ona gelmesi (Hūd 11/78). 2. Kâfirlerin atalarının dinine sıkı sıkıya sarılmaları ve onların yolundan ayrılmamaları (eṣ-Ṣāffāt 37/70) (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 15/411; Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 18/378; İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 12/126).
HEṬA‘A | هَطَعَ
Sözlükte h-ṭ-‘a هَطَعَ “birisine yönelmek, dikkatini bir şeye yöneltmek, gözünü dikip bakmak” demektir. هَطَعَ الرَّجُلُ عَلَى الشَّيْءِ بِبَصَرِهِ cümlesi bu manayı ifade eder. أَهْطَعَ الْبَعِيرُ tabiri devenin itaat ettiğini gösterir bir şekilde boynunu yukarı kaldırarak koşmasını anlatmaktadır. Rāzī, bu kelimenin “koşmak, zelil bir halde bakmak, susmak ve boyun eğmek” şeklinde dört manasından bahsetmiştir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/313; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/917; İbn Fāris, Muʿcem, 6/56; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāh, 3/1307; Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 3/389; Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 19/144).
Kur’an’da türevleriyle birlikte üç defa geçmektedir. İki yerde (İbrāhīm 14/43; el-Ḳamer 54/8) mecaz yoluyla kâfirlerin kıyamette kendilerini çağıran kimseye gözlerini dikip ona doğru koşmasını anlatır. el-Meʿāric 70/36 ayeti ise Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber’e karşı gösterdiği tutumla ilgilidir. Māturīdī, bu kelimenin koşma anlamını dikkate alarak ayeti “Onlar Hz. Peygamber’e gelip ondan Kur’an’ı dinliyorlar, sonra koşarak yandaşlarına gidiyorlar ve duyduklarını tahrif ederek anlatıyorlar” şeklinde açıklamıştır. Kelimenin “bakmak ve gözünü dikmek” anlamına göre de ayeti “Onlar, uzaktan Hz. Peygamber’e bakıyorlar ve ona çeşitli ithamlarda bulunuyorlar” şeklinde izah etmiştir (Māturīdī, Teʾvīlāt, 16/110-111).
VEFEḌA | وَفَضَ
Sözlükte v-f-ḍ وَفَضَ “koştu” demektir. وَجَاءَ عَلَى وَفْضٍ وَأَوْفَاضٍ cümlesi “acele ile gelmek”, لقيته على أوْفاضٍ ise “Çok acelesi varken ona rastladım.” anlamındadır. Buna göre الْأَوْفَاضُ “bir grup insan”, الْوَفْضَةُ ise “omzunda torba bulunan kişi” manasına gelmektedir. Iṣfehānī, kelimenin aslının “omzunda silahlı torba bulunan kişinin koşması” anlamında olduğunu söylemiştir (İbn Fāris, Muʿcemu’l-Luġa, 1/932, 6/130; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 528; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 23/285).
Kur’an’da sadece el-Meʿāric 70/43 ayetinde bir defa geçmektedir. Bu ayette kâfirlerin, dünyada putlara doğru koştukları gibi kabirlerinden kalkıp aceleyle koşacakları bildirilmiştir. Kâfirlerin bu koşuşu sadece onlara özgü çirkin ve kötü bir davranıştır (İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 19/183).
KARŞILAŞTIRMA
Bedera, zeffe, seʿā, sāreʿa, ʿacele, hera‘a, heṭa‘a ve vefeḍa sözcükleri “koşmak ve acele etmek” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Bedera, hırsla bir şeyi yapmak ve başkalarından önce onu ele geçirmek için atılmak ve çaba sarfetmektir. Zeffe, yürürken bazen hızlanma bazen de yavaşlamadır. Seʿā hızlı, birbirini takip eden adımlarla bir şeyin kendisini meşgul etmesine imkân vermeden yürümektir. Sāreʿa, çabucak yapılması gereken bir işi hızlı bir şekilde başkasından önce yapmaktır. Bu övülen bir davranıştır. Zıttı ise إبْطاء sözcüğüdür.
ʿAcele, bir şeyi olması gereken zamandan önce arzuyla isteyip yapmaktır ancak bu hoş karşılanmayan bir eylemdir. Zıttı olan أناة ise ağır hareket etmektir ki bu da iyi görülen bir davranıştır. Hera‘a, ani bir durumun ortaya çıkardığı şaşkınlıkla bir şeyi elde etmek için bir okun hızlıca hedefe doğru gitmesi gibi koşmaktır. Heṭa‘a, çağrıldığı için başını dikip gözlerini ayırmadan birisine doğru koşmaktır. Vefeḍa ise acele ile koşmaktır. Kök anlamına göre vefeḍa silahlı bir topluluğun içine oklarını ve silahlarını koyduğu sadağı ile birlikte koşması anlamındadır (Yesūʿī, Ferāʾidu'l-Luġa, 124-125, 365; el-Kebīsī, Mevsūʿa, 1/535, 8/159, 11/135, 12/50, 12/446).
بَدَرَ | زَفّ | سَعَى | سَارَعَ | عَجَلَ | وَفَضَ | هَرَعَ | هَطَعَ