Benzer - Denk

اَلسَّوَاءُ| اَلشَّكْلُ | اَلْكُفُوُ | اَلْمِثْلُ | اَلْمُشْتَبِهُ | اَلنِّدُ

Müellif: Zübeyir Karataş
Yayınlanma Tarihi: 25.04.2024            

ES-SEVĀ | اَلسَّوَاءُ

Sözlükte es-sevā اَلسَّوَاءُ “iki şeyi birbirine eşit ve denk kılmak” anlamına gelen سَوِيَ fiilinden türemiş olup “adalet, benzer ve bir şeyin ortası” demektir. Nitekim iki şeyi birbirine eşit kılmak/iki şey arasında adaleti sağlamak سَاوَى بَيْنَ الشَّيْئيْنِ şeklinde ifade edilir. سَوَّيْتُ الْمُعَوِّجَ “Eğriyi düzelttim.”; اِسْتَوَيْتُ عَلىَ ظَهْرِ الدَّابَّةِ “Merkebin sırtına bindim.”  manasındadır. اِسْتَوَى “yükselmek” anlamına gelir fakat mecaz olarak yönelmeyi de ifade eder. اِذَا صَلَيْتُ الْفَجْرَ اِسْتَوَيتُ إِلَيْكَ “Sabah namazını kıldığımda sana yöneldim.” cümlesindeki kullanım bu şekildedir.  Bunun haricinde عَلَى harf-i ceriyle istila etmeyi ve otorite kurmayı belirtir. Adalet ve eşitliğe اَلسَّوَاءُ,  tam ortada yer alan mekana مَكاَنٌ سُوًى, birbirine benzeyen iki şey سِيَّانِ ve bir şeyin ortasına سَوَاءُ الشَّيْءِ denilir. سِوَى kelimesi istisna ismi olarak “... dışında, … haricinde” manasında kullanılır. مَرَرْتُ بِرَجُلٍ سِوَاكَ “Senin dışında birine uğradım.” cümlesinde bu anlamdadır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/297; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/864; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 13/125; İbn Fāris, Muʿcem, 3/112; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2385; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/485-487).

Kur’an’da türevleriyle 83 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Düzenledi (el-Baḳara 2/29; Ṣād 38/72). 2. Eşit hale getirmek, aynı seviyeye getirmek (el-Kehf 18/96). 3. Eşit, denk olmak (el-Māʾide 5/100; el-Enʿām 6/50). 4. Yönelmek (el-Baḳara 2/29). 5. İstila etmek, emri altına almak, otorite kurmak (el-ʾAʿrāf 7/54; Yūnus 10/3). 6. Üzerine çıkmak, binmek (el-Müʾminūn 23/28; ez-Zuḫrūf 43/13). 7. Olgunlaşmak, güç kuvvet kazanmak (el-Ḳaṣaṣ 28/14). 8. Gövdesi üzerine dikilmek, doğrulmak (el-Fetḥ 48/29; en-Necm 53/6). 9. Eşit, denk (en-Nisā 4/89; (en-Nisā 4/89; el-Hacc 22/25; Fuṣṣilet 41/10). 10. Bir şeyin ortası, orta (eṣ-Ṣāffāt 37/55). 11. Düzgün, doğru, tam (Meryem 19/10, 17, 43; el-Mülk 67/22). (ed-Demāğānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 1/409-410; İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 3/269; Mustafavī, et-Tahkīk,  5/339-343).

EŞ-ŞEKL | اَلشَّكْلُ 

Sözlükte eş-şekl اَلشَّكْلُ “benzer, kadının cilvesi ve suret” manasında olup “bağlamak” anlamındaki شَكَلَ kökünden türemiştir. Nitekim شَكَلْتُ الْإِبِلَ “Deveyi bağladım.” demektir. Bir şeyin başka bir şeye benzediğini ifade etmek için تَشَاكَلَ الْأَمْرَانِ kullanılır. هَذَا عَلَى شَكْلِ هَذَا ifadesi “Bu diğerine benzer.” anlamındadır. شَكِلَ الْعِنَبُ üzümün olgunlaşmasını; أشْكَلَ الْأَمْرُ herhangi bir durumun açık olmamasını ve içinde kapalılık bulunmasını; شَكَلْتُ الْكِتَابَ kitap metnini harekelemeyi; شَكَلَتِ الْمَرْأةُ شَعْرَهَا kadının saçını örmesini anlatır. Göz beyazlığında bulunan kırmızılığa فىِ عَيْنِهِ شُكْلَةٌ, birine ihtiyaç duyulmasına لَناَ قِبَلَكَ أَشْكَلَةٌ, bir şeyin görünen yüzüne شَكْلُ الْشَّئِ denilir. اَلشِّكَالُ hayvanın bağlandığı halka, اَلشَّاكِلَةُ ise yol, kulak ve şakak arasındaki beyazlıktır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/349; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/877; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 10/21-23; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 5/1736; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/518).

Kur’an’da türevleriyle iki yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Benzer (Ṣād 38/58). 2. Yol, yöntem ve mizaç (el-İsrā 17/84). (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 266; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 6/131-132; Kubeysī, Mevsūʿa, 6/638-641).

EL-KÜFUV | اَلْكُفُوُ

Sözlükte el-küfuv اَلْكُفُوُ “denk” demek olup “iki şeyin birbirine benzemesi ve meyletmesi” anlamındaki kefeeʾ كَفَأَ kökünden türemiştir. Nitekim bir şeyi eğriltmek أكْفَأْتُ الْشَّيْءَ; iki şeyin eşit ve benzer olması ise تَكَافَأ الشَّيْئاَنِ şeklinde anlatılır. كَافَأْتُ فُلَانًا “Falan kimseye yaptığına benzer bir şekilde karşılık verdim.” manasındadır. اَلْمُكاَفَأةُ “mükafat” kelimesinde de bu anlam özelliği bulunmaktadır. اَلْكُفُؤُ “benzerlik ve eğrilik” için kullanılır. Birinin diğerine soyda vb. özelliklerde eşit ve benzer olduğu هَذَا كُفْءٌ لَهُ ile ifade edilir. اَلْكُفْؤُ evlilikte tarafların birbirine denk olmasıdır. اَلْإِكْفاَءُ şiiri belirli kafiyelerle zikretmek ve bir şeyi yüz üstü çevirmektir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/37; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 6/336; İbn Fāris, Muʿcem, 5/189; İbn Sīde, el-Muḥkem, 7/91).

Kur’an’da bir yerde geçmektedir. Bu yerde “benzer ve denk” manasında olup hiç bir varlığın  Allah’a denk olmadığı anlatılır (el-İhlās 112/4). (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 24/738; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 437; İbn ʿĀşūr, et-Taḥrīr, 30/619-20; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 10/83).

EL-MİSL | اَلْمِثْلُ

Sözlükte “bir şeye ölçü ve mana yönünden benzer ve denk olan” anlamındaki el-misاَلْمِثْلُ, “ayağa kalkmak, dikilmek ve şekillenmek” manasındaki مَثَلَ/مَثُلَ fiilinden türemiştir. Nitekim مَثُلَ الشَّيْءُ cümlesi bu duruma işaret etmektedir. Devlet başkanının, suç işleyen birisine ibret olması için misliyle mukabelede bulunması أمْثَلَ السُّلْطاَنُ فُلاَناً ile anlatılır. Bir şeyi ölçmek takdir etmek مَثَّلَ الشَّيْءُ بِالشَّيْءِ; örnek vermek تَمَثَّلَ بِالشَّيْءِ; bir şeyi tasvir etmek مَثَّلَ لَهُ الشَّيْءَ; savaşta öldürülenlerin ayak, burun ve kulak gibi uzuvlarının kesilmesi (müsle) مَثَّلَ بِالْقَتِيْل şeklinde ifade edilir.  Atasözüne اَلْمَثَلُ, yatak-döşeğe  اَلْمِثاَلُ, heykele اَلْتِّمْثاَلُ, cezaya اَلْمَثُلَةُ, doğruya en yakın yola  الطَّرِيقَةُ الْمُثْلَى  denilir. أماَثِلُ الْقَوْمِ terkibi bir topluluğun en iyilerini ve seçilmişlerini anlatmak için kullanılır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/118; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 15/95-99; İbn Fāris, Muʿcem, 5/296-297; İbn Sīde, el-Muḥkem, 10/161-62; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/193).

Kur’ân’da türevleriyle 169 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Gibi görünmek (Meryem 19/17). 2. Bir toplumun seçkin ve aklı başında olan kimsesi (Ṭā-Hā 20/104). 3. Benzer, aynı (el-Baḳara 2/23; Ālu ʿİmrān 3/73; en-Nisā 4176). 5. Örnek, temsil (er-Rūm 30/28; en-Nūr 24/35). 6. Heykel (el-Enbiyā 21/52). 6. İbretlik örneği, ibretlik ceza (er-Raʿd 13/6; ez-Zuḫruf  43/56-59). (Muḳātil, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 197-198; Ḥīrī, Vucūhu’l-Ḳurʾān, 303; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 963; Kubeysī, Mevsūʿa, 11/17-18).

EL-MÜŞTEBİH | اَلْمُشْتَبِهُ 

Sözlükte el-müştebih اَلْمُشْتَبِهُ “benzer ve denk” anlamında olup yine aynı manadaki شِبْهٌ kökünden türemiştir. Nitekim bir şey başka bir şeye benzediğinde أشْبَهَ الشَّيْءُ الَشَّيْءَ ve تَشاَبَهَ الشَّيئَانِ denilir. شَبَهْتُ هَذَا بِهَذَا “Bunu şuna benzettim.” anlamındadır. اَلتَّشْبِهُ ise “benzetmek” demektir. Birisini tanımada zorluk çekmek ve başkasıyla karıştırmak شَبَّهَ فُلاَنٌ عَلَىَّ, birbirine benzediklerinden dolayı anlaşılmaları güçleşen konular إشْتَبَهَتِ ألْاُمُورُ ile anlatılır. Altına benzediği için bakır madenine اَلشَّبَهُ adı verilmiştir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/304; İbn Fāris, Muʿcem, 3/243; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2236; İbn Sīde, el-Muḥkem, 4/193; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/493).

Kur’an’da türevleriyle 12 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Benzer, denk (el-Baḳara 2/25, 118; el-Enʿām 6/99; ez-Zümer 39/23). 2. Benzer olmak, zor ve karmaşık gelmek (el-Baḳara 2/70; Āl-i ʿİmrān 3/7). 3. Benzetmek (en-Nisā 4/157). (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 254; Mīḳātī v.dğr, el-Ḳuṭūf, 510; Kubeysī, Mevsūʿa, 6/411-417).

EN-NİDD | اَلنِّدُّ

Sözlükte en-nid اَلنِّدُّ “benzer” manasına gelir. Nitekim birinin başka birine benzemesine فُلَانٌ نِدُّ فُلَانٍ denilir. “Kaçmak ve uzaklaşmak” anlamındaki نَدَّ fiilinden türemiştir. Devenin ayrılıp kaçması نَدَّ الْبَعيِرُ şeklinde ifade edilir. Herkes birbirinden kaçışacağı için kıyamet günü يَوْمُ التَّنَادِ olarak adlandırılmıştır. Bir kimse benimsenen görüşe muhalefet ettiğinde فُلَانٌ نِدِّيٌّ kullanılır. اَلتَّنْديِدُ “sesi yükseltmek”; اَلنَّدُّ “tütsü, buhur ve yüksek tepe” demektir. Kelimede hem benzerlik hem de muhalefet ve uzaklaşma anlamları bir arada bulunmaktadır. Buradan hareketle birbirine benzer varlıkların birbirine karşıt ve rakip olması olgusundan söz edilebilir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/206; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/115; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 14/70-71; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 9/263; İbn Fāris, Muʿcem, 5/355; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 2/543; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 12/72).

Kur’ân’da altı yerde geçmektedir. Bu yerlerde benzer, denk ve zıt anlamında kullanılmıştır. Müşriklerin başka varlıkları Allah’a eş tutmalarını yasaklayan bir bağlamda geçmektedir. (el-Baḳara 2/22; Sebeʾ 34/33). (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 1/390-392; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 486; Beġavī, Meʿālimu’t-Tenzīl, 1/72; Aḥmed Muḫtār, el-Muʿcemu’l-Mevsuʿī, 437).

KARŞILAŞTIRMA

es-Sevāʾ, eş-şekl, el-küfüv, el-misl, el-müştebih ve en-nidd “benzer - denk” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. es-Sevāʾ, genel anlamda tam bir eşitliği ve adaleti ifade etmektedir. İki veya daha fazla kişi arasında herhangi bir şeyin adaletli ve eşit bir şekilde paylaşımını belirtir. -Şekl, suret ve şekil bakımından ayırt edilemeyecek derece birbirine  benzeyen nesneler için kullanılmaktadır. Bu açıdan benzerliği bulunmayan varlıklar için bu kelime kullanılmaz. Örneğin bir kuşun başka kuşa görünüm itibariyle benzediğini belirtmek için هَذَ الطَّائِرُ شَكْلُ هَذَ الطَّائِرِ denilir. el-Küfüv iki veya daha fazla varlığın nitelikleri bakımından benzerliğini ifade etmektedir. el-Misl bir şeyin başka bir şeye zat yönünden tıpatıp bütün yönleriyle benzemesidir. Bir yönden benzediğinde bu benzerlik gerçekleşmez. Buna karşın es-sevāʾ ile aynı kökten gelen müsāvāt miktardaki eşitliği ve benzerliği anlatır. el-Müştebih ve aynı kökten gelen kelimeler bir şeyin başka bir şeye zat, renk, koku, tat, adalet ve zulüm gibi keyfiyet açısından benzerliğini ifade eden bir sözcüktür. Aynı kökten gelen eş-şibh, görülebilen özellikleri benzetmede kullanılır. Bu haliyle el-misl kelimesinden farklılaşır. en-Nidd  birbirine zıt olan varlıkların benzerliğini anlatır. Öz bakımından aralarındaki denkliğin zıtlığa dönüşümü esastır. Bu yönüyle el-mis̱lden ayrılır. Çünkü el-mis̱lde böyle bir zıtlık bulunmamaktadır. Dolayısıyla her nidd, mis̱ldir; ancak her mis̱l, nidd değildir. (ʿAskerī, el-Furūḳu’l-Luġaviyye, 154-155; ʿAskerī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 452; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 251, 254, 259; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 6/12, 57, 131, 10/83; Kubeysī, Mevsūʿa, 10/499, 11/16).

İlişkili Maddeler