Almak

أَخَذَ | اِقْتَبَسَ | اِلْتَقَطَ | تَلَقَّى | تَنَاوَشَ

Müellif: Davut Ağbal
Yayınlanma Tarihi: 09.04.2023            

EḪAZE | أَخَذَ

Sözlükte eḫaze أَخَذَ “almak” kök manasına sahip olup bununla ilişkili yan anlamları da bulunmaktadır. Kelimenin aslı أَخَذَ  olmasına rağmen dildeki kullanımlarında  تَخِذَ formuna da rastlanmaktadır. Bu çerçevede تَخِذْتُ مَالًا cümlesi “Mal/mülk kazandım.” demektir. “Almak ve edinmek” anlamındaki اَلْاِتِّخَاذُ kelimenin bu şeklinden türemektedir. Bir şeyi büyük bir istekle eline aldıktan sonra hevesi çabucak geçtiği için hemen bırakan kimseye مَا أَنْتَ إِلَّا أَخَّاذٌ نَبَّاذٌ  sözü söylenir. اَلْأَخِيذَةُ bir kişiden alınan her türlü eşya; مَآخِذُ الطَّيْر kuşları avlamada kullanılan kafes;  اَلْأَخِيذُ ise esir manasındadır. اَلْإِخَاذَةُ bireyin kendisi için edindiği arazi, kazanç ve meslek demektir. Nadiren de üzüm salkımının sap kısmı anlamındadır. اَلْإِخَاذَةُ ,اَلْإِخَاذُ  ve  اَلْإِخْذُ sözcükleri suyu toplamak için kazılan havuza verilen adlardır. Eḫaze “haksızlık etmek” manası da taşır. رَجُلٌ خِنْذِيَانٌ ise fazlaca kötülük yapan kişiyi ifade eder. İşlediği suçtan ötürü bir kişiyi cezalandırmak آخَذَ بِذَنْبِهِ cümlesiyle dile getirilmektedir. اَلْأُخْذَةُ nazar değmesine iyi gelen rukyenin; رَجُلٌ مُؤَخَّذٌ عَنِ النِّسَاءِ  kadınlardan uzak duran kişinin; اَلتَّأْخِيذُ ise kadının, eşini kendinden uzak tutmak için başvurduğu büyünün adıdır. أَخِذَ الْبَعِيرُ “Deve delirdi.” ve رَجُلٌ أَخِذٌ  “gözü iltihaplı kişi” örneklerinde olduğu gibi kelimenin birçok yan anlamı da bulunmaktadır (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 1/59-60; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/1053; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 7/524-531; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 4/399-401; İbn Fāris, Muʿcem, 1/68-70; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 2/559-60; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 1/22).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 273 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Almak, edinmek (el-Baḳara 2/51, 63, 260; en-Nisāʾ 4/25). Kelimenin Kur’an’da “almak” anlamı hem hakiki hem yan anlamlarıyla gerek somut gerekse soyut nesne ve durumlar için kullanılmaktadır. Nitekim el-Baḳara 260. ayetinde “Dört tane kuş al/tut!” ifadesi somut bir alma eylemine; Āl-u ʿİmrān 81. ayetinde kabul etmek manasında “Bunu aldınız mı?” sözünde ise daha soyut bir anlama işaret edilmektedir. 2. Sorumlu tutmak (el-Baḳara 2/225, 286). 3. Cezalandırmak (en-Naḥl 16/61; el-Kehf 18/58). 4. Ceza, helak (Hūd 11/102; el-Müzzemmil 73/16). 5. Esir almak (Yūsuf 12/78; et-Tevbe 9/5) (Dāmeġānī, Ḳāmūs, 20-23; Iṣfehānī, el-Mufredāt, 12-13; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 1/47-48).

İḲTEBESE | اِقْتَبَسَ

Sözlükte iḳtebese اِقْتَبَسَ “almak” anlamındaki قَبَسَ fiilinden türemiştir. Kelime kökü “ateş” ile yakından ilgili olup اَلْقَبَسُ “kor ve alev” demektir. Bu, büyük bir ateşten alınarak getirilen bir parçaya işaret etmesi bakımından “almak” anlamıyla irtibatlıdır. Nitekim قَبَسْتُ النَّارَ  bu hususu anlatan bir ifadedir. اَلْمِقْبَسُ veya اَلْمِقْبَاسُ ateşten kor ve köz almaya yarayan maşadır. اَلْقَابِسُ ise ism-i fâil olarak “(ateş) alan kişi” manasına gelmektedir. أَقْبَسَ  ve اِقْتَبَسَ  dilde hem “almak” hem de “almayı istemek” için kullanılmaktadır. أَقْبِسُ قَبْسًا فَأَقْبَسَنِي “Bir ateş parçası istedim, o da bana verdi.” cümlesinde ise kelime hem “almayı istemek” hem de “vermek” anlamı taşımaktadır. Başkasından bulaşan ateşli hastalığa حُمَّى قَبَسٍ ismi verilmektedir. Kelimenin ateşin haricindeki nesne ve olguları almak, edinmek için kullanıldığı da görülür. Bu bağlamda قَبَسْتُ/اِقْتَبَسْتُ الْعِلْمَ ifadesi “İlim aldım.” manasındadır (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 3/352; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 1/338-339; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 8/419; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 5/295-296; İbn Fāris, Muʿcem, 5/48; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/960; İbn Sīde, el-Muḥkem, 6/243-244; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/47).

Kur’an’da türevleriyle birlikte üç yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Ateş, kor (Ṭā-Hā 20/10; en-Neml 27/7). Ṭā-Hā 20/10 ayetinde Hz. Musa’nın Mısır’a yolculuk yaparken uzaktan bir ateş görüp ailesi için oradan kor parçası almak için gitmesi anlatılır. 2. (Işık, nur) almak (el-Ḥadīd 57/13). Burada ahirette hesap görüldükten sonra münafıkların, müminlerin nurundan yararlanmayı isteklerini ifade ettikleri bir bağlamda geçmektedir (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 390; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 9/199-200).

İLTEḲAṬA | اِلْتَقَطَ

Sözlükte ilteḳaṭa اِلْتَقَطَ “bir şeyi yerden almak” anlamındaki لَقَطَ kökünden türemiş olup ikisi de aynı manadadır. تَلَقَّطَ فُلَانٌ اَلتَّمْرَ “Falan kişi sağa sola saçılmış hurmaları topladı.” demektir. اَللُّقْطَةُ “yere atılan ve oradan alınıp kaldırılan nesne” veya “bir kenara terk edilmiş çocuk” manasına gelmektedir. اَللُّقَطَةُ ise yerdeki her şeyi alan ve satan kişi için kullanılır. اَللَّقَاطُ ve اَللَّقَطُ hasat edildikten sonra yerde kalan ve insanların topladığı buğday başaklarını; اَللِّقَاطُ ise hasat etmeyi karşılar. اَللَّقِيطَةُ “değersiz ve rezil adam/kadın” demek olup إِنَّهُ لَسَقِيطٌ لَقِيطٌ veya إِنَّهُ لَسَاقِطٌ لَاقِطٌ ibarelerinde bu anlamda kullanılır. !يَا مَلْقَطَانُ ünlemi ise sadece birine seslenirken kullanılmakta ve “Ey akılsız!” anlamına gelmektedir. دَارِي بِلَقَاطِ بَنِي فُلَانٍ “Evim falan kişinin evinin hizasındadır.” cümlesinde “hizasında, doğrultusunda” anlamı taşımaktadır (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/96; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/923; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 5/324-325; İbn Fāris, Muʿcem, 5/262-263; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/1157; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2-177).

Kur’an’da türevleriyle birlikte iki yerde geçmektedir. Bu yerlerde “terk edilmiş veya atılmış bir şeyi eğilerek almak” anlamındadır (Yūsuf 12/10; el-Ḳaṣaṣ 28/8). Yūsuf 12/10 ayetinde Hz. Yusuf’un küçük yaşta kuyuya atıldıktan sonra kervanın kuyudan onu alınması; el-Ḳaṣaṣ 28/8 ayetinde ise daha bebekken bir sepetin içerisinde Nil nehrine bırakılan Hz. Musa’nın Firavun ailesi tarafından alınması anlatılmaktadır (Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 10/244-246).

TELEḲḲĀ | تَلَقَّى

Sözlükte teleḳḳā تَلَقَّى “karşılaşmak, yüz yüze gelmek” manasına gelen لَقِيَ kökünden türemiştir. Nitekim اَللُّقْيَانُ karşı karşıya gelen her türlü varlık için kullanılır. تَلَاقَى “karşılaşmak, buluşmak” demektir. Teleḳḳā تَلَقَّى ise “almak” anlamının yanı sıra “birini karşılamak, karşısına almak” manasını da taşır. Aynı kökten gelen أَلْقَى sözcüğü atma eylemini anlatır. Bununla ilişkili olarak اَللَّقَى tıpkı اَللُّقْطَةُ  kelimesinde olduğu gibi “bir kenara atılmış ve terk edilmiş nesne” demektir (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/97-98; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 9/299-301; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 6/27-28; İbn Fāris, Muʿcem, 5/260-261; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 6/2484-2485; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/178).

Kur’an’da türevleriyle birlikte 146 yerde geçmektedir. Bu yerlerde şu manalardadır: 1. Karşılaşmak, bulmak (ez-Zuḫrūf 43/83; el-Ḳaṣaṣ 28/61). 2. Selam vermek (en-Nisā 4/94) 3. Lütfetmek, vermek (Ṭā-Hā 20/39). 4. Atmak, bırakmak (el-ʾAʿrāf 7/115; el-Māʾide 5/64). 5. Karşı taraf, yön, -e doğru (el-ʾAʿrāf 7/47; el-Ḳaṣaṣ 28/22). 6. Almak (el-Baḳara 2/37; Ḳāf 50/17) (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 453-454; Dāmeġānī, Ḳāmūs, 418-421; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 10/253-255).

TENĀVEŞE | تَنَاوَشَ

Sözlükte tenāveşe تَنَاوَشَ “almak, vermek, istemek ve yürümek” gibi anlamlara gelen نَوَشَ kökünden gelmekte olup her ikisi de aynı manadadır. Nitekim نَاشَ الظَّبْيَةُ الْأَرَاكَ “Ceylan arak ağacından aldı.”; نُشْتُ الرَّجُلَ “Bu adama (iyi yahut kötü bir şey) verdim.”; نُشْتُ الشَّيْءَ “Bir şey istedim.”; فَهُوَ نَائِشٌ “O yürüyor.” cümleleri kelimenin bu farklı manalarına işaret eden kullanımlardır (Ḫalīl b. ʾAḥmed, Kitābu’l-ʿAyn, 4/276-277; İbn Dureyd, Cemheratu’l-Luġa, 2/882; Ezherī, Tehzību’l-Luġa, 11/416-417; Ṣāḥib b. ʿAbbād, el-Muḥīṭ, 7/384; İbn Fāris, Muʿcem, 5/369; Cevherī, eṣ-Ṣıḥāḥ, 3/1023-1024; Zemaḫşerī, Esāsu’l-Belāġa, 2/308).

Kur’an’da bir yerde geçmektedir. Bu yerde “almak, elde etmeyi istemek” anlamındadır (Sebeʾ 34/52). Burada daha önce inkâra sapmış kişilerin kıyamet günü azap için tutulduklarında “imân ettik” demelerinin onlara bir fayda sağlamadığı “...uzak bir yerden (imanı) elde etmeyi istemek ne mümkün!” cümlesiyle anlatılmaktadır (Iṣfehānī, el-Mufredāt, 509; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 12/327).

KARŞILAŞTIRMA

Eḫaze, iḳtebese, ilteḳaṭa, teleḳḳā, tenāveşe ve tenāvele “almak, elde etmek” manası bakımından yakın anlamlı olsa da bu kelimelerin arasında bazı farklar vardır. Eḫaze genel bir kullanıma sahip olup somut-soyut, amaçlı-amaçsız bütün alma eylemlerini içeren durumlarda kullanılabilmektedir. Diğer kelimeler ise alma fiilinin farklı şekillerine işaret etmektedir. Bu doğrultuda iḳtebesenin “ateşten bir kor almak” anlamı daha baskındır. İlteḳaṭa bir kenara atılmış ve önemsenmeyen bir şeyi almak veya yerden bir şey almayı ifade etmektedir. Teleḳḳā, kelime kökündeki “karşı karşıya olmak ve karşılaşmak” özelliğiyle irtibatlı olarak “önemli bir şeyi onu veren kişiden almak” yahut “karşı karşıya olan bir muhataptan almak” anlamındadır. Tenāveşe ise “almayı istemek” ve “almaya çabalamak” manasındadır (ʿAskerī, el-Furūḳu’l-Luġaviyye, 139; Ṣaʿīdī, el-ʾİfṣāḥ, 730-731; Muṣṭafavī, et-Taḥḳīḳ, 12/327; 10/245-246; Kubeysī, Mevsūʿa, 1/153; 11/683).

İlişkili Maddeler