Alın

ناصية | جباه | جبين

Müellif: Sahip Aktaş
Yayınlanma Tarihi: 29.03.2022            

EL-CEBĪN | اَلْجَبِينُ

Sözlükte el-cebīn الجبين kelimesinin kendisinden türediği c-b-n جَبَنَ “korkmak” demektir. El-cebīn الجبين “alnın iki tarafını kuşatan kısım, alnın sağ veya sol tarafı, iki şakak arasında kalan alnın perçeme bitişik uç tarafı, sağ ve sol şakakların üstü” gibi anlamlara gelmektedir. Cebīn yani alın ile korkmak arasında ilişki kurulmuştur. Cesur adam, tam olarak yüzünü hasmına döner. Cebīn alnın geride kalan yan kısmıdır. Bu bakımından korkak kimse hasmına alnını tam çeviremediğinden, ona alnının yan tarafları ile bakar (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/216; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/270-1; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 7/132; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2090-2091; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 2/59-60).

Kur’an’da bir defa geçmektedir. Bu yerde “alın ile alnın sağ veya solunda kalan bölge” manasında kullanılmıştır (eṣ-Ṣāffāt, 37/103). Bu ayet, Hz. İbrahim’in gördüğü rüyadaki emri gerçekleştirmek üzere oğlu İsmail’i kurban edeceği alana götürdüğünde yüzüstü veya yan tarafına yatırdığını açıklamaktadır (Muḳātil, Tefsīr, 3/615; Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 19/585; er-Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 26/157).

EL-CİBĀH | اَلْجِبَاهُ

Sözlükte el-cibāh جِبَاه “bir kimseyi kaba bir söz ile karşılamak” anlamındaki c-b-h جَبَهَ kökünden gelip جَبْهَة kelimesinin çoğuludur. Bu kelime başın secdeye konulan yeri, iki kaş ile perçem arasındaki yüzey, at, yıldız, toplumun lideri, topluluk gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Ancak Türkçede “alın” anlamı dışındaki diğer manaları mecaz kapsamındadır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/217; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/272; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 3/383-384; İbn Fāris, Muʿcem, 1/503).

Kur’an’da bir yerde geçmektedir. Bu yerde (et-Tevbe 9/35) mal biriktirip infakta bulunmayan, zekâtını vermeyen kişilerin çekecekleri azap anlatılırken onların alınlarından, yanlarından ve sırtlarından dağlanacakları belirtilmektedir. Burada “alın” manasında cibāh kelimesinin zikredilmesi infak etmeyen kimsenin, fakiri gördüğünde, alnını tutup kaşlarını çatması veya mal elde etme sonucu kalpte oluşan sevinç belirtisinin yüzde/alında görünmesi gibi birtakım durumlara işaret için tercih edilmiştir (Vāḥidī, et-Tefsīru’l-Basīṭ, 10/403-404; Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 3/40-41; er-Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 16/50).

EN-NĀṢİYE | النَّاصِيَةُ

Sözlükte en-nāṣiye النَاصِيَة “perçeminden tutup çekmek” anlamına gelen neṣā نَصَا fiilinden türemiştir. Çoğulu النَّوَاصِي olan nāṣiye başın ön tarafındaki kesilmiş kısa saç, başın ön bölgesi, perçem ve başın ön tarafında saçın çıktığı yer gibi anlamlara gelmektedir. Bu kelime نَوَاصِي الْقَوْم  ve نَاصِيَة المَال terkipleri bağlamında bir kavmin ileri gelenlerini ve bir malın en iyisini anlatmaktadır (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/230; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 12/244-245; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 8/192; İbn Fāris, Muʿcem, 5/433; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2510).

Kur’ân’da türevleriyle birlikte dört defa geçmektedir. Bu yerlerde “perçem” anlamındadır (Hūd, 11/56; er-Raḥmān, 55/41; el-ʿAlaḳ, 96/15-16). İlgili ayetlerde gerçek manada birisinin perçeminden tutma ve perçeminden tutup çekme; mecazi olarak da her canlının Allah’ın tasarrufu ve otoritesinin altında olduğu anlatılmıştır (Ṭaberī, Cāmiʿu’l-Beyān, 12/449, 22/231; Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 3/209, 6/16; er-Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 18/14, 32/24).

KARŞILAŞTIRMA

Cebīn, cibāh ve nāṣiye kelimeleri yüzün üst bölgesini ifade etmeleri açısından yakın anlamda olsalar da aralarında bazı farklar vardır. Kök anlamı itibari ile cebīn alnın sağ ve sol taraflarında kalan uç kesimlerine verilen addır. Cibāh, başın alın olarak ifade edilen, secdeye konulan ve iki kaş ile perçem arasında kalan bölgenin ismidir. Nāṣiye ise başın ön bölgesi veya başın ön bölgesindeki kısa saça/perçeme denilmektedir. Bu kelimeler, zikredilen kök anlamlarından anlaşıldığı üzere yüzün üst bölgesini ifade etmek için kullanılsa da esasında her biri, bu üst bölgenin farklı yerini anlatmaktadır. Cebīn, sağ ve sol tarafındaki sınırları; nāṣiye, üst sınırı; cibāh ise sınırı kaşlar olan ve bu sınırlar arasında kalan bölgeyi karşılamak üzere kullanılır. (el-Kebīsī, Mevsūʿa, 2/431; Ṣaʿīdī, el-İfṣāḥ, 12-14, 16; Yesūʿī, Ferāʾidu'l-Luġa, 53, 395; er-Rāzī, Mefātīḥu’l-Ġayb, 26/157).

İlişkili Maddeler