Alt

سُفْل | تَحْتَ | دَرْك

Müellif: Soner Aksoy
Yayınlanma Tarihi: 21.04.2022            

TAḤTE | تَحْتَ   

Sözlükte taḥte تَحْتَ bir cismi kuşatan altı yönden birini ifade etmekte olup bir şeyin aşağısı ve alt tarafı demektir. Bu bakımdan فوق sözcüğünün zıddıdır. Aynı kökten gelen تُحُوتٌ insanlardan şeref ve itibar açısından altta bulunan rezil ve sefil kimseler için kullanılmaktadır. Bu kimseler varlığı hissedilmediği ve umursanmadığı, bir bakıma insanların ayaklarının altında kalan önemsiz şeyler gibi görüldüğünden böyle isimlendirilmiştir. Bu manada تُحُوتٌ ifadesi, kıyamet anını tasvir eden bir hadiste şöyle zikredilmiştir: ُويَهْلِكُ الوُعولُ  وتَظْهَرُ التُحُوت “O gün insanların önde gelenleri helak olur, altta/sefil olanları ise ortaya çıkar.” Buna göre taḥte hem maddî hem de manevî olarak bir şeyin altında olmakla ilişkilidir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/181; İbn Fāris, Muʿcem, 1/146; İbn Sīde, el-Muḥkem, 2/511; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 73).

Kur’ân’da 51 yerde geçmektedir. Bu yerlerin birinde manevî açıdan “bir kimsenin nikâhı altında bulunmak” (et-Taḥrīm 66/10), diğerlerinde ise maddî olarak “bir şeyin altı, aşağısı ve alt tarafı” manasındadır (el-Baḳara 2/25; el-Enʿām 6/24; Meryem 19/24). Bu kelime özellikle cennet tasvir edilirken جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ şeklinde sıkça kullanılmıştır (Ālu ʿİmrān 3/15). Bu anlatım genellikle cennet bahçelerinde bulunan ağaçların alt tarafından ırmaklar akması şeklinde yorumlanmıştır. Zemaḫşerī bu durumu dere ve akarsuların kenarlarındaki ağaçlara nispeten seviye olarak daha aşağıda olmasıyla açıklamıştır (Zemaḫşerī, el-Keşşāf, 1/230).

DERK | دَرْك 

Sözlükte derk دَرْك “arkasından yetişmek; anlamak, kavramak; sonlanmak; olgunlaşmak ve buluğa ermek” anlamlarındaki d-r-k دَرَكَ kökünden türeyen bir isim olup “bir şeyin altı, dibi ve aşağısı” manasındadır. Derk, دَرَجٌ kelimesinin zıttıdır. Bu bağlamda yükselmeye itibarla cennetin dereceleri anlamında دَرَجاتُ الجنّةِ, düşüşe itibarla cehennemin mertebeleri anlamında ise دَرَكاتُ النارِ tabiri kullanılmaktadır. Denizin en dip noktasına derk, insana arkasından erişen özellikle kötü sonuca ve akıbete درَك denir. Satılan bir malda sonradan ortaya çıkan herhangi bir kusur veya noksanlık دَرَكٌ في البيعِ  ifadesiyle anlatılır. Kuyudaki suya erişmek maksadıyla içine atılan kovanın ucuna bağlanan “ip” الدرَك olarak isimlendirilir. عِشْتُ حتى أدركتُ زمانَه cümlesi “Onun zamanına ulaşıncaya dek yaşadım.”, أدركَ الثمرُ cümlesi ise “Meyve olgunlaştı.” anlamındadır. Bu kökten gelen الإدراك sözcüğü “Tükendi ve yok oldu.” manasında olup أدرك علمي فيه cümlesi “Bu hususta ilmim yoktur.” demektir (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/22; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 4/1582; İbn Fāris, Muʿcem, 2/269; İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/749; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 167).

Kur’ân’da d-r-k türevleriyle 12 defa  (bk. “Arkasından Yetişti” md.) geçerken sadece bir yerde الدَّرْكِ الْاَسْفَلِ şeklinde “(cehennemin) en alt tabakası” anlamında kullanılmıştır (en-Nisā 4/145). Bu ayette الدَّرْكِ “alt” ve onun sıfatı olan الْاَسْفَلِ “en alt” manasındadır. Bu kullanımdan hareketle cehennemin basamak şeklinde aşağıya doğru yedi derekesi/tabakası olduğu söylenmiştir ki ilgili âyette الْاَسْفَلِ sıfatıyla münafıkların en alt tabakasında olacağı beyan edilmiştir (Ḳurṭubī, el-Cāmiʿ, 5/399; 7/195-196).

SÜFL | سُفْل 

Sözlükte süfl سُفْل “indi, alçaldı, çöktü, aşağıya doğru battı; sefil ve adi oldu” anlamlarındaki s-f-l َسَفَل kökünden türeyen bir isim olup “bir şeyin dibi, aşağısı ve altı” manasındadır. Bu bakımdan عُلْو “yükseklik ve yücelik” kelimesinin zıddıdır. سِفْلَة sözcüğü alçak, bayağı, aşağılık ve değersiz olan insan için kullanılır. أمْرُهم في سَفال ifadesi aşağılık bir vaziyette ve durumda olan insanları anlatır. قَعَدَ سُفالَة الريح cümlesi “Rüzgarın estiği hizada oturdu.” anlamındadır. Bedenine göre alçakta olduğundan devenin ayaklarına سَفِلَة البعير, mızrağın ucundaki sivri metali takip eden yarı kısmına سافِلة الرُمْحِ denilir. Aynı kökten türeyen أسافل “küçük develer”, سافلة  “makat, dübür,” تسفيل ise “bir şeyi alçaltarak düzeltmek” demektir  (Ḫalīl b. Aḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 2/254; el-Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 5/1730; İbn Fāris, Muʿcem, 3/78; İbn Sīde, el-Muḥkem, 8/503; ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 234).

Kur’ân’da s-f-l türevleriyle 10 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. İsm-i tafdil formuyla hem maddî hem de manevî olarak bir şeyin en aşağısı. Bu bağlamda el-Enfāl 8/42 ayetinde vadinin en aşağısı, eṣ-Ṣāffāt 37/98 ayetinde ise en aşağılık kimseler anlamındadır. 2. Alçak ve bayağı kimse (et-Tevbe 9/40). 3. Bir şeyin altı (Hūd 11/82). 4. Erzel-i ömür yani en kötü çağı yani yaşlılık dönemi (et-Tīn 95/5). (Ḳurṭubī, el-Cāmiʿ, 22/370; Dāmeġānī, el-Vucūh ve’n-Neẓāʾir, 1/24).

KARŞILAŞTIRMA

Taḥte, derk ve süfl kelimeleri “alt” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında farklar vardır. Taḥte bir nesnenin alt tarafında bir şeyin ondan ayrı olarak bulunmasıdır. Mecaz yoluyla bir kimsenin sorumluluğu ve gözetimi altında olmayı da bildirmektedir. درجة “derece” kelimesinin zıddı olan derk, maddî veya manevî açıdan bir şeyin aşağısına doğru aşamalı bir durumu anlatır ki her bir aşama derk olarak isimlendirilir. Bu bağlamda Kur’ân’da cehennem için kullanılmıştır. Süfl ise bir şeyin başka bir şeye bitişik olarak onun altında bulunması demektir. Ayrıca bu kelimenin bir şeyin emsaline veya bulunması gereken yere göre alçakta olması anlamı ön plandadır. Bu açıdan hem maddî hem de manevî bir alçaklığı ve düşüklüğü ifade eder ki Kur’an’daki kullanımları bu yöndedir (ʾIṣfehānī, el-Mufredāt, 73, 234).

İlişkili Maddeler